Güya BM kararları Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki kesimli bir federasyon öngörüyor!

Tek bir kez bile Rumların böyle bir federasyonu “siyasi ve toplumsal eşitlik” çerçevesinde kurulmasını savunduğunu görmedim, duymadım.

Bir tek 11 Şubat 2014 belgesinin 3. ve 4. maddelerinde bazı net bağlayıcılıklar vardır, ama 5. Madde ile 3 ve 4 yine sulandırılmıştır, şöyle ki;

3. Madde; Çözüm ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında ve Doruk Antlaşmalarında belirlendiği üzere, iki toplumlu ve iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon zemininde olacaktır. Birleşik Kıbrıs, Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa Birliğinin bir üyesi olarak tek uluslararası hukuk kişiliğine ve BM Şartı çerçevesinde tüm Birleşmiş Milletler üyelerince yararlanılan egemenlik şeklinde tanımlanmış tek egemenliğe sahip olacak ve (bu egemenlik) Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet edecektir. Federal yasalar tarafından düzenlenen tek bir birleşik Kıbrıs vatandaşlığı olacaktır.

Tüm birleşik Kıbrıs vatandaşları aynı zamanda ya Kıbrıs Rum kurucu devletinin ya da Kıbrıs Türk kurucu devletinin vatandaşları olacaktır.

Bu statü dahili olacak ve birleşik Kıbrıs vatandaşlığını tamamlayacak ve hiçbir şekilde ikame etmeyecektir.

Federal Hükümetin yetkileri ve belirlenmiş yetkileriyle açıkça doğrudan doğruya ilgili olan benzeri hususlar Anayasa tarafından tayin edilecektir. Federal Anayasa aynı zamanda kurucu devletler tarafından icra edilecek artık yetkileri öngörecektir. Kurucu devletler tüm yetkilerini tam ve geri döndürülemez bir biçimde federal hükümetin tecavüzüne maruz kalmadan kullanacaktır.

Federal yasalar kurucu devletlerin yetki alanındaki konularda kurucu devlet yasalarına tecavüz etmeyecek ve kurucu devlet yasaları da federal hükümetin yetki alanındaki konularda federal yasalara tecavüz etmeyecektir. Bu bağlamda her türlü ihtilaf nihai olarak Federal Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanacaktır. Hiçbir taraf diğeri üzerinde otorite ve hukuki selahiyet iddiasında bulunamaz.

4. Madde; Birleşik Kıbrıs federasyonu çözüm ve bu çözümün ayrı ancak eş zamanlı referandumlarda onaylanmasının neticesinde ortaya çıkacaktır. Federal Anayasa birleşik Kıbrıs federasyonunun eşit statüde iki kurucu devletten oluşacağını saptayacaktır. Federasyonun iki kesimli iki toplumlu niteliği ve Avrupa Birliği’nin üzerinde kurulduğu ilkeler Ada’nın genelinde muhafaza altına alınacak ve (bunlara) saygı gösterilecektir. Federal Anayasa ülkenin en üst yasası olacak ve federasyonun tüm kurumları ve kurucu devletler üzerinde bağlayıcı olacaktır. Bir bütün olarak ya da kısmen bir başka ülkeyle birleşme veya her türlü taksim ve ayrılma veya düzende herhangi başka tek yanlı değişiklik (yapılması) yasaklanacaktır.


5. Madde:Müzakereler her şey üzerinde anlaşılmadan hiçbir şey üzerinde anlaşılmamış olacağı ilkesine dayalıdır.

Bu üç maddeyi dikkatle incelediğinizde, genel olarak 3 ve 4. Maddeler iki tarafın eşitliğini öngörüyor, ancak 5. Madde “Müzakereler herşey üzerinde anlaşılmadan hiçbir şey üzerinde anlaşılmamış olacağı ilkesine dayalıdır” denilerek, her ikisini de ortadan kaldırıyor.

Yani, Rumların 6 Şubat belgesinde kabul ettiği eşitlik kriterleri sadece lafta kalıyor.

Gelelim esas can alıcı soruya; Niye ille de “iki toplumlu ve iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon”???

İki toplumlu, iki kesimli, devletlerinin siyasi eşitliği olan, iki ayrı ve bağımsız devletten oluşan bir Kıbrıs olmuyor mu?

Kuruluş şartları aynı olan ama birbirinden bağımsız olan iki ayrı devlet niye olmuyormuş, niye ille de zoraki evlilik gerekliymiş?

1960 Cumhuriyeti’nden zoraki evlilik denendi, üç sene içinde fiyaskoyla sonuçlandı, üçüncü senenin sonunda bir hafta içinde 363 Kıbrıslı Türk sokak ortasında katledildi, bütün ada çapında Türklere karşı topyekün bir saldırı başlatıldı, 103 Türk köyü boşaltıldı, adadaki Türk nüfusun nerdeyse yarısı göçmen durumuna düşürüldü ve 11 yıl boyunca insanlık dışı şartlarda yaşamaya zorlandı, anlaşmalara göre 950 askerden oluşması gereken Yunan Alayı’nın asker sayısı 1974’e gelindiğinde beş bini geçmişti, Rumların anlaşmaları ihlal ederek silah altına aldığı asker sayısı da kırk bini geçmişti, toplamda silahlı askeri gücü nerdeyse elli bine dayanmıştı.

1963 ile 1974 arasında öldürülen Kıbrıslı Türklerin sayısı da 2500’lere dayanmıştı, sadece 1974’de öldürülen Kıbrıslı Türklerin sayısı 1672 idi ve bunların sadece 70’i mücahit idi…

1963’ten 1974’e kadar Rumların yaptığı katliamların bir teki bile BM ve dünya kamuoyu tarafından protesto edilmedi, hiç kimse Rumların yaptığı vahşetin ve dehşetin hesabını sormadı, herkes kafasını kuma soktu…

TSK adaya ilk müdahale ettiğinde, Mağusa, Baf, Girne, Lefke bölgelerine yayılmış elli bine yakın Rum-Yunan askerine karşı, sadece Girne sahillerine çıkarılan ve Beşparmakların güneyine uçaklardan atılan beş bin kadar asker vardı… Harekatın, tüm Kıbrıs’ın ve doğu Akdeniz coğrafyasının kaderini değiştiren harekatın en önemli iki çatışmasından biri olan Beşparmak çarpışmasına da sadece Yarbay Cemal Eruç komutasındaki Birinci Komando Taburu’nun iki bölüğü girdi, 15 saatten uzun süren dehşetli bir dağ savaşından sonra iki Rum-Yunan komando taburu yenilgiye uğratıldı, Girne-Lefkoşa arası güvene alındı…

Diğer önemli çarpışma, ikinci harekatın başında sayısı yüzü bile bulmayan iki takım Kıbrıs Türk Alayı askerinin iki koldan kendilerinden en az otuz kat daha güçlü bir güce sahip Yunan Alayı’na bir intihar saldırısı başlatması oldu… Teğmen Mithat Işık aldığı emir üzerine sadece 24 askeriyle kritik öneme sahip Lefkoşa Uluslararası Havalanı ile Yunan Alayı’nın arasına girdi ve Yunan Alayı’nın havalanı ile bağlantısını kopardı, sabah erken saatlerden akşama kadar süren çarpışmada Türk askeri çok az zayiatla Yunan Alayı’nı çok büyük bir hezimete uğratmayı başardı ve hem havalanı pistini kontrol altına aldı, hem de Lefkoşa’dan batıya, Lefke’ye gelen yolu da güven altına aldı, TSK’nın Lefke’ye ulaşmasını kolaylaştırdı.

Bizim federasyoncu muhalefet acaba hiç merak edip de Rumlar bu kadar büyük bir askeri tahkimatı niye yaptı, niye 11 yıl boyunca Kıbrıslı Türkleri ezim ezim ezdiler, 74’e geldiğimizde yaptıklarının neticesinde ada nasıl oldu da ikiye bölündü, bütün bunlar neden oldu, nasıl oldu, bunların nedenini sordu mu, bu konularda ağzını açıp da tek kelime de olsa eleştiri yaptı mı? Ben hatırlamıyorum!!!

Varsayalım ki Rum tarafının ısrarla istediği federasyon gerçekleşti ve Kıbrıs da askerden “güya” arındırıldı, kısa süre içinde Rum tarafının anlaşmaları ihlal edip de el altından onbinlerce kişilik yeni bir ordu kurmayacağının, adada yeni baştan bir silahlı tedhiş hareketi başlatmayacağının garantisini kim veriyor?....Kıbrıs Türklerinin can güvenliği garantisinin nasıl sağlanacağı bugüne kadar hiç konuşulmadı, sayın muhalefetimizin bu konuda görüşü nedir, hiç bilmedik, duymadık…

Bugün oldu, Rum Ortodoks Kilisesi’nin ileri gelen papazları ağızlarından salyalar akıtarak kin ve nefret kusuyorlar, adadan bütün Türkler atılmadıkça davalarının bitmeyeceğini ileri sürüyorlar…

Federasyon çerçevesi altında zoraki bir evlilik daha yapalım diyen sayın muhalefetimizin bu konuda da görüşü nedir, hiç duymadım, görmedim!!!...Sayın federasyoncu muhalefetimizin Rum tarafındai Türk düşmanlığından beslenen megalomanyaklarla ilgili düşüncesi nedir acep?

Adanın silahsızlandırılmasını ve TSK’nın derhal adadan çekilmesini talep eden Rum tarafının uluslar arası anlaşmalara aykırı olarak Amerika, Fransa, İsrail, Rusya ve Yunanistan ile askeri savunma anlaşmaları yapmasına, onlara adada üs vermesine, Trodos dağlarının dağını taşını silahlandırmasına, füze rampalarıyla doldurmasına, elinin altında silahıyla, mühimmatıyla yüz binden fazla silahlı milisi hazırda tutmasına ne diyor acaba, sayın muhalefetimiz???

Örneğin, Amerika daha geçenlerde devasa bir helikopter nakliye üssü kurdu, Fransa’ya üs verildi, İsrail de Trodoslarda bir füze kalkanı oluşturdu…Acep bizim sayın federasyoncu muhalefetimizin bu konudaki yorumu nedir???...Henüz tek kelime duymadık!

Rum tarafı bir yerlerini yırta yırta TSK adadan gitsin, AB güvenliği bize yeter diyor, sayın federasyoncu muhalefetimiz gık demiyor… Acep sayın federasyoncu muhalefetimizin Kıbrıs Türkünün savunması konusundaki fikri nedir?... Örneğin Bosna olaylarında Avrupa’nın gözü önünde yüzbinlerce Bosnalı ve Arnavut çocuk çoluk demeden katledildi, bir seferde sekiz binden fazla Bosnalı Yunanistan’ın doğrudan desteklediği Sırplar tarafından kurşuna dizilerek toplu mezarlara gömüldü, sayın Avrupamız kılını bile kıpırdatmadı…

Asala ve sonrasında ortaya çıkan PKK, ortaya çıktı çıkalıdır Rum tarafı tarafından her türlü eğit donat faaliyetiyle desteklendi ve halen de destekleniyor, bu konuda sayın federasyoncu muhalefetimiz Rum tarafını eleştiren tek kelime etmedi, ama kalktı gitti bu emperyalizmin uşağı çapulcuların siyasi toplantılarına, kongrelerine katıldı!!!...

Rum tarafı Suriye’de Amerikan, Fransız, İngiliz desteğiyle yaratılan, onların çevirdiği dümenlerle Şam sarayını ele geçiren, yıllar yılı ortalığı kana, vahşete bulayan, Türkiye, laiklik, demokrasi düşmanı şeriatçı-cihatçı çapulcularla gitti el sıkıştı, onları tanıdığını ilan etti, işbirliği teklif etti, sayın federasyoncu muhalefetimiz bu konuda gık demedi, en ufak bir yorum bile yapmadı…Acep bir fikirleri filan var mıdır, yoksa Türkiye Cumhuriyeti düşmanı olan herkes benim dostumdur zihniyeti yeterli midir???

Rum tarafının 20 senedir bu memlekette Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olarak doğmuş Kıbrıslı Türklerin 74 sonrasında adada doğan çocuklarını “işgal altındaki topraklarda” doğdular diye Kıbrıslı kabul etmeyen, eşleri Türkiye vatandaşı ise geçiş kapılarında binbir zorluk çıkaran, çürük, kokuşmuş, tam anlamıyla keyfi bir zihniyeti var… Sayın federasyoncularımız bu konuyu yeni yeni öğrenmiş olacaklar ki, “biz kazanınca çözümle birlikte bu sorun da ortadan kalkacak” demeye başladılar… Nasıl olacakmış o iş, hadi bir zahmet açıklasanıza, Rumlara emrivaki mi yapacaksınız, onlar da “he tamam” mı diyecek, yoksa?

Ve son bir soru daha; geçmiş seçimlerde defalarca AKP ile envai tür entrikalar içine girmiş, rezillikten rezilliğe koşmuş, Kıbrıs Türk siyasetini darmadağın etmiş, muhalefetteyken başka telden çalan, iktidara geldiğinde de eleştirdiklerinin bin beterini yapan sayın federasyoncu muhalefetimiz, bu sefer de doğrudan ya da dolaylı olarak AKP ile işbirliği içinde mi?

Malum, Ersin Tatar iki ayrı, bağımsız, bağlantısız, komşuluk ilişkileri içinde yaşayacak, Kıbrıs Türk Devleti Türkiye’nin sağlayacağı güvenlik şemsiyesi altında olacak, iki devletli bir çözümden yana…Bu siyasi anlayış da Amerika’nın, İsrail’in, Yunanistan’ın ve küçük ortakları Rum tarafının hiç hoşuna gitmiyor, onlar TSK’yı dışarı atacakları, Kıbrıs’ta istedikleri gibi at oynatacakları bir çözüm peşinde koşuyorlar…

E, Türkiye’de artık sokağa çıkacak yüzü kalmayan, sokağı kaybeden sayın AKP-MHP ikilimiz de sırf koltuğu kurtarmak uğruna bugün Türkiye’nin bir numaralı düşmanı, emperyalist uşağı, Amerikan senatosundaki Rum-Yunan-Ermeni çetesinin sıkı dostu PKK ile sıkı bir işbirliğine girişmiş durumda, Hizbullah’tan sonra... E, sayın federasyoncu muhalefetimizin de PKK ile bir derdi yok, aksine geçmişten beri sıkı sempatisi var, emperyalizmin tescilli uşaklarının nesini sempatik buluyorlarsa…

Anlayacağınız, bu seçim sıradan bir seçim olmayacak, sadece Kıbrıs’ın ve Kıbrıs Türklerinin değil, bütün doğu Akdeniz coğrafyasının kaderini belirleyecek…

Mesele şu ki, karşımızda bir elinde önden havucu gösterip, hadi Avrupa Birliği’ne girelim ve bütün dertlerimiz bitsin diyen, öte taraftan da diğer elinde kafamıza indireceği balyozu hazırda bulunduran bir muhatap ve ben bu zihniyetle anlaşırım diyen bir alternatifimiz var…Federasyoncu muhalefetimiz!

Diğer alternatifimiz de diyor ki tescilli düşmanımın havucunu istemem, kendine saklasın, ben kendi havucumla idare ederim, kafamda da balyoz istemem…Ayrı devleti savunan taraf!

Ha, şu da var, Avrupa Birliği çok isterse, hiçbir sorun çıkarmadan da Kıbrıs Türk Devleti’ni Avrupa Birliği’ne alabilir, bunun için bizim kendimize biraz çeki düzen vermemiz, devletimizi adam gibi liyakatla yönetmemiz yeterlidir…Bakın, bunu da pek dile getiren yok, ne sayın federasyoncu muhalefetimiz ne de ayrı devleti savunan iktidarımız!!!

Unutmadan, bizim de bu süreçte kendi kendimizi köşeye sıkıştıran birkaç büyük hatamız var, onlardan da bahsetmeden bu yazıyı bitirmek istemiyorum…

65 yıllık bu süreçte en büyük hatayı, mal-mülk hikayesini bütünlüklü bir çözümün parçası olmaktan çıkarıp, tazminat komisyonu kurmakla ve bireysel başvuruları kabul edip, tazminat ödemekle yaptık… Ve kalktık Rum tarafındaki bazı başvuru sahiplerine hem maddi hem de manevi tazminat ödedik, manevi tazminat ödemekle de kendi ayağımıza kurşunu sıktık, 74 sonrasında güneye göç eden Rumların manevi olarak kayba uğradığını kabullenmiş olduk… Bu omurgasızlığı da AKP döneminde yaptık!!!

Halbuki 11 yıl boyunca boşaltılan 103 köyün, kullanamadığımız tarlalarımızın, mallarımızın hesabını önce biz sormalıydık, bunun yerine savunmada kalmayı tercih ettik, yüzümüze gözümüze bulaştırdık…

Bir de, hiç gereği yokken ucube bir İTEM yasası çıkardık, ki bunun da yaratıcısı sayın federasyoncu muhalefetimizdir, memlekette bir iskan mafyası oluştu, bir yığın ne idüğü belirsize kuzeyde kalan Rum mallarını partizanca peşkeş çektik, herifler de Rum mallarını fahiş fiyatlarla sattılar, sonra da cepleri milyonlarca sterlinle dolu olarak ellerini kollarını sallaya sallaya çekip gittiler, belası da bize kaldı…

Diğer büyük hata ise memleketi sorma gir hanına çevirmek oldu… Dünyanın hiçbir ülkesine bu kadar çok ne idüğü belirsiz elini kolunu sallayarak giremez kardeşim, ama bizimkine giriyorlar ve memleketi suç ve suçlu cennetine çevirdiler…

Bugün cezaevlerine tıktığımız ithal suçluların bakımı yılda devlete en az 50-60 milyon dolara mal oluyor, suçluları beslemeye para var, ama devletin hastanelerine, okullarına, yollarının altyapısına harcayacak parası yok, onları da Türkiye Cumhuriyeti’nin vergi mükelleflerinin cebinden çıkan paralar hallediyor…

Yok böyle bir dünya, artık aklımızı ciddi ciddi başımıza toplayalım ve şu ufacık memleketin eteklerindeki gereksiz taşları silkeleyelim, temizlenelim…