Gerilere dönüp bakacak olursak, 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları ile kuruluşunun temelleri atılan ve 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti; Kıbrıs Türk ve Rum halklarının eşit kurucu ortaklığına ve de siyasi eşitliğine dayalı olup anavatanımız Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde ilan edilmişti.

Bu anlaşmalar çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rum, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türk olacaktı.  O günde, tek aday olarak  Makarios, Cumhurbaşkanı  ve de  yine tek aday olarak liderimiz Dr. Fazıl Küçük, Cumhurbaşkanı Yardımcısı  olmuştu..

16 Ağustos 1960  günü , Garanti Anlaşmaları çerçevesinde 950 Yunan Askeri ve 650 kişilik Türk Askeri  Alayı adaya ayak basarken Kıbrıs Türk halkı, 82 yıllık bir aradan sonra Türk Askerine yeniden kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu. Rahmetli Hüseyin  dedem,  Türk askerinin adadan çıkışını hatırlayan ve de yeniden gelişini görme mutluluğunu yaşayanlardandı!..

Ancak ne var ki Rum-Yunan ikilisi 1960 Anlaşmalarını  Enosis’e sıçrama tahtası olarak görecekti!.. Nitekim, 1960-1963 yılları arasında 3 yıl boyunca , 1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarının kendi iradesi dışında imzalandığını dile getiren  Cumhurbaşkanı Makarios, Enosis’e giden yolu açmak için Kıbrıs Türk halkına anayasada hayat veren 13 maddenin değiştirilmesine odaklanacak  ve de aklınca , anavatanımız Türkiye’yi  ikna etmek amacıyla Ankara’ya kadar gidecek ancak eli boş dönecek ve de bu gelişmelerin ardından   da  21 Aralık 1963 günü sabahının erken saatlerinde  Rum-Yunan ikilisinin Kanlı Noel silahlı saldırıları ile Akritas Planı devreye konularak Kıbrıs Cumhuriyeti yıkılacaktı!..

Rum liderliğinin hedefi, 8 saat içerisinde Lefkoşa’yı ele geçirmek ve de 24 saat içerisinde adanın tümüne hakim olmaktı. Rum-Yunan ikilisi, Lefkoşa’nın düşmesi için  de öncelikle  Türklerin hakimiyetindeki Küçük  Kaymaklı’yı ele geçirmeyi hedeflemişti!..

Nitekim o günde  Garanti Anlaşmaları çerçevesinde adada bulunan Yunan Alayı’nın da saldırılara katılmasının ardından Lefkoşa’nın hemen yanı başında yer alan Küçük Kaymaklı’nın düşmesi   ve silahlı saldırıların Lefkoşa üzerine yoğunlaşması ile birlikte  Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) lideri Rauf R. Denktaş’ın önderliğinde  Rum-Yunan silahlı saldırılarına ve katliamlarına hele bir dur denilecek ve de anavatanımız Türkiye’den yardım istenecekti.

  25 Aralık 1963’te  Türk Savaş Uçakları Lefkoşa üzerinde ihtar uçuşları yaptığı o günde Anavatanımız Türkiye’nin müdahale etmesinden korkan Rumlar, İngiltere’nin arabuluculuğu ile Ateşkesi kabul etmişlerdi!..

Bu gelişmelerin ardından   27.12.1963 günü İngiliz Generali Peter George Francis Young’ın komutasında üç garantör ülkenin askerleri “Barışı Koruma Kuvveti” adı altında Kıbrıs’ta göreve başladı. 30 Aralık 1963 günü de mevcut durum çerçevesinde  taraflar arasında “Yeşil Hat” çizildi.  Bu hat, Lefkoşa’nın Türk ve Rum kesimini ayıran ve  Rum  silahlı  saldırılarının durdurulduğu hattı. Bu hat, Yeşil bir kalemle çizildiği için  de adına “Yeşil Hat”  denilmiştir..

Neticede Ateş-Kes Anlaşmasını  kısa bir süre  sonra ihlal eden Rum-Yunan ikilisi; silahlı  saldırılarını adanın her yerine yayması sonrası Kıbrıs sorunu BM Güvenlik Konseyine taşınır. BM Güvenlik Konseyi  aldığı 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı ile Rum Yönetimini Kıbrıs’ta meşru hükümet olarak tanırken,   BM Güvenlik Konseyi  toplantısında Birleşik Krallık, Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan hükümetlerine danışılarak Kıbrıs adası üzerinde  BM Barış Gücü’nün  kurulmasına karar veriliyordu. Ayrıca, Türkiye’ye yönelik olarak kararın 1. Maddesinde “Uluslararası Barışı Tehlikeye Sokacak Herhangi Bir Harekatın Yapılmaması isteniyordu.  Keza, BM Güvenlik Konseyinde Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan arasında arabuluculuk amacıyla tüm üye ülkelerin ‘Evet’ oyu ile  “Özel Temsilci” atanması kararı alındı.

..BM Güvenlik Konseyinin 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı; öncelikle Rumları günümüze kadar gelen çözümsüzlükte ve Enosis’e giden yolu açma mücadelesinde cesaretlendiren bir karar olmuştur. BM Güvenlik Konseyinin 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı; hangi adalete ve hukuk temellerine dayandırılarak alınmıştı? Bunu o günde çok az kişi düşünmüş ve  üzerinde durulmamıştı!..

Nitekim konu ile ilgili olarak ABD’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi olan Nelson Ledsky’ye BM Güvenlik Konseyi’nin bahsetmesi üzerine Ledsky şunları söylemiştir: “1964’ün dosyalarını incelettim. BM Güvenlik Konseyi’nce alınan bu kararın hukuki temellere dayanan bir karar olmadığı, siyasi mülahazalarla alınmış bir karar olduğunu tespit ettim” demesi dikkat çekicidir!.. Kaynak: Soyalp Tamçelik, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili Aldığı Bazı Kararların Özellikleri ve Analitik Değerlendirilmesi  (1964-1992), s.1247

BM Güvenlik Konseyi’ne düşen görev; 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının  çalışmasını istemek olmalıydı, o günde egemenliğin iki halk arasında eşit bölüşüldüğü ve Türklerin de içinde yer aldığı   hükümettir demiş olsaydı ve de anayasayı adil bir şekilde çalıştırmazsanız, anayasayı işletmezseniz, yaptırımlar uygulayacağız demiş olsaydı, Kıbrıs sorunu bugünlere kadar devam etmemiş olabilirdi!..

Neticede, Kıbrıs Türk halkı TMT etrafında bütünleşerek, anavatanımız Türkiye’ye güvenerek 11 yıl boyunca  verdiği büyük bir mücadelenin ardından gerçekleşen  20 Temmuz 1974 Barış Harekatının mutluğunu yaşadı. 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu. Yıllarca devam eden görüşme süreçlerinden bir sonuç alınamamasının ardından 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.

Ne yazık ki dün olduğu gibi bugün de Rum-Yunan ikilisi hala daha Enosis hayali ile yaşamaya devam ediyorlar ve de Garanti Anlaşmaları iptal edilmeli Türk Askeri adadan gitmeli, Rum göçmenler Kuzey Kıbrıs’taki topraklarına geri dönmeli Kıbrıs Türkleri ‘azınlık’ haklarına razı olmalı diyorlar!..

Sonuç olarak; dünden bugüne  Rum liderliğini çözümsüzlükte  ve Enosis’e giden yolun açılması mücadelesinde cesaretlendiren en önemli etken BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararıdır, bu kararla Rumların meşru devlet ve hükümet olarak tanınmasıdır!..

Kıbrıs Türk halkına düşen görev;  temellerinde Mücahit halkımızın, Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) mensuplarının, kahraman Mehmetçiklerimizin  canı ve kanı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır.

Çookk iyi bilinmelidir ki;  kim ne derse desin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vardır ve Var Olmaya Devam Edecektir.  

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..