Selimiye Camii’nin restorasyon çalışmalarının tamamlanması ve ibadete açılması, gerçekten bir olumlu iş olarak algılamamıza neden oldu. 2019’da restorasyonu başlanan meşhur Selimiye Camiimiz’in hizmete hazır hale getirilmesi, doğrusu diğer eski eserlerin de restorasyonunun yapılması ne zaman tamamlanacak, sorusunu getirdi.

KKTC genelinde kuzey coğrafyamızda o kadar çok eski eser var ki, “hangi birini yapalım?” sorusunu sorduruyor. Esasında Müzeler ve Eski Eserler Dairemiz durmaksızın çalışıyor ve eski eserleri ülkeye kazandırmak için büyük bir uğraş veriyor.

Bugüne kadar eski eserler için ne kadar yazı yazdığımı hatırlamıyorum. Lakin zaman zaman eski eserlere temas ettiğim bir gerçek.

Eski eserler ve turizm eşit ve içiçe olan bir olgudur. Turizm fuarlarında her ülkenin broşüründen alın, mutlaka o broşürde o ülkenin önemli eski binalarının resmini görürsünüz.

Gerçekçi olmak gerekirse, eski eserlerin restorasyon çalışmalarının tamamlanması paraya dayanan bir husustur.

Selimiye Camii, Lüzinyanlar tarafından inşa edilen bir binadır. Lüzinyanların inşa ettiği bu devasa bina kilise ve katedral olarak uzun yıllar Hristiyanlara hizmet verdi. Bina, Osmanlı’nın Kıbrıs’ı fethi ile tamamen “Osmanlı ibadethanesi” olarak müslümanların hizmetine camiye çevrildi. Camiye çevrilirken de binaya iki taane devasa minare eklendi. Caminin avlusunden cepheden baktığınızda, sağdaki duvarın üzerinde savaşta kullanılan top izi vardır. İlkokuldayken rahmetlik Hacı Faik hocamız Cuma günleri bizi camiye götürür ve Selimiye’nin tarihçesini bize anlatırdı. Herhalde merakımızdan olsa gerek... Selimiye Camisi’ne her gidişimde mutlaka o uhrevi ortamda caminin mimarisini incelerim.

Pasta gibi tam ortasından bölünen Lefkoşa kentini bütün çehresi ile görebilmek için Saray Otel’in terasına çıkmanız lazım. Yani kuşbakışı bir nazar...

Dedik ya eski eserler=turizm diye, bunun anlamının işlevsellikle birlikte yorumlanması gerekir, diye düşünüyorum.

Emekliye ayrılmadan önce Turizm Bakanlığındaki görevlerim nedeniyle zaman zaman tur operatörlerine Saray Otel’in roofbarında yemek verirdik. O yemekler hayli ilginç geçerdi. Lefkoşa kentinin 21 Aralık 1963’ten sonraki hali, tur operatörlerinin ilgisini çeker ve bizler de kentin dokusunu, kuzey ve güney kıyaslamasını yapardık.

Turistler güneyle kuzeyin fiziki yapısını şöyle yorumlarlardı.

“Bizler görevimiz icabı hem kuzeyi, hem de güneyi gezip gördük. Güney bölgesi, tümden betondan yapılmış bir kent haline geldi. Beton göreceksek, neden güneye gidelim ki? Bizim memleketimiz de betondan nasibini aldı. Lakin kuzey bölgesi, tamamen doğallığı içinde ince hurmaları ve eski köşk ve camileri v.s. muhteşem duruyor.”

Selimiye Camii’nin restorasyonu, Türkiye ve KKTC’de “101 Yıla Özel 101 vakıf eserinin toplu açılış” programı çerçevesinde yapılmış ve eşzamanlı olarak Türkiye’deki restorasyonlarla birlikte işlem görmüştür. Yani sağolsun Anavatan bu işimizi de halletti.

Vakıflar İdaresi Osmanlı’nın Kıbrıs’ı alması ile bir dini kuruluş olarak tarihe düştü.

Şöyle aklımdan geçen eski eserleri genel bir bakışla hayal etmeye çalışıyorum. Mesela Selimiye Camiinin karşısındaki bedesten, yıllarca harabe şeklinde orada, bütün dünyanın gözü önünde kaldı. Ta ki AB’nin de katkıları ile bedesten gerçek halini alsın ve kültüre kazandırılsın.

Öte taraftan Gazimağusa’daki Othello kalesi geliyor aklıma. Yıllarca eski eserleri eleştirdik, neden Otello kalesi restore edilip tarihe mal edilmiyor diye. Otello kalesi de dış yardımların katkısı ile restore edilip, turizme ve tarihe kazandırılmıştır.

Othello Kalesi, gerçekte turizm açısından çok önemlidir. Özellikle William Shakespear’ın kaleme aldığı Othello oyunu, bütün düyanın bildiği ve zaman zaman ülkemizde Otello kalesini ziyaret ettiği bir eserdir. İlginç konusu ile Othello, zaman içinde hem opera, hem de tiyatro olarak izleyicilere sunulmuştur. Yani Othello Kalesi, turizm için bulunmaz eserdir. Böyle bir durum başka ülkelerde olsaydı, herhalde çok ekmek yerlerdi bu eser sayesinde.

Yine de eski eserlerei hem korumak, hem de kıymetini bilmek lazım.