Bizim, Silihtar’da bir “baraka”mız vardı…

Halkın seçtiği Cumhurbaşkanlarının “makam”ı oradaydı…

Dr. Küçük, Rauf Denktaş, Eroğlu, Talat, Akıncı; orada yıllarını geçirdiler…

Kimisi; avlusuna çekirdeksiz limon ekti…

Kimisi bahçesine havuz yaptı…

Kimisi çöken yapılarını temizleyip, yeşillendirdi…

Ama bunlardan hiçbiri “Ah… Benim bir sarayım olsa” demedi…

Sonra; “halkın seçtiği” dönem bitti… “Halkın seçmediği” dönem başladı…

Bizim “baraka” ona dar geldi…

İmdadına Erdoğan yetişti… “Bu bina size yakışmıyor” diyerek olaya el koydu…

“Devlet olduğumuzu tüm dünyaya haykıralım” dedi ve Lefkoşa’nın tam ortasına, kentin dokusunu tarumar ederek bir “külliye devletçiği” kondurdu.

20 Temmuz’da Erdoğan, yarattığı bu esere bakarak “Maşşallah… Göz dolduruyor” demekten kendini alamadı…

Kim ne derse desin; Erdoğan, kendi eseriyle övünmekte haklıdır. Kıbrıs’ın kuzeyini bir “mühendis” hassasiyetiyle adım adım dokuyor, kaldııp kaldırıp damgasını vuruyor…

Erdoğan, bu ganimet topraklara çok “cömert” davranıyor… Onun bir tek isteği var: Ümmet toplumu tebaası kıvamında biat ve sadakat…

Bunu da doya doya yapıyor bizdeki siyasetçiler…

Yerlerinde otururken, kendi adlarına Erdoğan düşünüyor, planlıyor ve işleri kendi ekipleriyle kotarıyor.

Onlara da bir tek “şükran” çekmek kalıyor…

Erdoğan; “size 800 kilometre yol yaptık” dediğinde;

“Arıklı” adındaki sonradan gelme, kendi memleketlisi “bakan” gururla sırıtıyor…

Erdoğan rakamlarla konuşuyor, bize müjdeler veriyor…

Hem de 85 milyonluk bir ülkenin “Cumhurbaşkanı” gibi değil, Karayolları Dairesi Müdürümüz gibi konuşuyor…

-Lefkoşe trafiğini rahatlatacağız, Lefkoşe nefes alacak…” diyor.

-Ağır tonajlı vasıtalar artık şehir içine girmeyecek, diyor.

Bir “hesap kitap adamı” olduğunu gösteriyor bunları söylerken… 21 kilometreli Lefkoşa çevre yolu sayesinde 4500 tondan fazla karbon salınımının önüne geçileceğini biz ilk kez Erdoğan’dan duyup öğreniyoruz…

Hatta akaryakıttan yapılacak tasarrufu da hesap ettirmiş…

-77 milyon TL. tasarruf olacak diyor…

Sonra, bizim Sağlık Bakanı’nın gözlerinin içine bakarak en büyük “müjde”yi patlatıyor:

-50 bin metre karelik kapalı alanı olan, 320 yatak kapasiteli Lefkoşe Devlet Hastanesi’nde 110 yoğun bakım ünitesinin, 12 ameliyathanenin olacağını açıklıyor…

Ağzımız açık, bakakalıyoruz hepimiz…

Kendi Sağlık Bakanı, “şehir hastanesi konseptinde” diye araya girmese, bu hastanenin Türkiye’deki “müteahhit düzeni”nin bir projesi olduğunu anlamayacaktık…

Yalnızca bu kadar mı?

Tabii ki hayır… 22 yılda toplam 516 yatak içeren 10 sağlık tesisi kurdurmuş… Pamuklu’daki, Lapta’daki sağlık merkezlerini, Güzelyurt hastanesini isim isim sayıyor…

Sonra, eğitime geçiyor…

12 okul bitti, 13 okulun yapımı devam ediyor…

-Gönyeli’ye yeni okul yapıyoruz, diyor.

- Deniz altından kablo ile elektrik de gelecek, diyor…

Belediyelere aktarılan kaynağı açıklıyor: Tamı tamına 300 milyon TL…

-7 adet mobil elektrik santralı kurduk, diyor…

Bitmedi… Digitalleşme, fiber alt yapısı, tarımsal sulama projeleri, yem üretim tesisileri, balıkçılık limanları, soğuk hava depoları…

Hepsi bircik bircik TC parasıyla, Erdoğan’ın onayıyla yapılıyor…

“Biz yaparız…” diyerek duyuruyor bize tüm bunları…

Erdoğan’ın “bizimkileri” zerre kadar rahatsız etmeyen bu açıklamaları tam bir “cömertlik” tablosudur…

Erdoğan zaten “fitire” niyetiyle; (fıtır sadakası) borç silme konusunda da eli açık bir siyasetçidir. Somali, Cibuti, Senegal, Kırgizistan, Libya gibi ülkelerin borçlarını dönem dönem silmedi mi?

Bu yüzden “yavru”ya “bol keseden” yardım yapması, bunu törenlerde satır satır listelemesi, kayda geçirmesi, yeni Türkiye’nin siyaset yapma tarzına sapına kadar uygundur.

Bu rakamlarla Erdoğan’ın verdiği mesaj çok nettir… Diyor ki; ulaştırmadan sağlığa, teknolojiden eğitime, şehircilikten sulamaya, tarımdan enerjiye Kıbrıs’ın kuzeyindeki her şey, kontrol altındadır…

Peki ama; eski TC hükümetleri buraya yaptıkları yardımları törenlerde satır satır okumayı doğru bulmuyordu…

Bu bir siyasi gelenekti…

Ne Ecevit, ne Demirel, ne Özal, hatta ne Tansu Çiller bunu yapmıştı…

Bir “bağımlılık” ilişkisinin bu biçimde dünyaya deklare edilmesi “iki devlet” siyasetiyle pek de uyuşmuyor…

Ama bu “Yeni Türkiye’nin” siyaset tarzı ve kimsenin bundan rahatsız olduğu da yok…

Tabiidir ki; Erdoğan’ın bizzat Pamuklu’nun sağlık ocağı ile Gönyeli ilkokuluna kadar işleri takip etmesi, buradaki “idare”nin beceriksizliğine kanıt olsa da, kimse bundan gocunmuyor…

Burada siyaset yapanlar; hiçbir projeyi, hiçbir işi yürütme becerisi göstermiyor diye Erdoğan’a Kıbrıs’ta doğal bir “alan” açıyorlar…

O da Kıbrıs’ın “hem etinden hem sütünden” faydalanıyor…

Bu; “iki devletli” siyasetin “Herşeyi Türkiye yapsın biz seyredelim” diyen yeni yüzüdür…

Görüyoruz ki, bu hükümet döneminde “kendi ayakları üzerinde durmak” diye ifade edilen yılların siyaseti de terk edilmiştir.

Bay Tatar ise, Erdoğan’ın lütfedip konuşmasında adını geçirdiği gibi “Bu samimi gayretin ön safında yer alan bir yol arkadaşı”ndan başka birşey değildir.

Son 2 yılda KKTC’ye tam 37 milyar TL.’lik kaynak ayırdı Türkiye…

TC’li müteahhitler “altın çağlarını” bu topraklarda yaşarken, biz de “Doğu Akdeniz’in yıldızı” oluyoruz…

Daha ne isteyelim…