Strazburg’tan yazıyorum…

Avrupa Parlamentosu, bugün “Türkiye İlerleme Raporu”nu görüşecek.

Ne yazıktır ki, bugün Türkiye’nin; AB yolunda ne kadar “ilerlediği”değil, ne kadar gerilediği, AB’den ve onun ilkelerinden ne kadar uzaklaştığı konuşulacak.

Bugünkü oturumda Türkiye’deki rejimi hallaç pamuğu gibi atmaya meyilli birçok Avrupalı vekil var…

Solcusu da, sağcısı da; Türkiye üzerinde yükselen “kara bulutlar”dan söz ediyor…

Elbette Türkiye’ye karşı “önyargılı” olanları bir kenara bırakıyorum…

Onları biliyoruz ve söylediklerinin “değeri” tartışmalıdır…

Ancak Türkiye’yi Avrupa’da gören, sözde değil, özde demokratik ve modern bir toplum olmasını isteyen “irade” buralarda direniyor.

Bu yüzden bu “rapor” iş ola yazılmış bir rapor değildir.    

Avrupa’yı “Türkiye karşıtı” sayan, otoriter bir rejime “tolerans” göstermesini talep eden milliyetçi yaklaşımlar dışında, buralarda Türkiye halkının da kendi geleceğini Avrupa’da gördüğüne inanılıyor.

Bu yüzdendir ki, AB kurumları kestirip atmıyor…

Zorlukları sıralıyor, şikâyetlerini dile getiriyor, öneriler ve çağrılar yapıyor…

Hepsini de üstelik “terbiye” sınırları içinde yapıyor.

NATO üyesi Türkiye’nin özellikle Avrupa’nın “güvenlik ihtiyacı” konusunda büyük bir rol oynayacağını kabul ederek yapıyor tüm bunları…

Dışişleri Komitesi’nde yapılan oylamada, TC için bir “kırık karne” niteliğindeki rapora 48 vekil ret oyu verdi. Yalnızca 2 üye “hayır” oyu kullandı. 23 üye ise, ilginçtir; çekimser kaldı.

Raporun bugün genel kurulda akşama doğru oylanması ve büyük bir oyla parlamentodan geçmesi bekleniyor.

Elbette; Türkiye’de yetkililer 27 üye devletin temsil edildiği, 720 kişilik parlamentonun bu “karar”ını “yok hükmünde” sayacak ve bundan öncekiler gibi, dikkate almayacak.

Burada, Strazburg’ta, komiteden geçen ve genel kurula sunulan “Türkiye İlerleme Raporu”nun taslağı, çok ağır suçlardan oluşan bir “mahkeme iddianamesi”ne benziyor…

Türkiye’nin “uluslararası hukuğa” aykırı faaliyetleri…

İnsan hakları ihlalleri…

Mahkeme kararlarını uygulamaması…

Altına imza attığı sözleşmelere uymaması…

AB ile yaptığı anlaşmaları yerine getirmemesi…

Verdiği sözleri tutmaması…

Gibi, onlarca olumsuzluk sıralanıyor…

Tüm bu ciddi eksikliklerin, Türkiye’nin bir kulağından girip ötekinden çıkacağını öngörebiliriz…

“Vız gelir tırıs gider” hovardalığının, meydan okumanın “Eyyyy Avrupa” diye efelenmenin Türkiye’ye ne gibi bir faydası olabilir acaba?

Türkiye; Araplarla, Türkümsü devletlerle kurduğu “dinsel ve etnik” dayanışmanın gücüyle Avrupa’ya rest çekebilir mi?

Üstelik; bu coğrafyada son birkaç aydaki gelişmeler bile, Türkiye’nin “stratejik hedef” olarak AB’ye daha bir, dört elle sarılmasını zorunlu kılmakta değil midir?

“Türkümsü devletler”le kurulan “Türk Devletleri Topluluğu” net olarak tavrını ortaya koyarak, AB ile milyarlarca Euro tutarında projelere imza atmıştır.

Bu “akraba” devletlerin AB ile yakınlaşması, TC’nin Kıbrıs konusundaki tezlerini berhava etmiştir.

Araplar da; TC’nin değil, çıkarlarının emrettiği yolda yürümektedir.

Mısır’ın, AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti ile imzaladığı doğal gaz anlaşması da temelde AB ile yürümektedir.

“Kıbrıs Cumhuriyeti” AB üyeliğini, TC’nin sorunlu olduğu ülkelere karşı bir silah gibi kullanmakta ve bunda da başarılı olmaktadır.

Tablo ortadadır…

TC’nin dost bildiği Araplar da, dost bildiği Türkümsü devletler de yüzlerini AB’ye çevirmişlerdir.

Milyarca dolarlık işbirliği alanları yaratılmıştır.

Dostları, akrabaları AB’ye yönelirken Türkiye AB’den uzaklaşmaktadır…

Oysa; TC’nin AB ile 1963’e Ankara Anlaşması’na uzanan tarihsel bağları, işbirliği alanları, imzaladığı anlaşmalar vardır.

Strazburg’ta bugün yasalaşması beklenen “Türkiye İlerleme Raporu”nun en geniş bölümlerinden biri de Kıbrıs sorunu”na atıf yapılan bölümdür.

Burada apaçık biçimde Türkiye suçlanmaktadır.

Kıbrıs sorununa çözüm konusunda “iki bölgeli, iki toplumlu, tek uluslararası kişiliğe, tek egemenliğe, tek vatandaşlığa ve siyasi eşitliğe sahip federasyon” tezi desteklenmektedir.

Bu; TC’nin “iki devlet” politikası ile taban tabana zıt bir duruştur. Avrupa, kabul edilemez dediği “iki devlet” tezinden vazgeçilmesini, üzerinde mutabık kalınan temele geri dönülmesini, BM çerçevesinin kabul edilmesini talep etmektedir.

Yine bu raporda Avrupa Parlamentosu, Türkiye’yi Kıbrıs’ta “demografik dengeyi” değiştirecek tek taraflı eylemlerden kaçınmaya çağırmaktadır.

Avrupa Parlamentosu, Maraş’ta yapılanları reddetmektedir. Maraş hakkındaki eylemleri “yasadışı” olarak nitelemektedir. Türkiye’yi Maraş’ı BM yönetimine devretmeye çağırmaktadır.

Avrupa Parlamentosu; geçen yıllardaki son raporunda da belirttiği gibi, Kıbrıslı Türklerin yerinin Avrupa Birliği olduğunu ısrarla vurguluyor ve Türkiye’ye “adanın bu meşru toplumuna gerekli hareket alanı sağla” diyor.

Raporda Türkiye’ye “Kıbrıslı Rumlara ait malların satışı ve istismarı yönündeki saldırgan politikayı durdurma” çağrısı da yapılmaktadır.

Kısacası; Türkiye, Avrupa’dan, “muasır medeniyetler seviyesinden” çok uzaklaşmıştır.

Bugün; Kosova ile Sırbistan bile AB’nin kriterlerine uyum sağlayarak Avrupa yolunda büyük mesafe alırken, Türkiye “yerin dibine batan” bir konuma inmiştir.

Tabii bu durum; Avrupalı bir “toplum” olarak raporda altı çizilen bizleri de derinden etkilemektedir.

Umarım; bu rapor Türkiye ve Türk tarafı için ciddi bir “uyarı” olur.