Bizim 19 Ağustos tarihli Halkın Sesi gazetesinde şöyle bir haber vardı.
“Turizm Polisleri görevde.”
Bu haber bende bir çağrışım yarattı. Sahil Koruma ile Turizm Polisleri arasında görev benzerliği vardır. Bu konuda İskele Polisi o bölgedeki turistik yerlerde bir uygulama başlattı. Anladığım kadarı ile dört genç polis bisiklerleri ile pilot bölge seçilen İskelede devriye gezerek, suç işlenmesini önleyecek ve meydana gelebilecek trafik veya adli olaylara müdahale edecek. Bunlara uyuşturucu da dahildir.
Bu polislerin normal trafik memurlarından farkları, bisikletleri ile devriye gezerek suç unsurlarını belirlemektir.
Bu görevlere bazışeyler de eklemek lazım.
Mesela turistik yerlere veya sahillere moloz dökmeler. Veya oteller ve turist olan bölgelerde ses kirliliğini önlemek. Turistlerin yoğun olduğu bölgelerde başıboş köpeklerin denize girmesini engellemek.
Denizde boğulma tehlikesi geçirenlere müdahale etmek turizm polislerinin görevi mi diye düşünüyorum. Esasında denize sıfır olan otellerin denizde yıkananları gözlemlemek için sahil gözleme memurları ve yüzücüleri olmalıdır.
Burada bir konu daha kafama takılıyor.
Görevlendirilen turizm polisleri denizde boğulma tehlikesi geçiren kişi veya kişlere nasıl yaklaşılacağını, kendini ve boğulmak üzere olan insanın kurtarıcıyı da tehlikeye atmayacak şekilde pozisyon alması gibi önemli hareketleri için herhangi bir kursa tabi tutuldular mı? Yoksa “Turizm polisleri, siz yüzme biliyor musunuz?” sorusunun olumlu yanıtla görev almaları yeterli değildir bence.
1985’te Turizm Bakanlığına atandığımda, ülke halkının ne kadar turizm konusunda bilinçli olduğunu araştırmış ve bir çalışma başlatmıştık. Çok güzel bir çalışmaydı o çalışma.
Bunların başında İngilizce diline iyice veya anlaşacak kadar vakıf olmanın bir şart olduğu. Bakınız olaylardan ve harekattan bu yana ne kadar zaman geçmiş... Okullarımızdan sadece Türk Maarif Koleji’nin eğitim kalitesinde köklü İngilizce dili mevcuttur. Öteki okulların İngilizce seviyesi, vasattır. Özel Kolejleri bundan muaf tutuyorum.
Turizm Bakanlığında çalıştığımız günlerde bir gün tur operatörlerini Selimiye Camii civarına götürmüştüm. Biraz ötede genç bir polisin etrafını saran İngiliz turistler o polise sorular soruyor ve o polis arkadaş onlara tarzanca cevaplar vermeye çalışıyordu. O genç polis beni görünce, “Abi n’olur bana yardımcı ol, söylediklerinden birşey anlamıyorum” deyince kendisine yardımcı olmuştum. Yani söylemek istediğim şey, bu dört turizm polisinin İngilizceye vakıf olup olmadıklarıdır.
Çok gelişmiş ülkelerde halka ve turistlere yardımcı olacak tek kişi polistir. O bakımdan bu durumu sorguluyorum.
Sadece polislerimiz için sormuyorum İngiliz diline vakıf olup olmadıklarını. Bütün dairelerde parmakla sayılacak kadar kişi İngiliz diline vakıftır. Hatta müdür-müsteşarlar bile İngiliz dilinden yoksundur.
O çalışmamızda şöyle düşünmüştük 2002’de kapılar açıldığında. Güneyde bütün taksiciler tıkır tıkır İngilizce konuşuyorlar.
Bunun için taksicileri bir kursa tabi tutmayı bile düşünmüştük. Ondan başka bütün taksilerin tek renkte olmaları. Mesela sarı veya mor renkleri gibi. Lakin bizim ülkenin en zayıf tarafı, nizam kanun dinlemeden “hangi kapıyı çalacağını ve açacağını çok kolay açmasını bilmesi”dır. Yani torpil mekanizmasının işlemesi.
Bence turizm polislerinin görevi trafik olaylarından ziyade, turistlere antik yerler ve müzeler hakkında bilgiye sahip olmaları gerekir. Hatta gastronomi konusunda da bilgiye sahi olmaları. Otantik yemekler ve yemek kültürümüz hakkında bilgilenmelidirler.
Taksiciler dedim de bir hususu atladım.
Bütün taksicilerin arabalarında turizm broşürleri bulundurmaları ve tek renk üniforma giymeleri.
Turizm polislerimiz ilk yardım ve boğulma tehlikesi geçirenlere nasıl müdahale edileceği husunda da kurs aldılar mı? Bunu yukarıda da sorgulamıştım.
Gerçekten bu haberi okuyunca bu sorular geçti kafamdan. İnşallah polisimiz turzim polisleri için Turizm Baanlığımıla istişare haline gelmiştir.
Daha çok diyeceklerimiz var ama şimdilik bu kadarla yetinelim diyorum.