Türkiye Dışişleri, aylarca süren büyük “zahmet”lerden sonra, Bay Ersin Tatar’ın “sipariş” ettiği bir “mektup” hazırladı…
Mektup, Anastasiades’in bir süre önce Türk tarafına sunduğu önerilere; karşıt önerilerle “yanıt” veriyor…
Ancak, Anastasiades’in önerilerini hiç dikkate almıyor… “Güven yaratıcı önlemler” ifadesini de kullanmıyor.
Bambaşka sularda “kurnazca” balık avcılığı yapıyor…
Rum tarafına 4 konuda bile bile “imkânsız” işbirliği tekliflerinde bulunuyor…
Üstelik bugüne kadarki teamüllerin tersine Bay Tatar, Lefkoşa’nın diğer yarısındaki Anastasiades’e verilmek üzere mektubu ta New York’a gönderiyor…
Bir “vizyonsuzluk” şahanesi olan bu mektup, Lefkoşa’dan New York’a gidecek, oradan geri gelip Anastasiades’e ulaşacak…
Oysa; BM’nin burada görevlileri var… Bu mektup onlar aracılığıyla da Anastasiades’e ulaştırılabilirdi…
Hatta, merhum Denktaş’ın zaman zaman yaptığı gibi “doğrudan” muhatabına da gönderilebilirdi…
Tatar, bunların hiçbirini yapmadı…
“Dolambaçlı yollar”dan gitmeyi, işi yokuşa sürmeyi, sanki Kıbrıs’ta “iki devlet” varmış gibi davranmayı, sadece Türkiye ve Kıbrıs’taki milliyetçi kesimleri tatmin etmeyi tercih etti…
***
Hiçbir etki yapması söz konusu olmayan, kimseyi heyecanlandırması beklenmeyen öneriler,
aslında “sonsuza kadar” işbirliği yapmamak için “ayrılıkçı”lığın dik alasını sergiliyor…
“İmkânsız”ı talep ediyor ki, mümkün olan da yapılamasın…
Ersin Tatar imzalı mektup, aslında Kıbrıslı Türklerin değil, TC’nin Rum tarafına yaptığı “öneriler”den oluşuyor…
Mektuptaki en “iddialı” öneri şu:
“Gelin sizi elektrikte Türkiye’ye bağlayalım…”
Kıbrıs’ın Avrupa “enterkonnekte” sistemine, TC üzerinden bağlanmasını öneriyor…
“Bu iş hem daha ucuz, hem de hemen yapılabilir” diyor…
Türkiye’den gelen ve Kıbrıslı Türkler’in hiçbir şekilde yönetiminde söz sahibi olmadıkları suyu da “konuşabiliriz” diyerek önerileri içine katıyor…
Tatar’ın, “Türkiye adına” bu iki büyük taahhüt içine girmesi, diplomatik zekâları tavan yapmış TC Dışişlerindeki “kurnaz” akılların eseri olsa gerek…
Önerinin “gayrı ciddi”liği, aslında okulu yeni bitirmiş her Mülkiyeli’nin kolayca kavrayabileceği kadar kendisini ele veriyor…
Kıbrıslı Rumlar, 1974’ten beridir, topraklarını savaş yoluyla ellerinden alan, “işgalci” diye niteledikleri bir ülkeye “elektriklerini” emanet edecekler…
Ve bunun adı Kıbrıslı Türklerle, çözüm olmadan iki devlet arasında “işbirliği” olacak…
Buna kargalar gülmesin de ne yapsın?
Elbette Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümü halinde, bundan en çok yararlanacak olan taraftır…
Dışlandığı Doğu Akdeniz’de söz sahibi olacaktır…
Kıbrıs, İsrail ve Mısır doğal gazının Avrupa’ya ulaştırılmasında “köprü” görevini yürütecektir…
FIR hattını, limanlarını Kıbrıs uçak ve gemilerine açarak milyarlarca dolar gelir elde edecektir…
İşte o zaman, elektrikte ve suda “işbirliği” yapmak, bu coğrafyayı “barış havzası”na dönüştürmek mümkün olacaktır…
Aslında Türkiye bu bölgesel barış projesine büyük katkı sağlayabilir ve karşılığını da fazlasıyla alabilir…
Suudi Arabistan’la, Ermenistan’la, Katar’la ilişkilerini “normalleştirmek” adına eğilip bükülen Türkiye, Kıbrıs’ta bunu neden yapamasın?
Neden “işgalci” damgasını sırtında taşımayı sürdürsün?
Türkiye, kör milliyetçilik uğruna hem kendi geleceğini karartıyor, hem de bizim “dünyaya açılmamızı” önlüyor aslında…
Anastasiades’in önerilerinin bizzat TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu tarafından “yok hükmünde” sayılması, bu toplumu hiçe saymaktır…
Sayın Tatar, Anastasiades’in tekliflerini, Türk kamuoyundan adeta gizledi. Yandaş medyanın da desteğiyle bu öneriler toplumun dikkatinden kaçırıldı…
Oysa bu, Kıbrıslı Türkler için büyük bir tarihsel fırsattı…
Rum tarafının teklifleri; Maraş’ın BM kontrolünde iadesi, buna karşılık Ercan ve Mağusa limanının “uluslararası hukuk” içine alınması, Kıbrıslı Türkler’e yönelik “tecrit”in sonlandırılması imkânlarını yaratabilirdi…
TC Dışişleri’nin Kıbrıslı Türklere nefes aldıracak, uluslararası alana açılımlarını sağlayacak bu önerilere dört elle sarılması beklenirken, bunları elinin tersi ile itmesi, ileride Ankara rejimi’nin Kıbrıs konusundaki en “affedilmez” blokajı olarak anılacaktır.
Gerçekten “çağdaş akıl”dan yoksun mu Türkiye?
***
Bay Ersin Tatar imzalı mektupta yer alan “öneriler”in Rum tarafınca ciddiye alınması, tartışılması tabiidir ki söz konusu bile değil…
Türkiye de, Bay Tatar da bunu çok iyi biliyor…
Üstelik önerilerin “içeriğinin” saçmalığı bir yana, bu imkânsız “paket”in konuşulabilmesi için Türk tarafının bir başka imkânsız “önşart”ı da bulunuyor…
Talep edilen şu: Rum tarafıyla egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde işbirliği…
Yani; Rumlar için hiçbir ciddi “kazanım” niteliğinde olmayan bu önerileri konuşmak için bile “egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü” talep ediyoruz…
Herhalde 59 yıllık Kıbrıs sorunu sürecinde, bundan daha keskin bir “diplomatik zekâ” rahmetli Denktaş dahil olmak üzere kimsede yoktu.
TC Dışişleri’nin, mektup daha yolda New York’a giderken, kendi hazırladığı önerilere “tam destek” beyan etmesi ise bir başka “diplomatik deha” ürünü…
Bravo Ankara… Hem kendini, hem de bizi “cadı kazanı”nda fokur fokur kaynatmaya devam…