Devamlı surette sol kanattan federasyon sözleri söyleniyor. Söyleniyor da bunu idrak edemeyenler var. O zaman soruyorum!

Kıbrıs Cumhuriyeti de bir çeşit federasyon ve paylaşım değil miydi? Öyleydi, ama yürümedi. Çünkü Rumlar Türkleri bu Cumhuriyetin içinde barındırmadı ve istemedi.

Gelsinler bana sorsunlar, Dr. Küçük’ün o dönemlerde yaşadığı sıkıntıları, kendilerine anlatayım. Özel Kalem’de çalışırken devamlı merhum Ulusal Lider Dr. Küçük bana anlatırdı, Rumlarla içiçe yaşanmaz diye. Hatta onlarla hiçbir paylaşımda bulunmamak lazım, derdi rahmetlik.

Naçizane söylüyorum... Benim ilk görevim Cumhuriyet zamanında Cumhurbaşkan Muavinliği’ne idi. Yani Dr. Küçük’ün makamına ait dairede. O dönemler umut dönemleriydi. Hep Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile huzur bulacağımızı ummuştuk.

Zaman içinde gördük ki, Rumlar hala aynı Rumlardı. Onlarda hiçbir değişiklik olmamıştı. Hep ben, hep ben zihniyetiyle Türkleri eritme ve adayı Yunanistan’a bağlama gayreti içindeydiler. Cumhuriyet kurulduğunda Makarios şöyle demişti, fanatik Rumların tepkisi karşısında:

“Ben bu Cumhuriyete imza atmışsam herhhalde bu Cumhuriyet, benim ve Kıbrıs Rumları için ENOSİS’e bir sıçrama tahtasıdır.”

Makarios hep bu zihniyetle 21 Aralık 1963 tarihine kadar böyle sürdürmüştü tutum ve stratejilerini.

Herhangi bir açılışta, herhangi bir dini günde ve herhangi bir etkinlikte aynı sözleri tekrarladı tekrarladı durdu.

Anlaşmalara göre 70/30 paylaşımı vardı. Yani nüfus oranına göre bir paylaşım...

Cumhuriyet döneminde Ledra Palas Oteli arkasında Başkan Yardımcılığı makamında Dr. Küçük’le çalışırken Dr. Küçük devamlı bana söylerdi.

“Rumlar bu Cumhuriyeti bozacaklar. Devamlı kilisenin mahzenini silah dolduruyorlar ve o mahzene bizi öldürmek için planlar yaparak bomba istifliyorlar. Bunlarla nasıl yaşayacağız, onu düşünüyorum. Bak Osman, bizim anlaşmalara göre bir payımımız var. Her gün gençlerimiz bana geliyorlar Amerikan ve İngiliz bursu almak için. Çok parlak ve kıvılcım gibi gençler. Lakin Rumlar bizim %30’lik hakkımızı da kendi gençlerine kullanıyorlar. Ondan başka, köylülerimiz de devamlı geliyorlar köylerine su getirilmesi ve köy yollarının assfaltlanması için. Lakin onlar da öylece kalıyorlar.”

Dr. Küçük’le hatıralarını yazmaya başladığımda rahmetlik sigara üstüne sigara içiyordu. O sigaranın dumanında Kıbrıs Türklerinin gelecek hayalleri vardı.

Bir de Makarios’un Anayasayı değiştirme çıkışları vardı. Maksadı, Dr. Küçük’ün yasaları veto etme hakkını elinden almasıydı.

O dönemlerde daireler Çarşamba öğleden sonraları tatildi. Yani mesai yarım gündü. Millet Çarşamba öğleden sonra denize gider, biz de doyaların arasına gömülürdük, liderlere malzeme hazırlamak için. Ama ben ve benim gibi merhum Ahmet Fetin Korman, her Çarşamba liderlerle birlikte olurduk. Dr. Küçük’ün makamında kısıtlı toplantılar yapılıyordu, top seviyede.

Bu toplantılar, Dr. Küçük’ün başkanlığında yapılıyordu.

Bu toplantılara başta Rauf Denktaş olmak üzere, zamanın Sağlık Bakanı Dr. Niyazi Manyera, Tarım Bakanı Fazıl Plümer, Dışişleri ve Savunma Bakanı Osman Örek ve Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı Dr. Orhan Müderrisoğlu katılırlardı.

Toplantıların amacı, Rum siyasilerin verdikleri beyanatlarla yasaları incelemek ve onların kötüü niyetlerini ortaya çıkarmaktı. Yani Rumlar, yine aynı Rumlardı.

Nitekim Kıbrıs Cumhuriyeti üç buçuk yıl sürebilmişti. Kıbrıs Cumhuriyeti de bir nevi federasyon modeliydi ama yürümedi, Rumların kötü niyetleri yüzünden.

21 Aralık 1963 tarihinde Rumların yapmış olduğu silahlı saldırılar ve bölmeler, Kıbrıs Türkü’nü tam on bir yıl esarete mahkum etti. Özgürlüğümüz elimizden alındı. Zamanın Rum İçişleri Bakanı Papapetrou bile söylemişti.

“Biz Türleri on bir yıl gettolara kapattık ve onların özgürlük ve insan haklarını ellerinden aldık” diye.

Şimdi Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman slogan olarak “Sizin özgürlüğünüzü vereceğim” diyor. Kime tutak mışız ki özgürlükten söz ediyor?

Biz insanlığımıza ve gerçek özgürlüğümüze 20 Temmuz 1974 sabahı kavuştuk. Bu ada kuzey ve güney olarak bölündüğünde Rumlardan kurtulduğumuzda kavuştuk.

Onbir yıllık getto hayatımızda Rumlar pek çok toplu katliam gerçekleştirdi ve masum insanlarımızı sokaklardan toplayarak meçhul yerlere gömdüler. Olayların üzerinden 60 küsür yıl geçmesine rağmen hala kaybolan insanlarımızın kemikleri aranıyor. Babasız kalan yavrularımız baba özlemleri ile yaşadılar. Dul kalan kadınlarımız hem anne oldular, hem de baba.

Yenden bizi o zor ve acı dolu günlere görtürmeyi vaad ediyor Erhürman bir yerde.

Buyurun federasyon kurun beyler. Federasyonu savunarak bir hayal perdesi gerin halkımızın önüne.

Federasyonmuş... Haydi canım siz de. CTP’nin maksadı belli. Önce Cumhurbaşakanlığı, sonra da erken seçimle iktidara gelmek.

Bugün Girne’ye, Gazimağusa’ya, Güzelyurt ve Karpaza gittiğimde binlerce yüzme havuzlu villa görürüm. Yüzlerce beş yıldızlı oteller ve her köşede otogalerileri. Bunlar bizim zenginliğimiz değil mi?

KKTC’de kurulan sanayi bölgeleri, üniversiteler ve yatırım hamleleri bizim zenginliğimiz değil mi?

Turizmimizin gelişmesi ve dış dünyaya açılması da bizim zenginliğimizdir. Kazalar arası yapılan çift şeritli yollar ve hava limanımız Ercan. Bunlar bizim zenginliğimiz değil mi?

Bütün bunlar, Türkiye’nin desteği ile Ulusal Birlik Partisi zamanında yapılmıştır. Bütün bunları değerlendirdiğimde, bazı vatandaşların duygusal

davranarak ve bir işi olmadığında fırıldak gibi dönerek Ersin Tatar’ı cezalandırma gayretine giriyorlar. Bu mu milliyetçilik ve mantık? Bu seçimler Genel Seçimler değildir. Zamanı geldiğinde hangi siyasiyi cezalandırırlarsa cezalandırsınlar.

Yani söyleyecek çok sözümüz var ama onları da gelecek defaya bırakalım, diyorum.