Kıbrıs sorununun evrelerine baktığımızda, Rumların çözümsüzlüğe oynayan tutumu nedeni ile şu veya bu şekilde bir anlaşmaya varılamadı. 1963 Aralığından, 1974’e kadar geçen çözümsüz süre, Kıbrıs Türkü’nin kaybolan yıllarıdır.
Merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın adaya geldiği Nisan 1968 tarihi ile başlayan görüşmeler süreci, her çeşit çözüm alternatifinin tartışıldığı görüşme süreciydi.
Denktaş-Kleridis görüşmeleri bize o günlerde umut vermişti. Lakin o umudun da bir balon gibi söndüğüne tanık olmuştuk.
Denktaş her görüşmenin tutanaklarını birinci Ulusal Liderimiz Dr. Fazıl Küçük’e gönderir ve ben de Özel Kalem görevlisi olarak o tutanakları kendisine okurdum.
Tutanaklarda elle tutulan bir çözüm formülü veya alternatif çözüm şekline dair bir şey yoktu. Hatırlıyorum... Denktaş’ın bombeli bir çantası vardı. Bir gün kendisi ile bir konuyu görüşmek için gittiğimde, o çantanın içinin bir sürü not ve evraklarla dolu olduğunu görmüştüm. Devamlı bölgelerden gelen talep ve sıkıntı ifadeleri hep o çantadaydı. Masaya oturduklarında zamanın çoğunun o sorunları görüşmekle geçerdi. Çünkü Kleridis Kıbrıs sorununu hafife alıyor ve zamana oynuyordu.
Denktaş’ın görüşmelerde en başarılı olduğu fiili durum, 1963’te Rumlar tarafından yakılıp yıkılan evlerinin bir kısmının yeniden yapılmasıydı. “Belki Kıbrıs sorununu çözeriz” diye kafasındaki fikir.
Hatırladığım kadarı ile Yılmazköy’de Rumlar tarafından yeniden yapılan ev sayısı on onbeş kadardı. Nitekim o evlerde oturmak da riskliydi. Çünkü Rumlar, Türklerin geri dönmelerini istemediklerinden devamlı surette o evlere yerleşen insanları taciz ettiler. Yani içi boş bir umut balonu...
1968’de Türklerin ada genelinde seyrüsefer şansı oluşunca, geçmişte Rumların silah zoru ile evlerini ve köylerini terkeden insanlarınn ilk yapacakları iş, yeniden terkettikleri mallarını görmek ve bağ bahçelerinin ürününden yararlanmaktı. Lakin ne bağ, ne de bahçe bırakmıştı Rumlar. Merhum gazeteci-yazar Aslan Mengüç yazmış olduğu hatıralarında, güneyde kalan bir Türk köyünün tamamen Rumlar tarafından yakılıp yıkıldığını ve yıkılan köyün yerinin ormanlık bir alana dönüştürüldüğünü yazmıştır. Lakin yine de ikili görüşmeler, çıkmaz sokaktaki yol gibi sürdü gitti.
Bir gün merhum Denktaş’la sohbetimizde bana şöyle demişti:
“Rumlarla bir yere varmamız mümkün değil. Çünkü çözüm için ne önerdikse, ellerinin tersi ile geri ittiler. Bakınız şimdi federal bir çözümü tartışıyoruz. Federasyon temelinde bir çözüm olur mu, bilemiyorum. Lakin göreceksin, Rumlar federasyon formülüne de hayır diyeceklerdir. Fakat siz yine de yazılarınızda federasyonu savunun, belki bir uzlaşıya varırız” demişti.
Federasyon da bir dönem Denktaş için olumlu bir yaklaşımdı. Lakin gerçek oydu ki, Rumlar Türklere bir nefeslik havayı bile çok görürler. Nitekim federasyon formülü de olumsuzlukla kapanmıştı.
Kıbrıs Cumhuriyetini birlikte kurduk da ne oldu? Kocaman bir hiç. O Cumhuriyetten de bizi atmak için yapmadıklarını bırakmadılar.
Hani bir söz vardır bizde...
“Eşeği çektin gelmedi, ittin gitmedi, kapsalıvereceksin gitsin” diye bir halk deyişi...
Ben de Rumlar için şu sözleri söylerim daima.
“Domuzun kuyruğunu kırk yıl mengeneye koymuşlar, düzelmedi.”
Yani altmış küsur yılımızı Rumlar bizden çaldılar.
Bir altmış yıl daha hayatımızdan çalmalarına asla ve asla izin vermeyeceğiz.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
Şimdiki Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar iki eşit ve egemen devlet formülü ile bir çözümü savunuyor. Ayrıca, TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi Federasyon adefterinin kapandığını ifade ediyor Tatar.
İkinci aday Tufan Erhürman da federasyon formülünü savunuyor. Yani yeniden Rumlarla birleşmeyi ve yeni bir hayatı paylaşmayı. Türkiye de açıklamıştır.
“Federasyon defteri çoktan kapandı.”
Bence federasyon temelinde bir çözüm, Kıbrıs Türkü’nün sonunu getirir. Yeni göçler, yeni açmazlar ve yeni çatışmalar başlar. Yani Rumlar federasyon marifetiyle bizleri kendine yama yapmak istiyor.
Öte taraftan bşr alternatşf olarak KKTC’nin tanınması var. Erdoğan’ın iki yıl üstüste BM Genel Kurulu’nda bütün devletlere çağrısı çok önemliydi.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıyın.”
Köprülerin altından çok sular aktı geçti. Artık kuzey de de bir devlet var, bütün kurumları ile. Kendi kendini idare ediyor ve dünyaya açılıyor. Üstelik garantörümüz Anavatan da arkamızdadır.
Siz sanır mısınız ki federasyon formülü ile garantörlük hakları Türkiye’nin elinden alınmayacak? Rumların bütün efkarlarları da odur. Türk askerini ve Türkiye’yi bu adadan atmak.
Yani diyeceğm şudur...
60 yıllık tecrübeler bize göstermiştir ki, bir altmış yıl daha hayatımızın kaybolmazına asla müsaade edilmemelidir. O nedenle federasyon, gerçekten Kıbrıs Türkünüün sonunu getirir. Bu da böyle biline...