31 Ağustos 1957 tarihi, Kıbrıs Türkü’nün anılarında kalan en acı günlerden biridir. İlk kıvılcım, ilk heyecan ve ilk kahramanlar için söylenecek çok söz vardır.
1 Eylül sabahı çok kötü bir haberle uyanmıştık. Ben henüz orta ikideydim. Haber gerçekten bizleri kahredecek kadar acı ve derindi.
Rumların ENOSİS için kurdukları EOKA’ya panzehir olacak 9 Eylül, Kara Çete, VOLKAN ve TMT gibi mücadele örgütlerimizin ilkidir 9 Eylül.
Rumlar silahlarını İngilizlerin yanında artık Türklere de çevirmişlerdi. Özellikle yardımcı polis yazılan Türk polisleri hedefleriydi. Adanın her tarafında Türk polislerini vururlarken bizden de heyecan ve intikam duyguları ile dolu gençlerimiz de “mutlaka bizim de birşeyler yapmamız lazım” düşüncesiyle harekete geçmişlerdi.
31 Ağustos 1957 tarihinin gecesinde dört tane pırlanta gibi gencimiz bir araya gelerek, o günlerde faaliyete geçerek teşkilat için su borularından silah yapmaya karar vermişlerdi. Esas düşünce, bu savaşın silahsız olamayacağıydı.
O dört gencimiz; Ulus Ülfet, İsmail Beyoğlu, Kubilay Altaylı ve Mustafa Ertan’dı. Tümü de bizim mahallenin evlatlarıydılar. Bomba ve silah yapmak için toplandıkları ev, Küçükkaymaklı değil, Yenişehir’deydi. Bugüne kadar hep o ev, Küçükkaymaklı bölgesinde şeklinde ifade edildi. 1974’te iskan uygulamasına geçtiğimizde o evin, şimdiki Lefkoşa Polis Merkezi’nin tam karşısında olduğunu anlamıştım.
Harekete geçtiklerinde bütün malzemeleri hazırlamışlar ve silah yapma hazırlığına girişmişlerdi. O çalışma ve barut sıkıştırma ameliyesi esnasında birden büyük bir patlama oldu ve bu dört gencimiz ard arda şehit oldu. Söylendiğine göre bir de beşinci kişi varmış, Halil isminde. O patlama esnasında arka odada oduğu için ölümden kurtulmuş.
Hayatlarının baharında olan bu gençlerden İsmail Beyoğlu aynı anda şehit olmuştu. Ardından sıra ile diğer arkadaşları da şehitlik mertebesine erişmişlerdi.
Daha dün gibi hatırlıyorum. Ağabeyim Mehmet Erdel’le birlikte gitmiştik Girne Kapısı’ndan geçecek İsmail Beyaoğlu’nun tabutunu ve mahşeri kalabalığı görmek ve katkı koymak için. Adanın dört tarafından Girne kapısına yığılmıştı bütün Türkler. Yani mahşeri bir kalabalık vardı.
Tam karşımızda eski mezarlık, sağ tarafta Hayvan Pazarı yeri, tam ortada da Lüzinyanlar tarafından yapılan Girne Kapısı vardı. Yer gök adeta insan başından görünmüyordu. Mezarlık bile insanlarla dolmuştu.
Diyanellos Faabrikası’ndaki Rum kadınları o cenaze törenini uzaktan seyrediyorlardı. Yakına gelmeye korkuyorlardı.
O cenaze töreninde bir kare yakalamıştım. Ağabeyimle ben yanyanaydım. Lakin o karede ağabeyim yer alırken birisi benim önüme geçmişti. O nedenle ben kendimi o karede bulamadım. Lakin şimdilerde İsmail Beyoğlu’nun yeğeni yine İsmail Beyoğlu o törende çekilen hareketli kamera filmini ele geçirmiş. Bilemiyorum, kendimi o görüntüde bulabilecek miyim...
O şehitlerle başladım milli şiirlerimi yazmaya. Halkın Sesi, Bozkurt ve Hürsöz’de kahramanlık ve milliyetçilik üzerine pek çok şiirim yayınlanmıştı. İçimde öyle bir öfke ve öyle bir kin oluşmuştu.
Yıllar geçimce Harekattan sonra merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş Bey’le beraber ziyaret etmiştik bu dört şehit ve diğerlerinin mezarlarını. Bu dört şehidin mezarları yanyana gömüşmüştü, Küçükkaymaklı Mezarlığına.
O mücadele günlerinde halkı galeyana getirmek ve milli duyguları pekiştirmek için bu dört şehidimizin resimleri, kocaman poster yapılarak bütün köylere, köy kahvehanelerine ve evlere dağıtılmıştı. Şimdi bile hala o şehitlerin posterleri duvarlarda duruyor.
Halkımız vefalıdır. Artık bütün Türklerin damarlarındaki kan kabarmıştı. Nitkim bu dört gencimizin anısını yaşatmak için, 31 Ağustos 2025, Pazar günü, yani şehit oluşlarının 68’nci yıl dönümünde Yenişehir Meydanına, Sönmezliler Ocağı’nın tam önüne bir anıt dikilmiş ve o anıt törenle açılmıştır.
O anıtın adını da, “İLK ADIM ŞEHİTLER ANITI” koymuşlardır.
Bu aziz şehitlerimizin ve bütün şehitlerin önünde tazim ve saygıyla eğilirken, tümünün mekanlarının cennet olmasını dilerim. Ruhları şah olsun.