Son günlerde yerel siyasette yaşadıklarımıza bir türlü bir “ad” koyamadık…
“Tiyatro” diyenler var…
“Komedi” diyenler var…
Ana muhalefetimiz, konuya tam bir “teşhis” koymak ve bir Türkçe sözcük bulmak için günlerdir çırpınıp duruyor…
Sonunda “maskaralık” dediler…
Yani; “ılımlı muhalefet” yaptılar…
Terbiyelerini bozmadılar… Sinirlerine hâkim oldular…
“İstikrar” sözcüğünü ağzından düşürmeyen Başbakan Sucuoğlu’nun, 59 gün sonra istifa ederek, 2 ay içinde 3 hükümet kurmasına karşılık “maskaralık” denmesi çok ama çok “yufka” sayılır…
Sucuoğlu; Maliye Bakanı Sunat Atun’u görevden almak istediğinde Bay Ersin Tatar “Bir düşüneyim” demişti…
Tatar’ı aslında düşünceye gark eden şey “AKP korkusu”ndan başka bir şey değildi…
Biliyordu ki “Ankara ile istişare etmeden” öyle şıp diye oralardan “onaylı” bir bakanı evine gönderemezdi…
Yatıp kalkıp “En az Rumlar kadar egemeniz” diyordu ama Ankara’ya karşı, Fuat Bey’e karşı “egemen” olmak ne mümkündü?
Üstelik daha günler önce, Tahsin Ertuğruloğlu yüzünden yaşananlar tazeliğini koruyordu…
Biliyordu ki, Sunat Bey’in de Ankara’da “güçlü dostları” var ve onu yerinden kımıldatması hiç de kolay olmayacak…
Bir kez “gafil” avlanmış, Çavuşoğlu’na sormadan, danışmadan, Hasan Taçoy’u “Dışişleri Bakanı” yapmış, Tahsin Bey’i liste dışı bırakmıştı. (Bakanların “seçilmiş”lerden olacağına ilişkin Parti Meclisi kararı vardı.)
Ne oldu?
6 günlük hükümette, Taçoy yerinden söküldü, seçimlere katılmamış, seçilmemiş “gademici” Dışişleri Bakanı Tahsin Bey, apar topar kabinede yerini aldı…
Tatar, Sunat Atun’un kabineden “azlini” onaylasa, başına buna benzer bir durum gelebilirdi…
Her şeyden önce Sunat Bey, “Hacı” bir siyasetçiydi… UBP’de bu “unvan”a sahip yegâne politikacıydı…
AKP’nin yukarılarında “tutulan” ve kendisine “güvenilen” bir isimdi…
Nitekim “Maliye Bakanı” yapılması, bu “güven”in bir sonucuydu…
AKP; buraya göndereceği paraları “doğrudan” kontrol altında tutabilmek için bu bakanlığa “biat” bakımından sınanmış isimleri seçerek koltuğa oturtuyordu…
Bundan önceki Maliye Bakanı de öyleydi…
Orada işi bilen, “maliye” kökenli, “bürokrasi”den gelme tecrübeli bir bakan varken,  ansızdan “tarımcı” bir TC’li göçmen Maliye Bakanı yapılmıştı…
AKP; “para” işlerini kime emanet edeceğini biliyor, bu konuda “nokta atışı” ile adamlarını dilediği bakanlıklara oturtuyordu…
İşte Tatar’ın tereddütü, hatta korkusu buydu…
Atun’u görevden alan imzayı atması halinde, karşısında “Ulan…” diye üst perdeden fırça atan birilerine hesap vermesi gerekebilirdi…
Kendisi bir “İngiliz Beyefendisi” kadar nazik bir babanın oğluydu ama karşısındakilerin siyasi kültürü ve “nezaket” anlayışı çok farklıydı…
“Vatan, millet, anavatan” diyerek şimdiye kadar pek çok “aşağılamaya” maruz kalmıştı, bunları sineye çekmekteydi ama “biat” etmenin de bir sınırı olmalıydı…
En iyisi, AKP’nin şirretinden kurtulmak için, topun ağzına Sucuoğlu’nu sürmek, onu “kaderiyle” başbaşa bırakmaktı… 
Zaten Sucuoğlu ile bir “alıp veremediği” vardı ve daha önce de onu bakanlıktan “azletmek” girişiminde bulunmuştu…
Sunat Bey’i kabineden atmak yerine; hükümet topluca gitsin, Başbakan yeni bir kabine kursun, tekrar program hazırlasın, tekrar Meclis’te güven oylaması yapılsın, tekrar tüm yasalar kadük olsun…
Öyle yaptı Bay Tatar…
Üç koalisyon ortağına hafta sonunu zehir etti. Anayasa’yı “ihlal” etti, yeni kabine listesini dün onayladı ve böylece Sunat Atun, Tatar’ın “onayladığı” ihraç kararı ile değil, Sucuoğlu’nun yeni kabine listesinde dışta bırakılarak “cezalandırılmış” oldu.
Bay Tatar, saf saf yaptığı bu “siyasi açıkgözlüğü” AKP’nin yutacağını sanıyor…
Oysa AKP’de Atun’un “abi”leri bunu yemeyecek…
Tatar’ın da yanına bırakmayacak… 
Tatar, rahmetli babasının Maliye Bakanı olduğu dönemde Türkiye’deki “siyasi nezaket”tin hâlâ var olduğunu sanıyor…
Şimdilerde Türkiye ile Kıbrıs ilişkilerinde, AKP’nin siyasal kültüründen kaynaklanan; kaba, buyurgan bir doğulu sertliğin hüküm sürdüğünü henüz algılayabilmiş değil…
AKP’nin böyle “siyasi manevra”lara tolerans göstereceğini sanıyor…
Bu yüzden de hem şaşırıyor, hem de korkuyor…
Bu korkuyla da, eli ayağı birbirine dolanıyor… Türkiye’deki bu yeni “hoyrat siyaset”in kendisini ne hallere düşürdüğünü kavrayamıyor…
Oysa bu siyaset, insanı değersizleştirmekten, “maskara” etmekten, kişiliğini ayaklar altına almaktan hoşlanır…
Bu yüzden, Tatar’ın, bu “illegal” davranışının, buralarda bir karşılığı olmasa da, gülüp geçme dışında bir sonuç üretmese de AKP’nin bunu sineye çekeceğini sanmasın…
Tatar; Hasan kimin adamı, Sunat kimin adamı, Tahsin kimin adamı hepsini biliyor…
Beyninde dolanan dokuz tane tilkinin kuyruklarının birbirine dolanmaması için “sihirbaz”lık yapmaya çalıştı ama başaramadı…
Hem kendisini, hem de Sucuoğlu’nu yaktı…
Dün üçüncü “Sucuoğlu Hükümeti’nin listesi” Meclis’te okundu ama, bilelim ki, ilerideki günlerde ansızın “Sunat Atun Hükümeti’nin listesi” aynı kürsüden okunabilir…
Bu yüzden maskaralık, kepazelik, rezillik, soytarılık, şaklabanlık gibi ifadeler siyasetimizin getirildiği noktayı “tasvir” etmekte çok ama yetersiz kalabilir…