Devlet okulundaki iki kızımın okul tişört-şort-uzun kollu-polo tişörtü 10 bin TL.
Kışlık polar ve mont almadık. Onları da alsak 16 bin TL.
Her okula özel üniformanın bedelidir bu!
Tüm okullara beyaz gömlek-lacivert kazak-gri etek ve pantolon dönemine geçilmesi gerek.
Bunları alabilen var alamayan var.
Böyle fiyatlar asla kabul edilemez!
(Ahmet Özsoy)
Kamuoyu araştırmalarına göre — ki bu bir duyum değil, doğrudan bilgi — Tufan Erhürman’ın önde olduğu bir tablo var.
Sokağa baktığında da, yaygın kanaat şu: “Tufan Hoca kazanır.”
Ama doğrusu, insanlar çoğunlukla nabza göre şerbet veren ustalar aynı zamanda…
Bu ülke biraz da “şerbet ülkesi.”
O nedenle ortada hâlâ bir “yarış” var.
Peki, manzara ne?
Tatar agresifleşti.
Eğreti cümleler, ithal reklamcıların dili…
Polemik dilenme; sataşma, korku…
Çözülmenin işaretleri.
(Cenk Mutluyakalı)
1 Eylül Barış Günü’nde yine etkinlikler yapılacak, barışın önemine dair birçok güzel söz söylenecek. Tabii ki böylesi kutlamalar önemli. Ancak bence bizdeki en büyük sorun, barışın sürekli geleceğe havale edilmesi ve yalnızca bir anlaşmaya bağlanmasıdır. Yani bir çeşit ezberlenmiş bir niyet beyanı haline gelmiştir bu istenç. Oysa barış sadece imzalanacak bir metin değil, günlük hayatımızda gösterdiğimiz tavırlarımızla da inşa edilmesi gereken bir süreçtir. Bu nedenle günlük hayat pratiklerimizin de bu anlayışa uygun olması elzemdir. Ne yazık ki bu konuda ciddi blokajlar yaşandığını görülmektedir. Bunun en çarpıcı örneği, misilleme algısı yüksek olan beş Rum’un tutuklanması olayı karşısındaki genel tavrımızdır. Elbette konu yargıdadır ve sözlerimize dikkat etmemiz gerekir; fakat mahkeme sürecinin aktif biçimde takip edilmesi de bir o kadar önemlidir. Barışa inanan tüm parti ve örgütlerin temsilcilerinin duruşmalarda bulunması ve süreci yakından takip etmesi önemlidir. Söylem ile eylem arasındaki köprü ancak bu tür somut adımlarla kurulur, sadece mesianik beklentilerle değil. Kimse barışı bize getirmeyecektir. Bizim tavırlarımız ve çalışmalarımız onu inşaa edebilir ancak. Bu insanlara getirilen suçlamaların ne kadar saçma olduğunu, oradaki tek gazetecinin yayınlarından anlayabiliyoruz. Hristodoulidis'in açtığı lawfair'e karşı mücadele ise kesinlikle böyle olmaz, olmamalıdır!
(Mete Hatay)