banner913
banner932
banner1012

10 Eylül 1953 Baf Depreminden daha yıkıcı 6 Şubat Depremi

banner1020

banner974
10 Eylül 1953 Baf Depreminden daha yıkıcı 6 Şubat Depremi

banner971
“Derin, iniltili çarpıntılarla toprağın göğsü/ üzüntülerini söyler bu acı tabloya;/ Sizin de içiniz acır elbette, değil mi?/ Verin, verin şu yoksul kalan öksüzlere, dullara,/ son verin inlemesine, şu bir yığın insanın!” Tevfik Fikret
 
Bu haftaki yazıyı çok zor yazdım. Yazmak istemedim kara bir sayfa olsun istedim. Bu kadar yıkıcı ve üzücü bir olay yüzyıldır Adamızda yaşanmadı. Savaşlar,göçler yaşandı ama bu kadar gözyaşı Mağusa’da görülmedi. 1894’de yılında yaşanan Leymosun Sel Felaketi, Ada’da arkasından yakılan ilk bilinen ağıtımız. 6 Şubat günü yaşanan bu acı olaylara nasıl ağıtlar yakılacak, nasıl yürekler dayanacak bilemiyorum. Günlerdir caminin avlusunda sonsuzluğa yolladığımız canların için ne kadar gözyaşı döksek azdır. Yanlış inşaat, paragözlük, hırsızlık sonucu bu acılar bizim evlatlarımızı, Türkiyemizi vurdu. Nice canlar heba oldu. Bir daha yaşanmaması için hem Adamızda hem Türkiye’de bu inşaat arsızlarına dur demek lazım, yargıda cezalarını çekmeleri lazım. Hiçbir can onların kazanacağı paradan önemli değildir. memleket yangın yeri Türkiye’de patlayan volkan. Vefat edenlere Allahtan rahmet dilerken, yaralılara acil şifalar dileriz.
 
MELEKLERE
Yüreğim sağır
Dilim  konuşmaz sana
Binlercemiz toprak altında
Yaralı onbinlerce can
 
Nasıl bir afet bu
Nasıl kıydınız onca cana
Kışın göbeğinde
Kar, ayaz altında
Bekleşiyor yürekler umutla
 
İnsan olan dayanmaz bu acıya
O çürük binaları inşa ederken
Sordun mu hiç vicdanına
Dr.TURGAY AKALIN
 

ÇAĞIMIN
YANGINI BU…
(Depremin Şehitlerine…)
Çağımın yangını bu
Çağımın felâketi
Dağlar çöktü ömrümüze
Hayaller sustu…
Çağımın yangını bu
Acının tarifsizi
Taşın, toprağın ve demirin
Ve gündüzle gecenin en soğuk
En kanlı
En karanlık hali…
Çağımın yangını bu
Şimdi hiçbir su kesmez
Soğutmaz ve dindirmez
Söz yetmez sınır bilmez
Off aman aman
Off aman aman…
Çağımın yangını bu
Eski kâğıtlar gibi yırtıldı evler
Yollar sokaklar ve caddeler
Ve döküldü dallarından bir bir
Zamansız ve acımasız
Henüz meyvelerine duramamış
Nice çiçekler…
Çağımın yangını bu…
Her taşın altında bir can
Kesilen nefeslerde heyelan
Toplanmışlar devasa bir çığlıkta
Hepsi komşu hepsi kardeş akraban
Ölüm yürür
Ölüm yürür kan revan…
Çağımın yangını bu
Tutuşup Anadolu’mdan
Ve aşıp Beşparmak Dağları’nı
Akdeniz’i
Ve savura savura simsiyah küllerini
Közlerini
Yaktı ülkemi de offf
Off aman aman
Off aman aman…
Çağımın yangını bu
Çağımın felâketi…
Fotoğraflarınıza bakmak ve yazmak isimlerinizi
Mümkün değil ki çocuklar
Mümkün değil ki evlât!
Öfkenin ve isyanın doruğunda çünkü
Kalem tutan parmaklar…
Hatıraların, duaların ve rahmetlerin kucağına
Öyle çaresiz, öyle darmadağın, perişan
Yatırdık sizi saygıyla - özlemle
Ruhlarımıza ve ebedimiz toprağa
Kanayan ve hep kanayacak acıyla
Teessürle
Depremin şehitleri
Depremin şehitleri…
BÜLENT FEVZİOĞLU
 
Zelzele
Bin üç yüz ondu... Henüz dün bu köhne izbeye sen
Misafir olmuştun,
Ki hep sinirli ve hummalı hastalar gibi yer
Birden
İçin için ve uzun
Bir ihtilâc ile çırpındı, kırdı, yıktı... Keder
Ve korku yüzleri soldurdu; evler, aileler
Birer döküntü; kalanlar bütün ezik, kurada;
Bir inkisâr-ı huşu' en şerefli başlarda,
Minareler bile ser-be-zemin.
Beşer bir sadme-i mes'ûma böyle uğrar da
Biraz tenebbüh eder.
Biraz tenebbüh için bin belâ... Ne ders-i haşin!
Sen işte böyle siyah günlerin misafirisin,
Hayâtın elbette
Kolay ve neş'e-fezâ bir seyahat olamayacak;
Lâkin
Bu tîh-i mihnette
Kolay ve neş'e-fezâ bir seyahatin ancak
Hayâli vardır; uzak bir serâb için kosmak
Nihâyetinde yorulmak ve boş yorulmaktır;
Hayâtı dev-i hakikatle çarpışan kazanır;
Zafer biraz da hasar
İster;
Koşan cihâd-ı maâlîye şanlı, lâkin ağır,
Mahûf adımlar atar,
Önünde zelzeleler, arkasında zelzeleler!

Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri

1310 (1895) yılında İstanbul'da büyük bir deprem olmuş, az önce de Halûk doğmuştur. Fikret şiirini bu iki olayın etkisiyle yazmıştır. Nitekim, ilk dize bunu dile getirmektedir.

Günümüz Türkçesiyle

Bin üç yüz ondu... Daha dün bu eski yıkıntıya sen
Konuk olmuştun,
Sanki sinirli ve ateşli hastalar gibi yer
Birden
İçin için ve uzun
Bir sarsıntıyla çırpındı, kırdı, yıktı... Kaygı
Ve korku soldurdu yüzleri; evler, aileler
Birer döküntü oldu; kalanlar hep ezik, yıkık;
Korkuyla boyun eğme en onurlu başlarda,
Minarelerin bile
Yerde başı.
İnsan böyle uğursuz bir vuruşla karşılaşınca
Birazcık uyanır.
Biraz uyanmak için bin belâ... Ne kaba ders!
Sen işte böyle kara günlerin konuğusun,
Yaşayışın elbette
Kolay ve sevinçli bir yolculuk olmayacak;
Ama
Bu çile çölünde
Kolay ve sevinçli bir yolculuğun ancak
Hayali vardır; uzak bir serap için koşmak
Ve sonunda yorulmak, boşuna yorulmaktır;
Hayatı gerçeğin deviyle çarpışan kazanır;
Zafer biraz da yıkım
İster;
Yüceltici savaşa koşan şanlı, ama ağır,
Korkulu adımlar atar,
Önünde depremler, arkasında depremler!
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.