Dillirga Bölgesi'nde uzun yıllar beraber yaşamış olan Türk ve Rum halklarının, birçok adet, gelenek ve göreneklerinin benzerlik gösterdiği, herkesçe kabul edilen bir gerçektir. Kaldı ki, her iki halk da uzun yıllardan beri ana dil olarak Kıbrıs Rumcasını kullandılar. Bölgede Türk ve Rum okulları açıldıktan sonra Rumlar Yunan dilini, Türkler ise Türk dilini öğrenmeye başladılar. Türk okullarında Türkçe öğrenen Dillirga Türk çocukları, 1950'lere kadar okul dışında genellikle Kıbrıs Rumcasını kullandılar. Bu tarihten sonra kendi aralarında Türkçe dilini, ancak eski kuşaklarla Rumca dili ile konuştular. Bunun nedeni gayet açıktır. Yeni kuşağın Türkçe bilmeyen eski kuşakla diyalogu sürdürmesi ancak bu şekilde mümkündü. 1950'lerden sonra okulda öğrenim görmüş genç kuşaklar kendi aralarında Türkçe dilini kullanmaya başladılar. Hayatta olan eski kuşağın Türkçe bilmeyen insanları, Rumca dilini hayatları son bulana kadar sürdürdüler. 1980 'lerden sonra Türkçe dili, yeni kuşakla beraber çoğunluğun dili haline geldi.

Dillirga Bölgesi Rumlarının eski kuşakları, uzun yıllar, günlük hayatta hep Kıbrıs Rumcasını kullandılar. Rumların ezici çoğunluğu, bugün artık Yunan dilini de yeterince konuşabilmekte ve yazıya dökebilmektedir. Ancak eski kuşaklar, Kıbrıs Rumcasını kendi aralarında halen kullanmaktadırlar. Rumlar arasında, belirli bir zaman dönemi içinde, Rumcanın eski kelimeler bakımından ortadan kalkacağı ve zamanla Yunan dilinin hakim olacağı bilinen bir gerçektir.

Dillirga Bölgesinde yıllarca beraber yaşayan Türkler ve Rumların yaşam koşulları, uzun yıllar ağır şartlar altında ve fakirlik içinde geçmiştir. Bölgenin dağlık oluşu, yol ulaşımının olmaması ve dönemin yönetimlerinin Dillirga Bölgesi'ne pek önem vermemeleri, bu bölgenin, Kıbrıs'ın diğer köy ve kasabalarından tamamen izole olmasına neden olmuştur. Eski dönemlerde fakirlikten dolayı açlıktan kırılan halkın bir kısmı, bazen geçimini ister istemez dilencilikte bulmuştur. Bir lokma ekmeğe muhtaç olan bölge halkı, kendini kızgın güneş altında, bazen Mesarya'daki tahıl hasadında, bazen de Limasol ve Larnaka köylerindeki harup hasadında bulmuştur. Lefke'de, Solya'da zeytin hasadı ve çeşitli yörelerde buna benzer tarımsal işlerde bazen yaya, bazen eşek sırtında hep böyle çileli bir hayatın yolcusu olmuştur Dillirga insanı...

Dillirga Bölgesi'nin hemen yanıbaşında faaliyete geçen Kıbrıs Maden Şirketi (CMC), ağır ve yıpratıcı iş gereklerine rağmen, bölge insanına bir nebze de olsa, ekmek ve su vermiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti ile beraber birtakım yatırımların da yapılmaya başlandığı bir sırada, Türk ve Rumlar arasında 21 Aralık 1963'de tüm Kıbrıs çapında başlayan çatışmalar, yine her şeyi yakıp yıkmaya ve heder etmeye başlamıştı.

Ağustos 1964'de, Dillirga Bölgesi, o güne kadar Ada'da hiç görülmeyen büyük çatışmalara sahne oldu. İlk önceleri tüm şiddetiyle Türk köyleri cephelerinde geçen savaş, Türk savaş uçaklarının yaptığı müdahaleyle, sadece Dillirga Rum köyleri değil, Rum Milli Muhafız Ordusu ve Yunan ordu birliklerinin yığınak ve ağır silahlarını etkisiz duruma getirmek için zorunlu olarak civar Rum köy ve kasabaları da yoğun ateş altına alınmıştır. Savaş, denizde de kendini göstermiştir. Çatışmalar sırasında, Batı Dillirga'da 4 Türk köyü boşaltılarak Erenköy'e çekilmişti. Dillirga bölgesini savunmak üzere Türkiye'den ve İngiltere'den Erenköy'e çıkan 500 kadar Kıbrıslı öğrenci ve diğer meslek sahibi mücahitler, dağlarda, ormanlarda, yamaçlarda olağan güçleriyle savaşmış ve oradaki bölge mücahitleri ve halkıyla beraber çile çekmişlerdir. İşte Batı Dillirga adiyle özdeşleşen Erenköy, bu savaştan sonra adını tüm Kıbrıs halkına duyurmuştur. Rum halkı ve bazı yazarlar, Batı Dillirga'daki bu savaşı daha ziyade " Mansura-Koçina " savaşı olarak adlandırmaktadırlar. Erenköy'de 2 yıl kadar kalan öğrenci ve diğer dış ülkelerden gelen mücahitler, 1966 yılında tekrar Türkiye'de öğrenim gördükleri fakülte ve yüksek okullara geri dönüş yaptılar. İngiltere ve diğer ülkelerden gelenler de ayni şekilde okullarına veya evlerine döndüler. 1967 yılından itibaren, Dillirga Bölgesi'nin yerli Türk öğrencileri, sağlanan burslarla öğrenim için Türkiye'nin yolunu tuttular.

Batı Dillirga yerli Türk halkı, işinden, gücünden ve toprağından ayrılmış vaziyette, bir açık hava hapishanesi haline gelen Erenköy'de, 1976 yılı sonlarına kadar çile çekmeye devam etmiştir. 1968'de yolların güvenliğinin sağlanmasıyle Erenköy halkı Lefkoşa ve civar Türk köyleriyle ulaşım sağladı ve bir soluk aldı. Çok geçmeden Kıbrıs Cumhurbaşkanı olan Makarios'a yapılan 1974 Yunan darbesi ve arkasından Kıbrıs Türk halkını korumak ve Yunan darbesini etkisiz kılmak için Kıbrıs'ın kuzeyine gerçekleştirilen Türk Silahlı Kuvvetlerinin müdahalesi, değişen yeni şartlarla beraber, yine Batı Dillirga Türk halkının izole edilmesini kaçınılmaz hale getirdi ve yollar bir kez daha kapanmış oldu. Acil gereksinimlerin karşılanması ve hastaların hastanelere nakli, artık deniz yolu ile karşılanmaya başladı. Türk yöneticileri tarafından, bölge halkının şikayetlerine cevap verme zorunluluğu doğdu ve Erenköy'de yaşayan yerli halk ile civar köylerin göçmen halkı, 1976 yılı sonlarına doğru, Karpaz yarımadasında boşaltılan Yalusa Rum köyüne taşındı. Bu köy zamanla Maltepe ve daha sonra Yeni Erenköy ismini aldı. Bugün, Dillirga bölgesi köylerinin Türk ve Rum halkları, gerek savaş ve gerekse savaşın getirdiği sosyo-ekonomik zorluklar nedeniyle dağılmış ve çeşitli yerlere göç etmişlerdir. Bölgedeki çatışmalar hiç bir tarafı mutlu sona erdirememiştir. Bu gizemli bölgenin günün birinde, köyünden evinden ve toprağından söküleceğini, kültürünün dağılacağını kim tahmin ederdi ki...

Dillirga ve bilhassa Erenköy'deki çatışmalarla ilgili bugüne dek, çoğu orada mücahitlik yapmış, çatışmalara katılmış öğrenciler tarafından, savaş anılarını yansıtan rekor seviyede kitaplar yazılmıştır. Dillirga Bölgesi'nin yerli insanlarından ise şimdiye dek 5 adet kitap yayımlanmıştır.Bu kitapları yazarlarından sadece biri kendi köyünden göç etmemiştir; diğer dördü, köylerinden, toprağından sürülmüş, zorunlu göç yaşamış insanlardır.

Dillirga Bölgesi Rumları ile Türklerin, bir bütünsellik içinde eski yaşam biçimini, sosyo ekonomik durumunu ve kültürünü yansıtacak, değerlerini ortaya çıkaracak bir kitap henüz yayımlanmamıştır. Savaşlar nedeniyle büyük çapta dağılmış ve parçalanmış bu farklı Kıbrıslı kültürün, geçmişin karanlığında kaybolmasına kayıtsız kalınmamalı, araştırmalara devam edilmelidir. Bölge konusunda, saplantılardan uzak, gerçekleri yazmanın bir insanlık borcu olduğu kanaatindeyim.

Dillirga'dan bahsederken, ne yazık ki Rumlar bunun altında halen Yunanlılık, Türkler ise Türklük kimliği aramaktadırlar. Burada yaşamış olan insanların kökenini ortaya çıkarmak bilimsel açıdan elbette önemlidir. Ancak bunu ırkçılığa kadar varan bir milliyetçiliğe dayandırmanın ne Kıbrıs Rumlarına ve ne de Kıbrıs Türklerine gelecek için bir yarar sağlamayacaktır. Biz inkâr etsek de, Kıbrıs insanı, büyük çapta beraber yaşamadan dolayı bir Kıbrıslı kültürü içinde yoğrulmuştur. Uzun zaman içinde, eskiden gerçekleşen evlilikler de olmuştur. İşte bu değişmez gerçek, belleklerde yer etmeli ve halkların bu Ada'da dost ve insanlığa yakışır biçimde hayatlarını sürdürmelidirler. Bir insanlık dramı yaşayan, köylerinden, topraklarından, kültürlerinden koparılan insanların birçoğu, yıllarca yarım kalmış bir hayat gibi, arkalarında bıraktıkları köylerdeki yaşamlarını özlediler. Barışı bir kez daha göremeden, eski kuşağın çoğu insanı toprağa düşmüş, toprak olmuştur.

Gelecek nesilleri kurtarma endişesine kapılanlar, kendilerini yurt dışında buldular. Ancak yine de birçoğunun aklı ve gönlü hep Kıbrıs'ta kaldı.

Ziraat Mühendisi olarak görev yaptığım Tarım Dairesi'nden, 2006 yılında, emekli olduktan sonra, Dillirga'yı tanıtmak, kültürünü yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için bu göreve dört elle sarıldım. Bu kitabı yazmaya başladığımda elimde çok az veri vardı. Annem 1964 savaşında köyden ayrılırken beraberinde bazı aile ve yakınlarının fotoğraflarını da yanına almıştı. Bunlar kaliteli olmasa da yazacağım kitaba malzeme olur diye düşündüm. Elimde önemli bir kozum vardı. 22 yaşına kadar, okul dönemi hariç Dillirga'da yaşadım. Bir Dillirga köyü olan Yeşilırmak'ta 4 yıl Bölge Tarım Sorumlusu görevinde bulundum. Dillirga'nın toprağını, taşını, ormanını, kuşunu, hayvanını ve tepelerinden yamaçlarına kadar birçok şeyini biliyordum. Konu hakkında birikimim vardı. Bu konuda temas kurabileceğim, bilgi alabileceğim eski kuşaktan kalma ailem ve bazı yakın tanıdık köylüler vardı. Günlük basında Dillirga ile ilgili konularla ilgilendim. Anlatılanlardan notlar aldım. Çelişkili olmasın diye aldığım bilgileri sürekli olarak kendi süzgecimden geçirdim. Bazı kişilere belirli zaman dilimleri içerisinde soruları defalarca sordum ve doğru bilgilere ulaşmaya çalıştım. Kıbrısla ilgili birçok Türkçe, Rumca ve İngilizce kitaptan, iğne ile kuyu kazar gibi, Dillirga konusunda bilgi almaya çalıştım. Bazı konularda Rum ve Türk kütüphanelerinden yararlandım. Rumca bilimsel araştırma kitaplarından Dillirga Bölgesi konularını ayıklamaya çalıştım. Dillirga'nın köy okullarındaki öğrenim ve öğretim konusunda, Kıbrıs İngiliz resmi gazetelerinden önemli bilgilere ulaştım. Kıbrıs posta tarihi kitaplarından bile hiç beklemediğim bilgilere vardım. Kıbrıs kültürünü yansıtan KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti pullarından yararlandım ve bazı konuları içeren posta pullarını kitaba aktardım. Henüz ayakta kalan Dillirga köylerine ziyaretler yaparak Türk ve Rumlardan bilgi almaya çalıştım. Eski bir çizgi roman meraklısı olmam nedeniyle sıkıntı çektiğim bazı konularda, bu tutkum bana hem yol gösterdi ve hem de neticede çözüm sağladı. Bölgenin kıyafetlerini ve kullanılan o dönemin eşyalarını çizgi resimlerle yansıtmaya çalıştım. Eşim bu konuda önemli sayıda çizgi resim çizerek bana oldukça yardımcı oldu. Okuma-yazma bilmeyen annem, kuvvetli olan hafızası nedeniyle birçok konuda gerçekten bana büyük destek oldu. Birçok olayın ayrıntılarında, teyit edilmesinde, tarihlerde, manilerde, isimlerde ve yazdıklarımın pekiştirilmesinde, onun çok önemli katkıları olmuştur. Hazırladığım bu kitapta, araştırmaların yanında, konu ile ilgili anılar ve olayların ayrıntıları da yazılarak, konu hakkındaki çalışmalar pekiştirilmeye çalışılmıştır. Hazırlanan bu kitap, içerik olarak Dillirga kültürüne ve dolayısıyle Kıbrıs kültürüne katkı sağlayacağına, gelecek nesillere ışık tutacağına ve bir boşluğu dolduracağına yürekten inanıyorum.”