Gerçek ile hakikat arasında ince bir çizgi var. Gerçeğin somut dayanağı olmakla beraber zamanla yetersiz kalma ihtimali var.
Hakikat ise derindeki anlam ile ilgilidir. Dışarıya yansıyanın ötesinde gerçeğe farklı bir boyut ve karakter kazandıran, can veren anlam katan hakikattir. Hakikat, gerçeğin yeterli olmadığı noktada devreye girer. Yüzeydeki gerçeğin yetersizliğini derindeki anlam dürtmeye başlarsa er ya da geç hakikat da ortaya çıkar. Tarih somut gerçeklere rağmen er ya da geç son tahlilde hakikatler üzerinden yazılır.
Kıbrıs sorununu da içine alan bir film senaryosu yazsanız, sahnelerden birkaç tanesi farklı tarihlerdeki kritik müzakere masaları olur. Bu sahneler için senaryonun yazılı olduğu sayfanın sol tarafına “iki toplum lideri BM parametreleri çerçevesinde iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı federal devlet çözümünü müzakere için şu tarihte falanca yerde bir araya geldiler” diye yazarsınız. Senaryonun sol tarafında yazan bu sahneler BM kararları ile bir gerçeğe dayanmaktadır.
Senaryonun sağ tarafına da bu sahnede rol alan oyuncuların yazılı diyaloglarını, kullandıkları konuşma üslubunu, yakın çekimde ortaya çıkan ruh hallerini ve kafalarının içini dışarıya vuracakları vücut dillerini rollerine girmelerini sağlamak için eklersiniz.
Film olarak seyrediyor olsanız sayfanın sol tarafında yazan gerçeğe rağmen gördüklerinize bakıp çıkaracağınız sonuç ne olurdu diye bir düşünün. 50 yıldır dimdik duran BM kararları gerçeğine rağmen hakikat yazılı senaryonun sağ tarafındadır. CTP yıllardır bu senaryonun sol tarafında yazılanlar üzerinden yürüdü. 1977 ve 1979 doruk anlaşmalarına dayalı BM parametreleri elbette gerçektir. Bunun dışına çıkıp farklı bir şey kovalamak zordur. Hatta çok zordur. Kabul ama birçok ezber bozan inisiyatif de başlangıçta imkânsız gibi gözüktüğünün bilincinde olalım.
Önemli olan gerçeğe rağmen hakikatin ne olduğu ve senaryonun “sağ” tarafına ustalıkla gerçeği hakikat ile harmanlayarak ne yazacağınızdır.
Gördüklerinize rağmen her geçen gün yetersiz kalan gerçekte ısrar ederseniz, her geçen gün o gerçeği anlatmakta zorlanır, gerçeğin aslında hayal olduğunun tescil edilmiş olması ile baş başa kalırsınız. Hakikatleri referans vermeden, o gerçeğe ağırlığından fazla anlam yüklemek bir noktadan sonra kendiyle çelişen bir hal alır.
Erhürman lideri olduğu CTP sayfanın solundaki gerçekler üzerinden yıllardır siyaset yapmaktadır. Bu siyasetin adı “ille de federal çözümdür”. Merak ettiğim artık ayan beyan ortaya çıkan hakikate rağmen Erhürman’ın federal çözüm siyasetine hala daha ısrar edip etmeyeceğidir. Etmeyecekse de içi boş olan “iki devletli çözüme” karşılık yol haritasının ne olacağıdır.
Erhürman rakibinin sunduğu avantajların! etkisi ile bu konuyu şu ana kadar geçiştirmesi mümkün olacak mı emin değilim.
Seçim süreci şu ana kadar “niye Erhürman” sorusunun cevabından ziyade “niye Tatar değil” sorusu üzerinden yürüdü.
Şu an arkasına rüzgâr alıp bir an önce sandık kurulsa diye gün sayan Erhürman’ı bekleyen yegâne ikilem ve seçim riski budur.
Bundan dolayı Erhürman’ın federasyon ile ilgili pozisyonunu netleştirmesi lazım. Örneğin bu seçimde aday olmayacağını açıklayan Özersay, bir önceki seçim öncesinden başlayarak farklı bir görüş ve yol sunmaktadır. Mümkün olsa da yıllarca müzakere masasında da yer alan Özersay ve Erhürman’ı bir açık oturumda buluşturabilsek iyi olmaz mı?