Filistin Tanınıyor, Soykırım Devam Ediyor!

Filistin’i on ülke daha tanımış. Harika bir haber. Ama yetmez. Yetmediği gibi, bu “müjde” bazen kurnaz bir göz boyamasından öteye geçmiyor. Çünkü tanıma jestleri naklen yayınlanan bir soykırımı durdurmaya yetmiyor. Bu noktada, “bir çeşit softa şaşırtması mı bu?” diye sormak gerekiyor.

Konu bu aşamayı çoktan geçtik. Bir devletin diplomatik tanınması, Filistin halkının bugün maruz kaldığı barbarlığı sonlandırmaz. ABD’nin kabadayılığı ve İsrail’in pervasızlığı sürerken, dünya sadece sembolik adımlarla kendini avutuyor. Oysa AB ülkeleri de, yeni küresel kutuplara eklemlenmeye çalışan devletler de çok daha fazlasını yapabilecek kapasiteye sahip.

İsrail’in en büyük ekonomik ortağı AB. Eğer gerçekten bir irade olsaydı, boykot ve ambargo kararlarıyla Tel Aviv’in eli kolayca sıkıştırılabilirdi. Fakat Brüksel, insan haklarından çok kendi ticari ve jeopolitik çıkarlarının gölgesine sığınmış durumda.

Bir de işin daha çarpıcı tarafı var: Almanya’nın aşırı sağı ve ona yedeklenen “ana akım” çevreler, her türlü İsrail eleştirisini anti-semitizm etiketiyle yaftalıyor (nerden nereye). Böylece yükselen toplumsal muhalefeti, üniversitelerdeki öğrenci direnişlerini, sokak protestolarını pasifize etmeye çalışıyorlar. Sözde antisemitizmle mücadele, fiilen bir soykırımı aklamanın bahanesi haline geliyor.

AB artık normatif değerlerin referans noktası olmaktan çıktı. Aksine, çifte standartların mabedi haline geldi. Ukrayna için ayağa kalkan bir Avrupa, Gazze için sessizleşiyor. Bir yanda insan hakları, diğer yanda körleşmiş çıkar hesapları. İşte “Avrupa değerleri”nin geldiği yer burası.

Tanımalar güzel, ama gerçek test şudur: İsrail’in savaş makinesini gerçekten zorlayacak irade gösterilecek mi? Yoksa yine diplomasi vitrininde birkaç ışık yanacak, ama soykırımın gölgesinde karnaval devam mı edecek?

(Mete Hatay)

Dün öğle saatleri . Alasya ilkokulu önü. Saygıdeğer bir anne herhalde 6 veya 7 yaşındaki çocuğu ile birlikte scoterin üzerinde o trafiğin içinde trafik ışıklarına doğru gidiyordu !

Gözlerime inanamadım! Şok oldum.

Bu nasıl bir çaresizlik veya sorumsuzluktur yarabbi…

En küçük bir çarpışma veya düşme i halinde o sıkışık trafikte olacakları düşünmek bile istemem!

Ancak Anne bu riski göze alabiliyor. Neden, nasıl?

Hangi cesaretle? Aklım vicdanım almıyor..

(Eralp Şerifoğlu)

“Boşa akan suyun değerini anladığımız zaman iş işten geçmiş olacak”
“Boşa akan suyun değerini anladığımız zaman iş işten geçmiş olacak”
İçeriği Görüntüle

10 yıl Marinero’da program yaptım. Yer delinmesin diye elektrik direği konulmadı, toprak yola mıcır döküldü diye ceza kesilip geri toplatıldı. Şimdilerde orman kesilip zig zag çok tehlikeli bir yol yapılıp Deniz kenarında büyük restoranlar kuruldu. Her şikayet eden de gidip yemek yer, selfi çekip paylaşır. Buna da ne olacaksa önce tepki sonra takdir edeler. Para her kapıyı açar.

(İbrahim Özduran)

Kıbrıs Türk halkının yaşam tarzına kültürüne ters işler yapılıyor. Dini yaşama şekli böyledir bu toplumun. Bu konuya gösterilen tepki partiler üstüdür, UBPlisi da CTP’lisi da karşıdır bu işe efendiler. Dini özgürlük olarak görürseniz özgürlükleriniz gün gelir kısıtlanır, geride sadece din kalır. Örnek, müslümanların Medine'ye göç ettikten sonra müslüman kadınlara getirilen çarşaf giyme kuralı ki Kuran'da geçer, bir sonraki adımda bunu bulursunuz karşınızda. Dinde farzdır denerek zorunlu da yapılabilir Arabistan'da olduğu gibi. Hangi özgürlüğü savunacağına özellikle kadınlar dikkat etsin. Dini özgürlüğü savunacaksanız o özgürlük zorunluluk olur birgün ve gerçek dine göre baş bağlama çarşaf giyme var.

(Gökhan Öztürk)

Anayasa mahkemesi diyor ki “Başörtüsü Tüzüğü’nü” esastan değil usülden iptal ettim.

Yani diyor ki, bu tüzüğü Bakanlar Kurulu kararı değil, Meclis yasası hayata geçirebilir.

Bugünkü zafer kutlamaları yarın kırgınlık ve kızgınlığa dönüşebilir.

(Songuç Kürşad)