Sevgili Dr. Küçük’ün son yolculuğuna gidişinin 41’nci yılında Halkın Sesi gazetemiz, O’nun önemli görüş ve veciz sözlerini bir tam sayfadan verdi.  Bu veciz sözler gerçekte Kıbrıs Türkü’nün davasında önemli bir anahtardır.  Hatta daha da binlerce veciz sözü vardı Dr. Küçük’ün.

            Bu güzel ve anlamlı sözleri gözden geçirdiğimde, o yazılanların her biri için ayrı ayrı yazılar yazmak gerektiğini düşündüm.  Gazetedeki köşem buna yeter mi?  Yetmez elbette.  Lakin cımbızla aldığım şu sözlerini bugünkü köşemde yorumlamaya çalışacağım.

            İşte Dr. Küçük’ün o sözleri...

            “Madem ki kilisenin esiri bir toplumla yan yana bulunuyoruz, inanmalıyız ki önlerine çıkan en ufak bir fırsatı kullanarak ikinci bir 1963 kanlı olaylarını tekrar yaratacaklardır.”

            Bu durumu defaten köşe yazımda vurgulamışımdır ben de.  Kilise ile Rum halkı içiçe geçmiş bir durumdadır, diye.

            Dr. Küçük’e bu sözleri dedirten, tecrübelerdir.  Yani yaşanmışlıklar unutulmaz, hep hatırlanır.

            Yalan mı?

            Başpiskopos Makarios çıktığı yolda hep kiliseyi ve dini duyguları sözde davasına maya yapmıştır. Bu maksat için adaya sokulan silahların bir kısmını kilisenin mahzenine koymuşlardı.  Bu durumu Nikos Sampson hatıralarında yazmıştır.

            Kıbrıs sorunu ilk çıktığında Rum gazetelerinde Makarios’un kilisede verdiği vaalar hakkında haberler vardı.  Yani Pazar ayinine giden binlerce Rum’un beynine sokmak için durmaksızın “ESNOSİS” diyor da başka birşey demiyordu.

            Türklerde böyle bir durum yoktur.  Dinle devlet işlerini birbirine karıştırmıyoruz.  Bir diğer deyişle laik bir devletiz.  Halbuki Makarios’un en büyük kozu da halkının beynini yıkamak için kilisedeki ayinlerini, ikonlarını ve boynundaki büyük haçı kullanıyordu.

            Makarios İngiliz döneminin din adamıydı.  Amerikada eğitim gördüğü için mükemmel İngilizcesi vardı.  İlk kez ENOSİS kelimesi telaffuz edilmeye başladığında, EOKA da eşzamanda harekete geçmişti.  İşte o süreçte Makarios İngiliz idaresinden tutuklu EOKA’cıları affetmeleri için çıkışlar yapınca, İngiliz’in kafası atmış ve onu çok uzaklardaki Seyşel adasına sürgün etmişti.  Seyşel adası da İngiliz’in bir kolonisiydi.

            Seyşel adasına sürgün edimesinin üzeriden bir süre geçince, İngiliz onu yeniden adaya getirmişti.

            Makarios durur muydu?  Durmazdı.  Hele hem cezalandıran, hem ödüllendiren İngiliz’in karşısında  adeta kendini kahrama gibi görmüştü Makarios.  Rum halkı da onu nerdeyse kahraman ilan etmişti.  Gelecekte Rum halkının gerçek katillerinden birisinin de Makarios olacağını tahmin edememişlerdi.

            Bütün bunlara vakıf olan Dr. Küçük eline aldığı kalemi ile yazdı, yazdı ve yine yazdı.

            Dr. Küçük yazılarında Rumların kilise ile içli dışlı durumlarını sürekli gözler önüne sermiştir.  Şu bir avuç Kıbrıs’ta haber ne kadar erken yayılırdı ki.  Özellikle Rumların Faneromeni Kilisesi’nde yaptığı ayinler hep gazetelere malzeme oluyordu.

            Makarios adaya döndükten sonra daha da örgütlemişti EOKA’cıları.  Halkına daha da kamçılayıcı konuşmalar yapmıştı.  Öte taraftan bir fanatik de Grivas’tı.  İkinci dünya savaşında Almanlar’a esir düşen Grivas.

            Mesela Grivas ilk silahları bir balıkçı teknesi ile adaya getirdiğinde, Rumların daha sonra öldürdüğü Abdullah Çavuş o silah kaçakçılarını kıskıvrak yakalamış ve İngilizlere teslim etmişti.

            Khloraka köyünün sahillerine çıkarmayı hedefleyen EOKA elemanları ve Grivas, yakayı ele verdiğinde daha da azılı bir hal almıştı.

            Makarios bunları bilmiyor muydu? Biliyordu.  Rumlar ENOSİS hayelleri ısrarlı bir mücadeleye dönüşürken, Kıbrıs’ın eski Osmanlı adası olduğunu unutmuşlardı.

            21 Aralık 1963 olayları tam on bir yıl sürecek bir getto hayatımızın süreciydi.

            Bu süreçte de Makrios kilisede vaazlar verdi ve devamlı beyin yıkadı.

            Dr. Küçük kendi gazetesi Halkın Sesi’nde özgürce fikirlerini söyleyerek, Rumların ENOSİS hayallerine dur demeyi bilmişti.

            Makarios’tan sonra gelen Başpiskoloslar da aynı yolda yürümüşler ve kendi halklarına umut pompamışlardır.  Netice ortada...

            Nihayet en büyük hatalarını 15 Temmuz 1974 Makarios darbesinde yapmıştı Rumlar.  Rumun Rumu vurduğu hiç görülmemişti, bazı vatan hainleri dışında.  Ancak 15 Temmuz Makarios darbesinde Rumun Rumu vurduğu gerçek oldu.

            Makarios’tan sorna gelen Başpiskoposlar da kilisede vaaz verdiler ve hala vaaz vermektedirler.  Sade artık o vaazlarda, ENOSİS kelimesi artık yoktu. Çünkü Türk askeri adaya çıkmıştı.