Güney Kıbrıs’ın 2026’dan itibaren Schengen bölgesine katılma planı yeni tartışmaları da beraberinde getirdi.

Güney Kıbrıs’ın Schengen bölgesine katılması halinde KKTC-Güney Kıbrıs kara kapılarına pasaport kontrol sisteminin dayatılacağı ifade ediliyor.

Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olarak AB yurttaşı olan bir bireyin, AB yurttaşlığına sahip olmayan eşi ve çocuklarının bu noktadan sonra adanın güneyine geçmekte sıkıntı yaşayabileceği iddia ediliyor.

Ekonomist Mertkan Hamit, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Schengen bölgesine dahil olma sürecinin Kıbrıslı Türkler için doğurabileceği olası etkileri değerlendirdi. Hamit, sürecin geçiş haklarından vatandaşlık sorunlarına kadar birçok alanda ciddi sonuçlar yaratabileceğini belirtti.

Ekonomist Mertkan Hamit’in değerlendirmesi şöyle:

Yeni Kriz: Schengen

Güney Kıbrıs'a İsrailli akını
Güney Kıbrıs'a İsrailli akını
İçeriği Görüntüle

Adanın kuzeyinde inşaat sektörü,mülkiyet ilişkileri ve yurtdışı kaynaklı para akışı üzerinden oluşan hassasiyetler ile karma evliliklerden doğan çocukların vatandaşlık haklarını konuşa duralım, statüko hızlı bir biçimde dönüşüyor.

Kıbrıslı Türkler statükonun dönüşümünde tam bir etki sahibi değiller, tepkiler ağırlıkla reaksiyon biçiminde oluyor ve olan biten karşısında içi boş tartışmaları aşabilmiş durumda değiller. Dahası yeni risklere dair herhangi bir hazırlıkları yok. Birkaç gürültücü popülist söz dışında kapsamlı bir ifade de ortada yok.

Yaklaşan bir diğer gelişme yeni bir kriz yaratabilir. Bu kriz Kıbrıs'ın Schengen bölgesine dahil edilmesi durumunda yaşanacak. Geçtiğimiz günlerde Hristodulidis bu konudaki kararlılığını ortaya koyarken, 2026 yılında AB Dönem Başkanlığı ile Kıbrıs'ın Schengen bölgesine katılması konusunu bağlamayı hedefliyor.

Peki Kıbrıs'ın Schengen'e dahil olması Kıbrıslı Türkleri nasıl etkileyecek?

Kıbrıslı Türklerin hâlihazırda siyaseten tanınmamış bir yapının içinde yaşamaları, bir kısmının Avrupa Birliği vatandaşlığına sahip olmalarına rağmen AB haklarını sınırlı kullanabilmeleri, statüko içinde var olan paradoksları derinleştiriyor. Schengen bölgesine dahil olma süreci, bu paradoksları ya daha da içinden çıkılmaz hâle getirebilir.

Bunların başında Schengen rejiminin katı sınır güvenliği kuralları, Yeşil Hat üzerinden geçişlerde ek kontroller, vize benzeri belgeler veya tamamen geçiş yasağı gibi durumlar doğurabilir. Mesela, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olarak AB yurttaşı olan bir bireyin, AB yurttaşlığına sahip olmayan birinci derece yakınları bu noktadan sonra adanın güneyine geçmekte sıkıntı yaşayabilir. Nihayetinde, Schengen vizesi olmayan bir pasaportla Schengen bölgesine giremezseniz, girerseniz Larnaka’dan Avrupaya geçiş ile ilgili bir engel olmayacağı için burada yeşil hat üzerinden hareket özgürlüğünün sadece AB yurttaşları ve Schengen Vizesine sahip olanlarla sınırlı kalacaktır.

Daha net söyleyecek olursam, Schengen vizesi almış, Kıbrıs’a ziyaretçi olarak gelen AB vatandaşı olmayan mesela TC vatandaşı bir kişi Avrupa’da serbest bir şekilde seyahat edebilecek. Diğer taraftan eşi Kıbrıs yurttaşı olan ama kendi sadece KKTC vatandaşı olan birey, 2025 yılında adanın güneyine geçebiliyor olsa dahi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Schengen bölgesine dahil olmasının ardından adanın güneyine geçme durumu ortadan kalkabilir. Çünkü bugün Kıbrıslı Türk liderliği bu konuda herhangi bir alan yaratmış değildir. Bu konuyu, tıpkı diğer konularda olduğu gibi geçiştirmeyi tercih etmektedir.

Oysa, Schengen uygulamasında kimlik denetimleri sıkılaştıkça, Kıbrıslı Türklerin vatandaşlık alma sorunu yaşayan çocukları veya eşleri için geçişler tamamen kapanabilir. Bu durum, hem sosyal dışlanmayı hem de temel insan haklarına aykırı uygulamaları beraberinde getirir.

Kıbrıslı Türklerin Güney’e geçerek çalışma ya da alışveriş yapma gibi günlük aktiviteleri Schengen çerçevesinde sıkılaşırsa, ekonomik etkiler ciddi olabilir. Kayıt dışı veya yarı-formel faaliyetlerden geçinen birçok kişi gelir kaybına uğrayabilir.

Schengen sınırları, fiili bölünmeyi artık uluslararası düzeyde tanınan ve dijital sistemlere kaydedilen bir 'sınır'a dönüştürerek, adadaki iki toplum arasında görünmez değil, görünür ve hissedilen bir duvar örebilir.

Kıbrıs Türk toplumu Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik hazırlıklarını sürdürürken, bu konuya dair elle tutulur bir tartışma yaşanmış değil.

Oysa ki, gündelik yaşamı doğrudan etkileyecek bu gelişme konusunda etkili bir siyaset ortaya konulması beklenir. Mevcut Kıbrıslı Türk liderinin bu konuda ne fikir koyacak ne de ikna edecek bir kapasitesi olmadığı ortadadır. O yüzden oraya dair bir umudum yok. Ancak, önümüzdeki seçim sürecine aday olanların da buna yönelik etkin bir siyasi çözüm koyduğuna dair bir ifade ile henüz karşılaşmadım.

Birileri çıkıp diğer tüm konuları olduğu gibi, bunu da masada çözeceğiz diyebilir. Ancak konu masa kurulmadan önce karşımıza gelebilir. Bu durumda kapsamlı müzakere masasına gelmeden yapılması gereken temel adımlar vardır. Konunun daha detaylı tartışılması umuduyla aşağıda bu konuda atılabilecek olası adımları listeliyorum…

Kıbrıslı Türklerin Temel Hakları ile AB Düzeyinde Gayriresmi Diyalog Mekanizması Kurulmalı: Schengen öncesinde Kıbrıslı Türk toplumunun temsilcileri, AB ve Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileriyle resmi bir istişare sürecine dahil edilmelidir. Bu mekanizma aracılığıyla geçiş hakları, serbest dolaşım ve vatandaşlıkla ilgili hassasiyetler masaya yatırılmalıdır.

Kapsayıcı Bir “Mobilite Stratejisi” Geliştirilmeli: Bu strateji, karma evliliklerden doğan bireylerin haklarının tanınması, geçiş kolaylığı, dijital kimlik sistemlerine erişim gibi başlıkları içermelidir.

Bağımsız Etki Analizi Yapılmalı: Schengen üyeliğinin Kuzey’deki sosyal, ekonomik ve siyasi etkilerine dair bağımsız bir etki değerlendirmesi yapılmalı. Bu analiz hem politikalara yön verir hem de sivil toplumun savunuculuk yapmasına katkı sunar.

Geçiş Noktalarındaki Altyapılar Modernize Edilmeli: Schengen çerçevesinde geçiş noktalarına yapılacak yatırımlar, sadece kontrol amacıyla değil, aynı zamanda işbirliğini ve diyaloğu artıracak unsurlarla tasarlanmalıdır.

Kıbrıslı Türk Sivil Toplumunun Hazırlıklı Olması Teşvik Edilmeli: Schengen’e geçişin etkileri üzerine kamu bilinci artırılmalı, sivil toplum örgütleri bu konuda eğitimler, hukuki destek mekanizmaları ve danışmanlık hizmetleri sağlamalıdır.