Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın.
 
1894 yılında Şarkışla’nın Sivrialan köyünde doğan ünlü halk ozanı,  Âşık Veysel Şatıroğlu,  sazıyla, sözüyle ölümsüz olacağını biliyordu sanki. Biliyordu ki öte âleme göçmeden  önce  bu dizeler çıkmıştı ortaya. 
Şiirlerinde başka bir derinlik var Veysel’in. İçerdiği mesajlarla okuyana adeta ışık olan şiirlerinde hoşgörü,  sevgi, birlik ve beraberlik, vatanseverlik ve tabiat konularını işlemiştir.  Uzun İnce Bir Yoldayım, Dostlar Beni Hatırlasın, Kara Toprak ve Güzelliğin On Para Etmez en bilindik eserlerinden…  Tarkan, Barış Manço, Selda Bağcan,  Haluk Levent, Belkıs Akkale ve Hümeyra gibi birçok sanatçı tarafından eserleri tekrar yorumlanan Veysel’in ünü artık Türkiye sınırlarını aşmıştır. Öyle ki;  Amerikalı elektro gitar virtüözü Joe Satriani, O’nun anısına “Aşık Veysel” isimli enstrümantal bir beste yapmıştır. https://www.youtube.com/watch?v=zribiFMJnEc 
Türkiye'de âşıklık geleneğinin en önemli temsilcilerinden birisi olarak kabul gören Veysel, bugün Türkçeyi en yalın ve güçlü şekilde kullanan isimlerden birisi olarak kabul edilmekte… 1965 yılında ‘Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı’ TBMM tarafından kendisine maaş bağlanan Veysel, 2022 yılında vefa kategorisinde Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü. Aralık 2022'de yayımlanan cumhurbaşkanlığı genelgesi ile ölümünün 50. yıldönümü nedeniyle 2023 yılının Türkiye'de "Âşık Veysel Yılı" olarak kutlanacağı ilan edildi. 

 
ACILARIN BESLEDİĞİ BİR OZAN
Yedi yaşında bir gözünü çiçek salgınından kaybeden Veysel: “...Çiçek zorlu geldi. Sol gözümde çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.” diyor.  Yakasını bırakmayan talihsizliklere ve acılara yenik düşmeyerek sazına daha sıkı sarılan Veysel’i  aslında edebi ve sanatsal anlamda bu acılı hayatın ve dertlerin nasıl  beslediğini ve ruhuna şifa olduğunu şu dizelerden anlamak mümkündür sanırım: 
“Anlatmam derdimi dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz.”
Bağ, bostan bekleyerek, keçi güderek geçmekte olan çocukluk yıllarında köyüne musallat olan bu illet sebebiyle iki kardeşini yitiren Veysel, kendisi de görme yetisini yitirince yaşadığı travma sonrası içine kapanarak sessizleşir. Şiire meraklı bir çiftçi olan babası Karaca  Ahmet dertlerini unutması için   Veysel’e halk ozanlarından şiirler okuyup ezberletmeye çalışır. Oğlunun ilgisini görünce 9-10 yaşlarındayken ona bir saz alır.  Aldığı bu sazın Veysel’i dünyaca ünlü bir ozan yapacağını bilmiyordu elbet. Küçük Veysel o dönem Molla Hüseyin’den, Çamşıhlı Ali Ağa’dan dersler alır. Böylelikle Pir Sultan’ı,  Karacaoğlan’ı, Dertli’yi tanır.  Köyüne uğrayan âşıkların toplantılarına katılır, onlardan türküler dinler, kendini geliştirir. Sazı sayesinde karanlık dünyası aydınlanmaya ve dünyayı gönül gözüyle görmeye başlar. Ozanın sanatında ve kişiliğinde bu karanlık dünyanın etkisini hep görürüz. Bir yandan Bektaşi kültürünün etkisi bir yandan gözlerini yitirmesiyle içe dönüşü onu daha derin düşünmeye ve mistisizme  iter. Olgunluk çağlarında ise sözlerinde ağırlıklı olarak tasavvufi düşünce hâkim olur. 
Erdoğan Alkan’ın, şiirlerini gece mi gündüz mü yazdığıyla ilgili sorusuna şöyle yanıt veriyor Veysel: “Gece yazarım. Şundan gece yazarım; gözlerimi yitirdiğimden benim bütün duygum kulaklarımda toplanmıştır. Geceler sessiz oluyor, daha iyi kendimi dinleyebiliyorum, daha iyi duyuyorum tabiatın sesini. Daha iyi şiire veriyom kendimi.”
Böylelikle o sessiz karanlığın onu üretim için nasıl beslediğini de anlamış oluyoruz. Bu sebepledir ki  yıllar sonra gözlerinin tedavi edilmesini ve yeniden görebilmeyi  “Bir dünyam var içimde benim. Bu dünyamı bozmayın. Benim yarattığım dünya çok daha güzel.” diyerek reddeder.

Erdoğan Alkan devam ediyor sormaya: “Şiirlerini genellikle kıvançlı olduğun anlarda mı, yoksa üzgün anlarında mı yazarsın Âşık?”. Cevap şöyle geliyor Âşık Veysel’den: “Üzgün olduğum anlarda… İlk karımın çocuğumu yetim goyup gaçması, seferberlikte köyün tüm delikanlıları, erkekleri askere alınırken, benim yaşlılar ve kadınlarnan köyde kalışım beni çok üzmüş idi o zaman. Şu şiiri yazdım: 
Ne yazık ki bana olmadı kısmet,  
Düşmanı denize dökerken millet
Felek kırdı kolum vermedi nöbet
Kılıç vurmak için düşman başına.”
Dertsiz baş, yarasız ağaç olmaz diyen Veysel o günleri Enver Gökçe’ye ise şöyle anlatıyor: “Eve girerim, yüzüm asık. Anam babam halimi bilmez. Ben onlara derdimi, dokunmasın diye açamam. Onlar benim kafa tuttuğumu zannederler. Bense derdimi dökmekten çekinirim, sazdan bile farır gibi oldum.” 
 
VE HAYATINDA BİR DÖNÜM NOKTASI
Dönemin Maarif Müdürü Ahmet Kutsi Tecer’in girişimiyle 1931’de Sivas’ta düzenlenen “Halk Şairleri Bayramı’nda 3 gün çalıp söyleyen 14 kişilik grubun içinde yer alan Veysel “Bundan sonra daha çok rağbet görür olduk.” diyordu. Böylece, Veysel’in yaşamında önemli bir dönüm noktası işlemeye başlıyor. Denebilir ki, A. Kutsi Tecer’le tanışması Veysel’in hayatında yeni bir başlangıca işaret ediyor.
Tecer ile o dönem başlayan dostluğunun, sesini tüm yurda duyurmasına yardımcı olduğunu ve kendi deyişlerini çalıp söylemekten utanıp çekinirken adeta dilini çözdüğünü de ifade edecekti Veysel; “Şiir içimden geliyordu fakat korkuyordum, utanıyordum, yazamıyordum” diyordu.   Ve nihayetinde onu yüreklendirenlerin sayesinde ilk şiirini cumhuriyetin 10. yılında yazar ve bu şiir o kadar beğenilir ki 3 gün boyunca gazetelerde övgülerle yayınlanır.  Sonrası ise malumunuz…
Veysel sazını sırtına vurup ilk kez köyünden çıkar ve düğünlerde, meydanlarda, fırsat bulduğu her yerde çalıp söylemeye başlar. Dinleyenlerin kendi aralarında topladığı paralarla geçinir. 3 ay sonra köyüne döner ve Yalıncak Baba tekkesinde tanıştığı Gülizar’la evlenir. 6 çocuğu olur. 

 
 
VEYSEL’İN SADIK YÂRİ
Âşık Veysel çorak topraklara sahip bir köy olan Sivrialan’da çevresindekilerin yardımıyla ilk meyve bahçesini    yetiştirir. Öyle bir bahçe ki, içine elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar her türlü meyve fidanı dikilir. Onun bahçe fikrine ilk başta inanmayanlar daha sonra “esas kör bizmişiz” diyerek ona destek verirler. Hatta o yörede elma bir süre sonra  ‘Âşık’ın elması’ diye bilinir olur.
 “Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır.”
“İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece” diyen Veysel, 21 Mart 1973 günü doğduğu köy olan Sivrialan’da sadık yârine kavuşarak bu handaki yolculuğunu tamamladı.
O gitti,  adı kaldı.
Şiirleri ile bizlere verdiği mesajlar kaldı.
“Biz yedik içtik, saz acından ölüyor” dermiş sofralarda. Burada olsan keşke… Nicedir saz acından ölüyor Veysel.
 
Biliyor muydunuz?
  • Âşık Veysel’in, Türkiye’nin  40’a yakın  ilini gezip sanatını icra ettiğini ve köy enstitülerinde saz dersleri verdiğini, 
  • En sevdiği halk ozanlarının Karacaoğlan, Yunus, Emrah ile Dertli olduğunu,
  • Sivrialan’da yaşadığı evin 1982 yılında Kültür Bakanlığı tarafından müzeye dönüştürüldüğünü ve her yıl 16-21 Mart tarihleri arasında köyünde anma törenleri ve Âşıklar Bayramı düzenlendiğini,
  • Vasiyeti dikkate alınarak Sivas Cumhuriyet Üniversitesi bünyesinde adının verildiği ilk eğitim kurumu olan  “Şarkışla Âşık Veysel Meslek Yüksekokulu’nun 14 Şubat 1994’te açıldığını, 
  • Ölümünün 41. yılı anısına 2014 yılında Devlet Opera ve Balesi’nin Âşık Veysel’in türkülerinden yola çıkarak tek perdelik dans tiyatrosu olan “Dostlar Beni Hatırlasın”ı sahneye koyduklarını biliyor muydunuz?
 
Kaynaklar
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%82%C5%9F%C4%B1k_Veysel 
https://www.gzt.com/skyroad/turkiyenin-veysellerinden-bir-veysel-3549361
http://www.siirparki.com/veyseledair3.html 
https://aregem.ktb.gov.tr/TR-12798/asik-veysel-satiroglu-18941973.html 
https://www.youtube.com/watch?v=A_jdn93zWpA&list=RDA_jdn93zWpA&start_radio=1