1950’li yılların özellikle ikinci yarısı yakın tarihimizin çok önemli olayları ve gelişmeleriyle doludur.. Kıbrıs Türk Halkının Anavatanımız Türkiye ile el ele omuz omuza vererek Rum-Yunan emelleri karşısında sürecek direnişi bu yıllarda planlandı ve örgütlendi. Kıbrıs sorunu, Türk milleti için bu yıllarda milli dava haline geldi.
12 Ocak 1958’de Prof. Dr. Nihat Erim: “Kıbrıslı Türkler adada ayrı, bağımsız bir devlet kurmalı” demişti. Diğer bir değişle Adanın Taksimini dile getirmişti.. 13 Ocak 1958’de İngiltere’den ses veren Kıbrıs Valisi Harding: “Türkiye karnının altında kirpi barındıramaz. Bu meselede Türkiye haklıdır” demişti..
16 Ocak 1958’de İngiliz Sömürgelerinden biri olan Seylan’da yapmış olduğu konuşmada “Kıbrıs sorunu bir sömürge sorunu değildir, uluslararası bir sorundur” diyen İngiltere Başbakanı Harold Macmillan: Kıbrıs’ın Yunanistan’dan 500 mil, Türkiye’den 20 mil uzakta olduğunu belirtir ve Kıbrıs dost olmayan ellere geçmesinin Türkiye’ye oluşturacağını söyler. Başbakan Macmillan Kıbrıs sorununun ancak, NATO üyesi iki anavatan Türkiye ve Yunanistan’ın anlaşmaları ile çözülebileceğini söylemişti..
13 Ocak 1958’de Kıbrıs’ın eski Valisi Harding İngiltere’den ses verir: “ Türkiye karnının altında kirpi barındıramaz. Bu meselede Türkler haklıdır” derken Kıbrıs Türk Halkı ve Anavatanımız Türkiye bu söylemlere sevinirken Rum liderliği sinirlenmişti..
27-28 Ocak 1958, Kıbrıs Türk Halkının İngiliz Sömürge Yönetimine karşı direndiği günlerdir. 27-28 Ocak 1958 Kıbrıs Türk halkının, “Kıbrıs’ta Ben De Varım ve Var Olamaya Devam Edeceğim” diye haykırdığı günlerdir.
27-28 Ocak 1958, Kıbrıs Türk Halkının İngiliz Sömürge Yönetimine karşı direndiği ve de gerek İngiliz’e ve gerekse Rum-Yunan ikilisine boyun eğmeyeceğini dünyaya haykırdığı günlerdir. 27-28 Ocak 1958, Kıbrıs Türk Halkının “Ya Taksim Ya Ölüm” dediği ve gerekirse canını seve seve vereceğinin mesajını verdiği günlerdir.
27 Ocak’ta yaşananların ardından 28 Ocak 1958 tarihli Halkın Sesi ve Bozkurt gazetelerinde “Emniyet kuvvetlerinin yanlış müdahalesi, Girne caddesini harp meydanına çevirdi. Sayıları binleri aşan muazzam kalabalık, 12 saat Girne Caddesi’nde Taksim lehine tezahürat yaptı. Gazetelerde, Lefkoşa’da sokak muharebeleri oldu. Yüzlerce bomba, yüzlerce şişe atıldı” şeklinde haberler yer alıyordu..
28 Ocak tarihli Halkın Sesi gazetesindeki “Taksim Güneşi Doğuyor” başlıklı makalesinde ünlü köşe yazarı Yavuz Bey: “.. Şimdi burada bir faraziyede (Varsayım) bulunalım; İngiltere prensip olarak Taksim değil de tek yanlı mukadderatı tayin hakkını (self-determinasyonu), tanımış olsaydı, Rumlar tarafından yapılacağı muhakkak (kesin) olan taşkın nümayişlerle (gösterilerle) yer yerinden oynamayacak mıydı?
Halbuki bizimkiler ne yaptı? Kendi evleri mesafesinde olan muhitlerinde hiçbir taşkınlıkta bulunmadan, efendice yürüyüş yaptılar. Türk milletinin, Kıbrıs meselesinde milli parola olarak tayin ettiği “Taksim” kelimesini tezyin ettiler diyordu.
27 Şubat 1958’de yaşananlar, 28 Şubat günü de yaşanmaya devam edecekti. 28 Şubat sabahı Lise öğrencileri sabahleyin yine Atatürk Meydanı’na doğru yürüyüşe geçerler.
Lefkoşa’da Atatürk Meydanında olduğu gibi Çağlayan bölgesinde ve Girne Kapısında da çatışmalar olur. Copla ve göz yaşartıcı bombalarla durdurulmak istenen öğrenciler İngiliz askerlerine taş, şişe ve sopalarla cevap verirler. Atatürk Meydanında olduğu gibi Çağlayan semtinde ve Girne Kapısında da İngiliz askerleri ve halkımız arasında çatışmalar olur. Çağlayan bölgesinde yaralanan bir genci hastaneye götürmek isteyen ve içinde 4 kişi bulunan araba İngiliz askerlerince durdurulmak istenir. İngiliz askerlerinin ‘dur’ emrine uyulmaması üzerine açılan ateş sonucu yaralı İbrahim Ali (19), arabada bulunan Sermet Kanatlı (20) ve Mustafa Ahmet (20) isimli gençler şehit olurlar.
Yine ayni gün Mağusa’da yer alan Taksim gösterileri esnasında İngiliz askerlerinin açtıkları ateş sonucu Fuat Yusuf (33) ve Safa Muharrem (28) isimli 2 gencimiz şehit olurlar. Böylece 27-28 Ocak 1958 günlerinde Kıbrıs Türk halkı olarak 2 günde 7 şehit ve yüzlerce yaralı vermiş oluyorduk..
O günde İngilizler gösterileri engellemek için sokağa çıkma yasağı koyarken, Ankara’da olan Kıbrıs Valisi Sir Hugh Foot, Kıbrıs’a dönerek Kıbrıs Türk halkına hitaben bir bildiri yayınlayarak duyduğu üzüntüyü dile getiriyordu..
Rauf R. Denktaş’ın İngiliz Vali Yardımcısı Sinclair’den aldığı özel izinle 29 Ocak 1958 günü binlerce kişinin katıldığı sessiz bir törenle aziz şehitlerimiz toprağa verilirken halkımız o günde inanç dolu idi. Cenaze töreninde yer alan kalabalık çok büyük bir olgunluk ve sessizlik içindeydi. Doğrusu ben o güne kadar bu kadar kalabalığı bir arada görmemiştim. O günde korkunç sessizlik vardı ve hayra yorumlanacak gibi değildi. Lefkoşa’da olduğu gibi Mağusa’da da cenaze töreni sessiz geçmişti.
İngiliz Vali Yardımcısı Sir George Sinclair, Rauf R. Denktaş’ı arayarak üzüntülerini belirtir. Ancak bilmenizi isterim ki, bu olaylar Kıbrıs meselesine olan bakış açımızı değiştirmiştir. Kıbrıs’ta Türklerin bu kadar hak iddia edeceklerini bugüne kadar bilmiyorduk” demişti.
Yine İngiliz Polis Komutanı “48 saatlik vuruşma ve şiddet cenazedeki sessizlik kadar korkunç değildi, gereken mesaj alınmıştır.” Demişti.
Kıbrıs Türk Halkının 27-28 Ocak 1958 direnişi büyük izler bırakmıştır. 27-28 Ocak 1958 direnişimizin Kıbrıs Türk Halkının mücadele tarihindeki yeri ve önemi büyüktür. Kıbrıs Türk gençliğinin halkı ile bütünleşerek gerçekleştirmiş olduğu 27-28 Ocak 1958 direnişimiz, Kıbrıs Türk halkının özgürlüğüne giden yolda bir meşale olmuştur.
O günde Rum-Yunan ikilisinin Ada’yı Yunanistan’a bağlama girişimleri ve yapılan açıklamaları hat safhaya ulaşmıştı, Enosis yönündeki haykırışları vardı.
Kıbrıs Türk gençliği özellikle Lefkoşa ve Mağusa’da, Larnaka’da, Limasol’da, Baf’ta ve de diğer büyük kentlerde halkımızın da katılımı ile sesini duyurmaya çalışıyordu. Ancak, Rumların her gün için gerçekleştirmiş oldukları eylemlere sessiz kalan İngiliz Yönetimi, Kıbrıs Türk gençliğinin çok iyi niyetlerle gerçekleştirmek istedikleri yürüyüşlerine engel olmak istemişlerdi.
Sonuç olarak; 27-28 Ocak 1958’de Kıbrıs Türk halkı her ne pahasına olursa olsun bu topraklarda hak ettiğini ve hak iddia etmeye devam edeceğinin mesajını veriyordu.. DEVAM EDECEK..