Değerli dost Levent Dirençay’la ilk tanışıklığımız 1990 yıllara dayanır. Edebiyat, hasta hakları dernekleri derken dostluğumuz bugünlere kadar geldi. “Özcan Özcanhan Onurlu Bir Yaşamdan Dikine Kesitler” adlı kitabını o yıllarda kurduğumuz Gökada Yayınları arasından yayımlamıştık. Yazan, düşünen önemli bir aydınımızın olan Dirençay’ın “DEJAVU
YAŞAMDA YOLCULUK” adlı bu eseri bizi farklı düşünsel yolculuğa çıkarıyor. Herkesin bu dünyada öyküsü farklıdır. Levent Dirençay’da yaşadığı sağlıkla ilgili öyküsünü bizlere edebi bir dille anlatıyor içten, samimi ve etkileyici. Bazen karamsar olunabilir ama böylesi eserler okununca insan yaşama tekrar sarılıyor.
Yaşam nedir?
Yaşam düşünmektir, yaratmaktır.
Yaşam var olmaktır.
Yaşam duygularla, içgüdülerle yaşamaktır.
Yaşam şarkı söylemektir.
Benim için şiir yazmaktır.
Yaşam geleceği bilmeden yaşamaktır.
Yaşam kendimiz için yaşamaktır.
Yaşam, başkaları yani sevdiklerimiz için yaşamaktır. Yaşam yalın ayak ayaklarınızın altında otlar... çayırlardır. Biri yetmezmiş gibi yüzlercesi- binlercesi... türler, çeşitler... rengârenk ve her boy ve her biçimde olanları duyumsamaktır. Ve böylece uzayıp gidiyor.
Yazar bize kitabından yaşamı sorgulatıyor. Yaşadığı her türlü güzelliği, zorluğu bize tümceleriyle: “Yaşamı bir ucundan, bir köşesinden tutmaya çalışın” diyor. Öyle değil mi ki: Yaşam, üzerinde konuşulmaya değer tek şeydir.
Kitabı okuduğumuz zaman yazar bizlere şunları anımsatıyor; İnsanın öğrendikleri, bildikleri, düşündükleri hakkında elde ettiği simgelerden oluşan “kültürel dünya”nın yaratılışı insanın ne de büyük bir başarısıdır. Başta konuştuğumuz dil, bilim, sanat, felsefe, teknoloji insanın en büyük başarısı değil midir?
İnsan sadece bir eylemsel hayvan olarak da kalmıyor. Sürekli yenileyen, geliştiren, sorgulayan ve de yaratan bir özellik sayesinde kendi özgün tanımını buluyor. Çünkü toplumsal olma, öğrenme, eylem yapma diğer hayvanlarda da var ama yaratıcılık, simgeleştirme özgünlük sadece insana ait olsa gerek. Aslında insanın her yönünü severiz. En çok da sanatsal yönünü. Sadece şiirde, öyküde, düzyazıda, romanda değil, insanın
sanatsal yaratıcılığı yontuda, resimde, müzikte kendini gösteriyor. Sanatsal yaratıcılık buram buram insan kokuyor. İnsandaki özgürlük ve özgünlük onun eserlerine yansıyor ve
dönüyor bu sanatsal eserler insanları etkiliyor, coşturuyor, duygulandırıyor, düşündürüyor... Hatta onları da isteklendiriyor yaratmak ve yaşamlarını biçimlendirip yönlendirebilmek için!
Sanat insanın sembolize edebilmesinin (simgeleştirmesinin) en üst evresidir.
Sanatta gerçeklik de vardır, bilim de, felsefe de. Ama en çok da bireysellik, özgünlük ve özgürlük vardır. Özgür olup diğer insan (sürülerinden)lardan ayrılamayanlar özeleştiri yapamadıkları gibi sanat eseri de yaratamazlar. Dolayısıyla sanatçı olmak kolay değil...
Bir noktada toplumla buluşmak ama pek çok noktada toplumdan ve kendinden uzaklaşmak: iyi-kötü, ahlâklı-ahlâksız gibi değerleri aşmak; kendi kendine ve geleceğine boş vermeyi bilmek gerek. Bilmem kendi kendini fedaya hazır olmayan insandan nasıl sanatçı olur. Ancak öykünmeci, taklitçi olabilir belki! İnsan en büyük sınırlamaları, kendi kendine koymaktadır,
insan kendi kendinin en büyük denetleyicisidir. Sanatçıda bunlar tümden silinmedikçe, sanatsal yaratıcılık nasıl filizlenebilir. İnsanın yapısı sanatçı olmaya yatkındır. Çünkü değişim, çelişkilerden bir yaşam dinamizmi çıkarma sadece insanda vardır. Bir hayvan için dün, bugün ve yarın farklı şeyleri ifade etmez... Ancak insan için dün, bugün ve yarın asla aynı şeyler
olmayacaktır. Herman Hesse gibi hep bilgiliği, hep güzelliği yaşamın anlamını aramalıyız çünkü güzellik ve sevgi insan olmada birleştiren bir birliktelik!
Yazar sadece yaşadığı tecrübeleri değil kendini bulma serüvenini bizlere eserinde anlatıyor. Yunus Emre’nin dediği gibi: “Bir ben vardır bende benden içeri…” İşte gerçek zenginlik budur. Kendini arama,insan olmanın hakkını verme ve insan olmanın keyfini yaşama..
Kendinizden çok şeyler bulacağınız bu eseri okumanızı salık veririz.
Yazar eseriyle ilgili şöyle diyor: “Daha önce yaşamış olduğum rahatsızlığın iyileş(tiril)mesi için almış olduğum tedaviden sonraki şifalanma sürecinde, kontrol yaptırdığım bir dönemde bu kez farklı ve yeni bir rahatsızlık tespit edildi. Bu kez prostat kanseri ile tanıştım. Onun da yeni bir mesaj olduğuna inandım.Daha önce de, “Kendimle Dans Alkali ve Sağlıklı Yaşama Merhaba” Kitabımda da belirttiğim gibi, bu rahatsızlığın bana, yaşam tarzımda değişiklik yapmam gerektiğini söyleyen bir mesaj olduğunu düşünmüştüm. O doğrultuda hareket ederken bana yeniden mesaj verilmesini; verilen mesajı yanlış almış olabileceğim veya alamadığım düşüncesine kapılmama neden oldu. Ancak ben bu rahatsızlığın da geçici bir süreç olduğuna inandım ve öyle değerlendirdim. Moralimi hiç bozmadım, güçlü durdum, çünkü edindiğim bilgilerle bu rahatsızlığın da mücadele ile alt edilebilecek, üstesinden gelinebilecek bir rahatsızlık olduğunun bilincine vardım.
Yeni rahatsızlık bende “DEJAVU” yarattı. Daha önceki gibi ayni onkoloji merkezine gitmek, yine radyoterapi almak, tedavi esnasında yine radyoterapi aletinin bozulması…Bu dansı da daha önceki gibi başarıyla sonuçlandıracağıma inanıyorum. Ne de olsa dans konusunda da artık eskisinden çok daha tecrübeliyim. Dans artık yaşamımın bir parçası oldu ve ben bu dansı da en iyi şekilde yönetip sürdüreceğim. Tedavi sürecimde yaşadıklarımdan, okuduklarımdan birçok bilgiyi daha öğrenerek ve içselleştirerek dağarcığıma ekledim. Bu eklemiş olduğum bilgileri elbette yeri ve zamanı geldiğinde yeni yaşam yolculuğumda kullanıyorum.
Bu kitapta,tedavi ve kontrol sürecimin geçirilişine ilişkin yaşadığım olaylardan kesitler aktarırken, bilgilerimi ve hisslerimide siz kıymetli okuyucularla paylaşmak istedim.Tedavi sürecimde okumak ve yazmak bana kendimi iyi hissettirdi. Geçen süreçte ciddi bir covid-19 pandemisi yaşadık. 22/02/2021, 22/03/2021 tarihlerinde SINOVAC aşısı, 31/08/2021 ve 31/11/2021 tarihlerinde PFIZER/BIONTECH aşısı salındım. Çok şükür pandemi sürecini de covid-19’a yakalanmadan ve sıkıntı yaşamadan geçirdim.Covid-19 Pandemisi bize yardımlaşma, paylaşma kültürünün geliştirilmesi yanında bağışıklık sisteminin ve D vitamininin önemini bir kez daha hatırlattı. Yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen 6 Şubat 2023 depremini yaşadık. Yaraları hala yüreğimizde. İnancım odur ki, hayatta en önemli ve değerli olan şey İnsandır , onun sağlığı ve yaşamıdır. Dolayısı ile bir insanın sağlığına ve yaşamına dokunmak paha biçilmezdir.Her ne yaşanırsa yaşansın gülümseme ve gülmenin iyileştirici gücünü yaşamımıza bir şekilde dahil etmeliyiz. Amerikalı, gazeteci yazar ve ödül sahibi Profesör Norman Cousins, komedi filmleri izleyerek ve gülerek ciddi bir hastalığın üstesinden nasıl geldiğini anlatan bir kitap yazdı. “Hasta Gözüyle Hastalık ”isimli kitabında gülümseme ve gülmenin önemine vurgu yapmaktadır. Norman Cousins’in önemsediğim bir sözünü de burada aktarmadan geçemeyeceğim. “Ölüm hayatta en büyük kayıp değildir. En büyük kayıp biz yaşarken içimizde ölenlerdir.” Son olarak Rhonda Byrne’ın sır (The Secret) isimli kitabında yıllar önce vurguladığı ve son kitabı olan Sevgi, Sağlık ve Paranın Sırrı Kitabında yinelediği Çekim Yasasına değinmek istiyorum. Çekim Yasası’nın üç kuralı olan istemek, inanmak ve almak adımlarını uygulamak suretiyle yaşamımızı şekillendirebiliriz. Birinci kural İstemek; Evren her şeyi bize getirir. Baskın düşüncelerimiz olumlu olduğu zaman evrene yollanan mesajlar bumerang etkisi ile bize geri döner.Yaşamımıza istediğimiz kişi, durum ve olayları çekeriz. Olumsuz düşüncelerle hedeflerimize engeller koymamalıyız. İkinci kural İnanmak; İsteğinizin gerçekleştiğini ve onun sizin olduğuna tüm kalbinizle inanın. İstemediğiniz şeyleri düşünmekten ve konuşmaktan kaçının.Üçüncü kural Almak; İstediğiniz şeyin size geldiğinde nasıl harika hissedeceğinizi düşünün. Kendinizi iyi hissederken bütün iyi ve istediğiniz şeyleri kendinize çekme ve alma frekansında olursunuz ve doğal olarak neticeye ulaşırsınız. Çekim yasasını aşk, sevgi, sağlık, para veya bolluk bereket için kullanabilirsiniz. Ben de hedeflemiş olduğum daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşama ulaşmak için bu kuralları uygulamaya çalışıyorum.
Levent Dirençay Kimdir?
1961’de Lefkoşa’da doğan Dirençay, ilk ve orta öğretimini burada tamamladı. Üniversite öğrenimini 1983’de tamamlayarak, İzmir 9 Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu.
Kamu görevine 1986’da Devlet Planlama Örgütü’nde başladı. Devlette farklı alanlarda çalışan Dirençay, sivil toplum örgütlerinde de görev yaptı.
Çeşitli gazetelerde köşe yazıları yayınlamış olan Dirençay’ın “Apaçık Düşünceler”, “Haklar ve Yasa(k)lar”, “Özer Komando Efsanesi” , “Onurlu Bir Yaşamdan Dikine Kesitler”, “Kendimle Dans” ve Bülent Dizdarlı’ya birlikte yayımladıkları “Dimağımdan Sinerji”adlı yayımlanmış eserleri bulmaktadır.