Kamil Uğrulu ve M.Hilal Uğurlu’nun hazırladığı “Mavi Vatan İçin Bir Güzelleme Kıbrıs Şehrengizi”kitabı Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği yayınları arasından geçen günlerde çıktı. 498 sayfalık eser dört bölümden oluşuyor. “Bir Zamanlar”, “Bu İnsanlar Bu Mekanlarda Yaşadılar”, “Kıbrıs’ın Renkleri Oldular” , “Ve Bu Yemekleri Onlar Ocağa Koydular” adlı bölümler içerisinde Kıbrıs’ın efsaneleri, ağıtları, gelenek,görenekler vb. konular bol renkli fotoğraflarla okuyucuya sunuluyor.

Yazarlarla bir yıl önce üniversitedeki ofisimde buluşup, konuşmuştuk. Onlarla bol bol Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği’nden çıkan eserlerimizi vermiştik. Bu verdiğimiz ve yazdığımız eserlerden çokta faydalandığı görmek bizleri tabii ki mutlu etmiştir. Konuşmamız sırasında onlara internetteki bilgilere çok güvenmemelerini doğru bilgi ve kaynakların basılan eserlerde yer aldığı belirtmiştim. Onlarla da bunu dikkate alıp eseri doğru bilgilerle donatıp, yazdılar.
Bu yukarıdaki tümcelerle yazmamın nedeni hala daha bu kadar yıldır Türkiye’de ve başka ülkelerde yazılan Kıbrıs’la ilgili eserler pek çok yanlışla dolup,taşmaktadır. Kıbrıs’ta çıkan yayınlarımız oralara ulaşmadığı için, kaynak noksanlığı nedeniyle, klasik tekrarlarla kitaplar içerisinde yer almakta. Neyse ki son yıllarda bu tip kitap yazarları bizlerin ve diğer yazarların eserlerini dikkate alarak doğru eserleri yazıyorlar.
Yazarlar eserle ilgili şunları belirtiler : “Kıbrıs’a değişik zamanlarda, değişik vesilelerle birçok defa ziyaretler yaptık. Her defasında da geçmiş zaman kokulu bir âlemden, yeşilin her çeşidinden, taştan örülü tülünü başına çekmiş, göğe uzanmış sivri ve gotik kulelerden, bin renkli çiçeklerden ve yasemin kokulu geçip gelmiş gibi duyumsadık kendimizi. Kadim tanrıların filminin çekildiği dev bir film platosundan geldiğimizi zannettik. Son ve uzun süreli ziyaretimizi ise farklı bir amaç için planladık.Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği kuruluşu “şehrengiz” konusunu önemsemektedir. Türk Dünyasını teşkil eden ülkelerde
(ve neredeyse tamamında) şehrengiz toplantıları yapmış ve bunları kitaplaştırmıştır.
Şehrengiz, çağdaş tanımıyla bir kültür arkeolojisi çalışmasıdır. Kıbrıs ile ilgili bu çalışmaya Birlik, bizi memur kılınca konuyu severek kabullendik. Çantamızı topladık ve gemiye bindik.
Bildiğimiz, tanıdığımız ve sevdiğimiz Kıbrıs’ta bu defa şehrengiz gözlüğü ile yürüdük. Daha önce bildiğimiz veya seyrettiğimiz manzaranın bu defa gerçekliğiyle çok da fazla ilgilenmedik. Başkalarının, hatta burada yaşayanların bile pek farkında olmadıkları küçük ayrıntılardan yepyeni gerçeklikler inşa etmek istedik. Hatta bazen gerçek bile değil, masallar inşa etmeyi planladık. Gördüğümüzü değil, görmek istediğimizi anlatmaya gayret ettik. Kişilere, eşyaya ve olaylara ve manzaraya bir masal elbisesi giydirdik ve onu bu şekliyle
anlattık. Şehrengiz aslında budur ve biz bunu yaptık. İşbu sebeple kitapta sözü edilen bazı tarihlerde, sayılarda, bilinenlerin dışında bir durum çıkarsa karşınıza –çıkabilir– tam bu noktada, şehrengizin bir şehir tarihî veya şehir monografisi olmadığını hatırlamanızı dileriz.
Ada’yı kıyısından seyretmedik. Sayısız harikaların ortasına kurduk çadırımızı. Her dakikayı gün olarak yaşadık ve keşfetmeye çalıştık. Ayağımızı basmadığımız yer kalmadı.
Öyle yerler ve öyle yerleşimler ve öyle insanlar gördük ki bir memlekete bu yüzü ve bu havayı verebilmek için ne kadar zaman, ne kadar olay ve sıkıntı gerektiğini düşündük ve şaştık. “Kaç fetih, kaç bozgun,kaç hicretle bu insanlar buralara gelmişler, hangi yıkılışlar ve yeniden yapılışlardan sonra bu görünüşlerini alabilmişler.” diye düşündük ve şaştık. Bir şehrin veya bir bölgenin –insan yüzü gibi– bu şekli alabilmesi için kaç ölümün, kaç dönüşsüz vedânın, kaç gurbetin ve ne kadar gözyaşının ve ümidin tecrübesinden geçmesi gerektiğini düşündük, bir defa daha şaştık.
Başımızın üstünde, insanı her an bir sonsuzluk duygusu ile yücelten,
lekesiz ve çok mavi ve çok uzak bir gökyüzü vardı ve o hep oradaydı.
Ama her döndüğümüz köşede, öldükleri fetih gününden ve Varoluş
Savaşı’ndan beri adını verdikleri sokağı bir nöbetçi tabur sadakatiyle bekleyen, koyu yeşile boyanmış kabirleriyle, göründüklerinden çok daha büyük olan şehit mezarları oralarda sonradan oluşmuştu.
Onlar her şeyi değiştirdiler. İnsanların nefes alışlarını ve kalp atışlarını bile değiştirdiler. Şehitler ve şehitlikler, dünyanın hiçbir yerinde
Kıbrıs’ta olduğu kadar insanların içinde ve hayatında olmamıştır.
Onlar Kıbrıs’ın büyük ve mübarek derinliğidir. Şimdiye kadar şehrengizi üzerinde çalıştığımız şehirlerden daha farklı bir yerdedir Kıbrıs. Arap Ahmet Paşa sokağındaki eski İstanbul evlerine benzeyen cumbalı, şahnişinli, şehri seyreden evlerin derununda hangi dramların, tragedyaların yaşandığını çoğu insanlar bilmez. Doktor Behiç’in ünlü Othello ile paylaştığı kaderi, şehri gezdiğini düşünen birçok kimse bilmez.
Kıbrıs üzerine şimdiye kadar yazılanlar dışında bir kitap yazmaya gayret ettik. Kıbrıs’ı yazan çizgi dışı insanlarla tanıştık, bazılarını yazdıklarıyla tanıdık ve onlara hayranlık duyduk. İsmail Bozkurt, Evliya Çelebi seviyesinde ve kalitesinde Kıbrıs Seyahatnamesi’ni yazmış, onu okuduk, yararlandık, zaman zaman onun kat ettiği
güzergâhlarda peşine düştük. Mahmut İslamoğlu, İsmail Güleç ve Şevket Öznur’un çalışmaları, Ada’nın ihtişamını ve esrarını deşifre eden benzersiz çalışmalardı. Oğuz Karakartal ve Zeki Akçam hocalar, çalışmamızın başında bizi doğru yönlendirdiler ve doğru kaynaklara ulaşmamızı sağladılar. Emir Ersoy, Kıbrıs’ın önemli bir gazetecisi ve bürokratıydı, tecrübelerini bizimle cömertçe paylaştı. Ömer Üre hoca yine tecrübesiyle yolumuzu aydınlattı. Ahmet Tolgay, Haşmet Muzaffer Gürkan, Hizber Hikmetağalar, Zekai Altan, Hasan Karlıtaş yolculuğumuz süresince bize rehber
oldular.
Bir kitabın hazırlanması ve okuyucuya sunulması ile ilgili bu kadar değerli bir kadronun yardımını sağlamak önemlidir ve her zaman mümkün değildir.
Kolay okunması düşüncesiyle kitabı bölümler hâlinde tertip ettik. Olayları anlatırken kısa tuttuk. Önce geçmişinden, tarihinden bahsettik ve bunu yaparken didaktik bir anlatı olmamasına dikkat ettik. Sonra insanları ve o insanları şekillendiren mekânları anlattık. Eskilerin “Bit’tecrübe” dedikleri usulü uyguladık.
Pulya kuşu dâhil, garavolli dâhil ve hırsız kebabı dâhil... Sonra toplumun bünyesine girmiş ve onu bir şekilde etkilemiş şahısları huzura davet ettik. Son bölümde ise Kıbrıs’ın yemekleri, mezeleri ve macunlarıyla konuyu noktaladık.
Okuyan dostlarımıza sözünü ettiğimiz yemekleri ikram etmek isterdik. Çünkü hepsi Kıbrıs’a özgü ve benzersiz ve lezzetliydi.
Üstelik böyle bir sofrayı yârânâ açmak mümkün olsaydı, hesabı “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” ödemeyi vaat etmişti.
Kıbrıs bir güzellikler diyarıdır.



