Fehime ALASYA
KKTC’de tiyatro ile bütünleşen isimlerden, ülkenin değerli tiyatro sanatçılarından Erol Refikoğlu, 50 yıla yakındır tiyatro ile iç içe… Refikoğlu, aldığı cezaları hiçe sayıp, askerlikten kaçarak, yine de sahnelere koştuğu gençlik yıllarından günümüze dek süren tiyatro serüveni ile HALKIN SESİ’nin bu haftaki konuğu oluyor.
Halkın Sesi: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Erol Refikoğlu: Soyadı kanunu geçtikten sonra Refikoğlu olduk ama ben doğduğumda da Refikoğlu idim çünkü babama Refik derlerdi. Onun oğlu olduğuma göre dedim ki Refikoğlu olayım. Ben bu soyadını alınca ardından tüm ailem bu soyadını aldı. Girne kazasına bağlı, Bilelle (Göçeri) köyünde doğdum. İlkokula giderken Lefkoşa'ya göç ettik, 20 yıl öncesine kadar orada yaşadım, ardından doğduğum Girne bölgesine yerleştim. Altı buçuk yıl askerlik yapıp gençliğimi dağların içinde çürüttükten sonra 1969 yılında tiyatroya girdim.
Halkın Sesi: Tiyatroya nasıl merak saldınız?
Erol Refikoğlu: İlkokul döneminde futbola meraklıydım, hiçbir maçı kaçırmazdım. Halen daha bir sürü önemli maç aklımda... Örneğin Fransız askerleriyle Çetinkaya Spor Kulübünün oynadığı maçı çok iyi hatırlarım, Çetinkaya rakibini 11-0 dövmüştü... Sonra ansızın sinemayı keşfettim ve sinemada hiçbir filmi kaçırmadım. "Ben de oynayabilirim" diyordum kendi kendime. Bu benim tiyatroya girmem için önemli bir fırsat olmuştu. 1969 yılında tiyatroda bir kurs açıldı ve oraya yazıldım, üç ay kurs gördüm. Gece nöbet, gündüz oyun çalışması, askerdik, olacak şey değil dedim ve askerden firar ettim. Bir hafta hapis yattım, sonra da terhis ettiler. Sonra da tiyatroya giriş yaptım, giriş o giriş...
Halkın Sesi: Tiyatro hayatınızda ilk sahnelediğiniz oyunun adı ne idi?
Erol Refikoğlu: Cengiz Han'ın Bisikleti adındaki oyun, Tekin Akmansoy. İlk bu oyunu çalışmaya başladık. Bu benim ilk oyunumdu.
Halkın Sesi: Belediye tiyatrosuna kadar gelen tiyatro maceranızı dinleyebilir miyiz?
Erol Refikoğlu: On yıl devlet tiyatrosunda çalıştım, sonra yönetim ile sorunlar çıkmaya başladı. Pek iyi geçinemiyorduk, bizi tembelliğe itiyorlardı. Çalışma, etme, otur, ne işin var, bulmaca çöz, amiral battı oyna... Biz de tam tersi düşüncelerde idik, üç, dört arkadaş artık yeter dedik... Kendimize tiyatronun içinde bir oda bulduk, orada kitaplar okuyor, tiyatroyu konuşuyor, tiyatro yapmaya çalışıyorduk. Oyun hazırlamaya çalışıyorduk. Sonra yönetimle iyice aramız açıldı, beni sahnede dövmeye dahi kalkmıştılar, artık dayanılmayacak bir hal almıştı, yeter deyip son noktayı koydum. Askerlik de emeklilikten sayılıyordu, on yıl da çalışmışlığım vardı, onları kullanıp, erken emekli olabilme hakkımı da kullanıp ayrıldım. Turizmciliğe başladım, bir yıl yaptım yine de tiyatro ile uğraştım. Derken şimdiki Cumhurbaşkanımız olan Mustafa Akıncı o dönem Belediye Başkanı seçilmişti, bir gün bizi buldu, belediye tiyatrosu kuralım dedi, hemen kabul ettik tabi, çok da iyi yapmışız. Bu arada Yaşar Ersoy ve Osman Alkaş'ı da devlet tiyatrosundan kovdular. Bir araya gelip belediye tiyatrosunu kurmuş olduk. Vatandaşlar tarafından da çok takdir toplamıştık.
Halkın Sesi: Belediye tiyatrosundaki ilk oyununuz ne olmuştu?
Erol Refikoğlu: Vatandaş oyunuydu sanırım, Mısırlızade Sineması'nda oynamıştık... Tıklım tıklımdı, herkes, oyuncuları ve bizleri ayakta izledi, ayakta alkışladı... Önümüzü kesmeye çalıştılar, bizleri kötülediler ama olsun... Halen daha bizim her oyunumuz dolarken devlet tiyatrosu diye bir şey kalmadı, bu maceramız da böyle...
Halkın Sesi: Tiyatroya başladığınız ilk yıllarda kendinize kimleri örnek aldınız?
Erol Refikoğlu: Ben kendimi kendime örnek aldım. Tabi ki çok sevip takdir ettiğim oyuncular vardır ama ben hiçbir zaman falana benzeyim diye düşünmedim. Ben de bir oyuncu olacağım dedim ve nasıl oyuncu olunması gerekiyorsa o yolda kendimi eğitmeye çalıştım.
Halkın Sesi: Kendinizi geliştirmek için neler yapıyordunuz?
Erol Refikoğlu: Alaylı olduğum için tiyatro konusunda eksikliklerimin farkındaydım, bunları telafi etmek için elimden geleni yaptım. Zaten altı buçuk senelik askerlik döneminde devlet kütüphanesindeki tüm kitapları okudum diyebilirim. Okuyup araştırmaya, eksik olduğum tiyatro konusunda kendimi eğitmeye gayret ettim. Zaten bir oyuncu mütemadiyen oyununu, rolünü araştırıp öğrenir ama bunun dışında da kendimi geliştirmek için çok çalıştım.
Halkın Sesi: Şimdiye dek tahmini kaç oyunda sahne aldınız?
Erol Refikoğlu: Çok fazla, yüzün üzerinde, belki de çok daha fazla... Kendinizi en iyi bulduğunuz oyun hangisi olmuştu? Her oyunda en iyi olmaya çalıştım. Hiç mütevazı olmayacağım, Bugüne dek oynadığım tüm oyunlarda çok da iyi olduğum kanaatindeyim. Herhalde iyi idim ki şimdiye dek 150 civarı oyunda oynamışımdır...
Halkın Sesi: Ülkemizde çok fazla amatör tiyatro grupları olması sizi sevindiriyor mu?
Erol Refikoğlu: Tabi ki sevindiricidir. Biz bir tiyatro yasası çıkarmaya çalıştık, senelerce uğraştık, tüzüğünü, her şeyini de hazırladık fakat Kültür Bakanlığı bu konuda bir adım atmadı. Sol partiler de, sağ partiler de iktidar oldu fakat hiçbiri tek adım atmadı. O hazırladığımız yasanın içinde bu amatör tiyatrolara da büyük bir yer veriyorduk çünkü biz, amatör grupların tiyatronun altyapısı olduğuna inanıyorduk. Onlar ne kadar iyi olursa profesyonel gruplar da çok daha iyi olacak diye düşünüyorduk. Ama maalesef bu olmadı. İyi şeyler yaptıkları sürece her zaman bu amatörlerin yanındayız ama eften püften şeyler yaparlarsa yanlarına bile yaklaşmayız.
Halkın Sesi: Tiyatroda sizden sonra gelen genç nesli nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erol Refikoğlu: Çok şanssız... Aralarında çok yetenekli çocuklarımız var. Önlerine imkân açılsa, bir kültür Bakanlığı olsa da bu çocukların değerini bilse çok yetenekli ve güzel noktalara gelebilecek çocuklar çıkar bu genç nesilden. Ki böyle çocuklarımız da her şeye rağmen vardır. Fakat bu çocuklar sürüm sürüm sürünüyor, ne hevesleri kalıyor ne de şevkleri... Ülkemizde kimse sanatla geçinemez. Hele de şimdi! O genç çocukları tiyatroların içinde görürüm, asgari ücretle tiyatro yapmaya çalışırlar, olacak şey değil. Tüm gençler öyle, doktorlar dâhil... 14 sene dirsek çürüten, kafa yoran adamı asgari ücrete çalıştırıyorlar...
Halkın Sesi: Ülkede toplumun tiyatroya bakış açısı sizce nasıl?
Erol Refikoğlu: Toplumun sanatçılara değer verdiğini falan söyleriz ama toplumumuzda kötü bir yozlaşma var. Toplumumuzda birincil değer mide geliyor. İnsanın aç olduğu ve doyurulması gereken iki uzlu vardır, biri mide biri beyin... Beyini tali bırakıyorlar, yalnız mideye bakıyorlar. Buna rağmen yine de toplumun tiyatroya verdiği değerden dolayı topluma teşekkür ederim çünkü oynadığımız, gösterime giren her oyunumuzu dolu dolu yapıyorlar, izliyorlar...
Halkın Sesi: Güney Kıbrıs ile Kuzey Kıbrıs'ı tiyatro açısından karşılaştıracak olursak neler söylemek istersiniz?
Erol Refikoğlu: Ben iddia ediyorum ki bizim tiyatromuz Güney'deki tiyatrodan sanatsal olarak kat ve kat çok daha fazla düzeylidir, çok daha iyidir. Onlarda da ekonomik kriz var ama en azından binaları var, belediye devlet onlara değer veriyor ve yeni salonlar açıyor. Tüm bunlar bizde yok. Bizde ondan bundan dilenerek salon yapmaya çalıştık fuar alanında, elimizden aldılar, okula verdiler, ardından belediye binası yanında bir bina başladık, yıllardır bitmiyor, yapmıyorlar. Ama devasa camilerin yapımı ve bitirilmesi için para bulunuyor. Birinci etapta onlara önem veriyorlar, kültürmüş sanatmış hikâye...
Halkın Sesi: Şimdi neler yapıyorsunuz?
Erol Refikoğlu: Artık emekliyim, beni çağırıyorlarsa gidip oynuyorum ama yine de her yıl bir oyunda oynuyorum. Yaşar Ersoy'un Oratoryosunda oynuyorum. Bunun yanında da her yıl birkaç filmde oynuyorum. Eli ayağı durmayan bir adamım. Bu yaşıma rağmen bir şeyler üretmek isterim, üretmezsem hasta olurum. Resim yaparım, öykü yazarım, heykel yaparım, sergi açtım, heykel öykülerinin olduğu "MİTEROLOJİ" adında bir kitap hazırladım. Öykü kitabım da var, "Sade Suya Öyküler" adında... Üç yaşında bir oğlum var, çok enerji dolu ve haylaz, zamanımın birçoğunu onunla geçiriyorum. İlk evliliğimden olan büyük oğlum ve kızım da benim gibi tiyatroyu seçtiler. Konservatuarda okuyup geldiler ve şimdi ikisi de çok faal şekilde, belediye tiyatrosunda çalışan iki sanatçı oldu...





