Hazırlayan: Erçin SELASİYE
HAFTANIN EN ÇOK OKUNAN KIBRIS KİTAPLARI:
Bir Sır Adam – 1955/1974 Döneminin Saklı Tarihi – İlter KırmızıKıyamet Alametleri Apokaliptik Bilim Kurgu Antolojisi – Ünver Alibey
Crans Montana – Makarios Druşotis
Güçük Prens – Kıbrıs Türkçesi – Antoine de Saint-Exupery
İngiliz İdaresinde Kıbrıs Türklerinde Ortaöğretim – Mete Özsezer
BİR SIR ADAM – 1955/1974 DÖNEMİNİN SAKLI TARİHİ – İLTER KIRMIZI
Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) üyesi Boz Oymak Beyi İlter Kırmızı, 1955-1974 yıllarının saklı tarihini belgeleriyle aktardığı kitapta savaşta yaşanan tecavüzlerle ilgili itiraflarda bulunduHAFTANIN EN ÇOK OKUNAN DÜNYA KİTAPLARI:
Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia MarquezSeninle Başlamadı – Mark Wolynn – Sola Unitas
Epigenetik – Deneyimler Kalıtımla Nasıl Aktarılır? – Bernhard Kegel
Gece Yarısı Kütüphanesi – Matt Haig
Bülbülü Öldürmek – Harper Lee
YÜZYILLIK YALNIZLIK – GABRİEL GARCİA MARQUEZ
Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez'in başyapıtı niteliğinde olan "Yüzyıllık Yalnızlık" romanı, büyülü gerçeklik akımının en ihtişamlı örneklerinden biri olarak sizi 100 yıl süren olağanüstü bir gezintiye çıkarıyor.HAFTANIN KİTABI
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ – CHARLES DİCKENS
Bugün aylarca elimde sürünen ve hafta sonu yapacak daha iyi bir işim olmadığı için bitirmeye karar verdiğim bir klasik var listemde… Ki ne büyük bir kayıp olduğunu şimdi anlıyorum…Dickens’ın “Yazdığım en iyi hikaye” diye nitelendirdiği “İki Şehrin Hikayesi” 100 temel eserden biri ve satışı 200 milyon adeti geçebilen tek kitap…
Kitap 1700’lü yılların Fransa'sını, Fransız İhtilalini konu alıyor… İhtilal öncesi, ihtilal sonrası diye bir şey yok… Her iki dönemde de işkence, zulüm, kölelik, sefalet, ölüm ve yine ölüm var. İhtilal öncesi sömürülen, aşağılanan, ezilen aç kalan, ot yiyen halk; diğer tarafta dört uşak olmazsa asla kakaosunu içemeyen asilzadeler... Sonrasında ise ezilen alt tabaka aynı zamanda tüm cahilliklerini vicdansızlıklarını da kullanarak intikam almak için karşılarında kim varsa öldürüyor…
Suçsuz yere 18 yıl hücreye kapatılarak deliren doktor Manette'ya tüm şefkati ile bakan kızı Lucie, ona sırılsıklam aşık ve onun için her şeyi yapan Darnay, Tellson Bankasında çalışan ve doktorun hayatını kurtaran Lorry bu ihtilalin en acımasız yüzünü görüyor... Ama en önemli karakter bence Avukat Sidney. Neden mi? İşte onu kendiniz öğrenin…
İlmek ilmek örülmüş derin ağlarla, okuyucusunun yüreğine işleyen, heyecanı ve aşkı, umudu ve devrimi, isyanı ve giyotini, intikamı ve ölümü ve daha nicelerini, her satırda beyninize kazıyarak anlatan bir kitap… Hüzün ve mutluluk, hırs ve aşk, devrim ve kan… Ama ille de Özgürlük…
Başlarda karakterleri oturtmakta oldukça zorlandım ve çok sıkıldım ama hikaye şekillendikçe öyle zevkle okunan bir kitaba dönüştü ki, elimden bırakamadım… Zamanın tasviri, şartları, konuların, karakterlerin birbirine bağlanması hele ki o muhteşem final... Gerçekten büyüleyiciydi... Sanırım klasiklerin büyüsü de bu… Yani duyguları okutmamak, onları yaşatmak… İyi bir klasik okuyucusu olmam için daha çok zamana ihtiyacım var farkındayım ama okuduğumda keyif aldığımı hissetmek, o tadı almak çok güzeldi…
Ara ara kendime bu iyiliği yapmam lazım kesinlikle. :)
OKUMA AZMİNİZ HİÇ BİTMESİN…
HAFTANIN YAZARI
WİLLİAM FAULKNER (1897 – 1962)
25 Eylül 1897'de New Albany, Mississippi’de dünyaya geldi. Köklü bir Güney ailesinin çocuğudur. Ailesi iç savaş yüzünden servet ve itibarını kaybetmişti. Oxford'daki okulunu 10. sınıfta bıraktı. I. Dünya Savaşı'nda gönüllü olarak İngiliz Hava Kuvvetleri'ne katıldı. Fransa'ya ve Kanada'ya gitti. Barış ilân edildikten sonra Amerika'ya döndü. Savaşta gösterdiği yararlıklar yüzünden Mississippi Üniversitesi'ne kabul edildiyse de ancak bir yıl okuyabildi. Bir yandan da badanacılıkla hayatını kazanmaya çalışıyordu. Bir ara postacılık yaptı, işine ilgi göstermediği için kovulunca New Orleans'a gitti. Orada Sherwood Anderson'dan yardım ve ilgi gördü.
1925'te ani bir kararla Avrupa'ya gitti. Altı ay kadar süren bu yolculuktan dönüşünde ilk romanı "Soldier's Pay"i (Askerin Hakkı, 1926) yayımladı. New Orleans sosyal yaşamının bir taşlaması olan "Mosquitoes" (Sivrisinekler), 1927'de basıldı. Bu romanlar beğenildi, ama fazla para getirmedi. "Sartoris"de (1929) "Yoknapatawpha County" adını verdiği bir bölgede yaşayan bir ailenin menkıbelerini dile getirdi. Aslında bu bölge kendi yaşadığı yerdi, romanın kahramanı Sartoris de, Faulkner'in büyükbabasından başkası değildi.
Bugün en büyük Amerikan romanlarından biri sayılan ve bir ailenin çöküşünü konu alan "Sound and Fury" (Ses ve Öfke), 1929'da basıldı. Faulkner yazı yazmakla geçimini sağlayamayacağını anlayınca bir fabrikanın gece bekçiliğini üzerine aldı. Addie Bundreu adlı fakir bir çiftçinin karısının cenaze törenini anlatan "As I Lay Dying" (Döşeğimde Ölürken, 1930), eleştirmenlerin beğenisini kazandı.
Tüyler ürpertici maceralarla dolu olan "Sanctuary" (Kutsal Sığınak, 1931) onu büyük bir üne ve paraya kavuşturdu. Romanı Hollywood da satın aldı. Mississippi'de siyah-beyaz ilişkilerinin işlendiği "Light in August" (Ağustos Işığı) 1932'de basıldı. Faulkner'in diğer önemli romanları da şunlardır: "Absalom, Absalom!" (1936), "The Wild Palms" (Yaban Palmiyeleri, 1939), "The Hamlet" (1940), "The Town" (Kent, 1957), "The Mansion" (Konak, 1959) ve bir üçlü: "İntruder in the Dust" (Tozu Yakalayış, 1948), "A Fable" (Bir Masal, 1954) ve "The Reivers" (Yaramazlar, 1962). Faulkner, 1950'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü ve 1955 ve 1963'te de Pulitzer Ödülü'nü aldı. Romanlarından başka öykü kitapları da vardır. En ünlüleri: "These Thirteen" (Onüçler, 1931), "Doktor Martino" (1934), "The Unvanquished" (Yenilemeyenler, 1938), "Go down Moses" (İn Musa İn, 1942). Faulkner'in romanlarının ve kısa öykülerinin konusunu, doğup büyüdüğü ABD'nin güneyi, iç savaş ve zenci-beyaz ilişkileri oluşturur. Yapıtlarında karmaşık bir anlatım tarzı kullanır. Faulkner'in yapıtları uzun süre, korku, melankoli ve "kapkara ruhların zehrini döken şeyler" olarak kabul edildi. Özellikle karşıtları tarafından ahlâksızlığı ilke edinmiş, sansasyonel konuları işleyen bir yazar olmakla suçlandı. Ancak yapıtları dikkatle incelendiğinde, yazarın kendine özgü bir biçimde "Güney" insanının trajedisini yansıtmaya çalıştığı fark edilir.
17 Haziran 1962'de Faulkner, atıyla gezinirken düştü ve düşmenin şiddetiyle geçirdiği kalp krizi sebebiyle hayatını kaybetti.
Faulkner, çağdaş Amerikan edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılmaktadır.