Pastanede dedesinin bıraktığı çoğu ürünü yapmaya devam ettiklerini ifade eden Aras Budak’ın, favorisi olmasa da bir prensibi var. Kendi yemediği ürünü müşterisine de satmayan Aras Budak, ürünleriyle ilgili şöyle konuştu:
“Dedemin bize bıraktığı çoğu ürünü yapmaya devam ediyoruz. Mesela kayık pasta, sütlü börek, göbekay, prenses, ekmek kadayıfı, gazandibi, güllaç gibi, bunun yanında kendi eklediğimiz ürünler de var, örneğin sütlaç. Tel kadayıfı, büyük Kıbrıs baklavası gibi ürünleri ise yapmıyoruz. Pastanenin en meşhur ürünleri bence dondurma, kayık pasta, sütlü börek, göbekay, prenses. En çok satılan ürünüm ise kayık pasta. Benim favorim yok, ayırmam. Günüme göre değişir, hepsini yerim çünkü. Vitrine bakarsanız 40 çeşit ürün var, hepsinin de kendine ait bir lezzeti var.”
“BU İŞİ YAPACAKSA AİLEDEN BİRİ YAPACAK”
Yıllar içinde pastanenin yer aldığı mahallenin demografik yapısının çok değiştiğini anlatan Aras Budak, başka bir yerde şube açmayı düşünmediğini söyledi, bunun nedenini şöyle açıkladı:
“Pandemi sonrası surlariçi toparlandı, genç nüfus akmaya başladı, genç yatırımcı geldi. Sokak da canlandı. İnsanların eskiden buraya gelmesindeki tek sebep Budak’tı, Minnoş’tu. Eskiden pastanenin yerini bir handikap olarak görürdüm. Şu an görmem. Girne’den buraya gelen müşteri var. Hiç başka bir yerde şube açmayı veya franchise (satış tekeli hakkı) düşünmedim. Bu isim öyle bir isim değil. Bu işi yapacaksa aileden biri yapacak.”
“BEN BURADAN GİTSEM DE BU İSİM YAŞAYACAK”
“Budak Pastanesi’nin gelecek nesillere aktarılmasında sorumluluk hissediyor musun?” sorusuna, “Evet” yanıtını veren Aras Budak, şunları dile getirdi:
“21 aylık bir kızım var. Bu işi yapmasını ister miyim? İnan bugün istemem, bugün benim yaşadıklarımı yaşamasını istemem, kızımın benim çektiğim sıkıntıları çekmesini istemem. Ama benden sonra bu iş her türlü yaşayacak. Ben buradan gitsem de bu isim yaşayacak. Benim hedefim 45-50 yaşlarında emekli olup, vitrinin arkasına geçip günün dört-beş saati dondurmamı koyup, gitmektir. Yeter ki ürünler aynı tat, aynı lezzette yapılsın, aynı mekan, aynı doku olsun. Vitrinin arkasında kimin olup, olmadığı aslında o kadar önemli değil. Yurt dışında böyle bir şey görmezsiniz, bu bizim memlekete has bir durumdur.”