Yazar-gazeteci Osman Güvenir, Kıbrıslı Türklerin en büyük dramı ve trajedisi olan göçmenlik ve iskân konusunu ele aldığı bu şahane anılar kitabı bugünlerde okunması gereken çok önemli bir eser. Özellikle Kıbrıslı Türklerin ve Rumların 1975 yılında karşılıklı anlaşmalara göre nüfus mübadelesi yapması ve o süreçten günümüze kadar gelen bir kaos. 50 yıl bir kanayan yara. Bu konuya girmeden bu adanın özellikle Kıbrıslı Türkler 1974 değil ta 1955 bugüne kadar sürekli Adada göç eden, yerinden edilen, köylerinden kovulan taraf olmasıdır. Babamın tarafı 1963’de ilk göç eden köylerden biri oldu. 1963’de köyleri Matya’dan göç ettiler bir daha da dönemediler. Ne evleri kaldı ne bahçeleri yerle yeksan oldu. 1963’de olaylardan dolayı Güney Lefkoşa’ya göç eden Ermenilerin evlerine yerleştirildiler. Kısacası mağduriyet çok oldu. 1958 yılında bir çok yerde Rum saldırıları nedeniyle göç eden yine birçok köy olmuş veya Kasabalarda Türklerin olduğu bölgelere kaçmışlardı. Peki sorarım niye bizim yönetimler bu yıllardaki mağduriyetin hesabını sormadı, aramadı. 1975’de yaşanan ganimet ve toprak kavgası bizi bugün içinden çıkılmaz mal-mülk kavgasına soktu. Bu bağlamda Osman Güvenir üstadın bu kitabı çok değerli. Gerçekleri çok güzel yazmış, hiç kimseden çekinmeden, yaşanan güzel ve çirkin olayları tümden dile getirmiş. Özellikle gençlerin veya bu ülkeyi iyi tanımayanların bu göç hikâyelerini 380 sayfalık eserde bulacak. Bazen hüzünlenecek bazen da sinirlenecek ama gerçekler hep böyledir.
Geçen günlerde basında bazı kendini bilmezler biz göçmenlere “Kuzeyi istemeyen Güneye gitsin Rumların “söylemleri çok komik. Biz Güney’de gideriz gitmesine de siz nereye gideceksiniz. Bizim Larnaka’da doğduğumuz evimiz deniz kenarında, Matyat’ta bir sürü yerimiz var gider alır malımızı yerleşiriz. Gaileyi Güney’de malı-mülkü olmayan ganimet yapan ve satanlar düşünsün. Güney’deki Türk malları Kuzey’deki mallarda çok daha değerlidir çünkü verimliliği çok yüksek arazilerdi bunlar. Bu konuda Mahmut İslamoğlu hoca,Eralp Adanır ve Altay Burağan’la birlikte yaptığımız İzler Silinmeden adlı 3 kitabımızı alıp okusunlar, videolarını görsünler ve biraz öğrensinler Güney’deki Türk varlığını.
Bu konuda yazacak çok şeyleri var ama Mahmut İslâmoğlu hoca dizlerinde bu konuyu çok güzel dile getirmiş.
İskân’a İsyan
Baf’ın kıraçları altın mübarek
Buna nasıl isyan etmesin yürek.
Kimin puvanına baksan birader
Her karış toprağı yüzbinler eder,
Kendi puvanların sana bin keder....
Baf’ın kıraçları altın mübarek
Buna nasıl isyan etmesin yürek.
Bütün tepeleri “Bağ” gösterildi
Milyonlarca puvan birden verildi,
Herbirinin göğsü hemen gerildi....
Baf’ın kıraçları altın mübarek
Buna nasıl isyan etmesin yürek.
Düzlük olan yerler hep “Sulu”oldu,
İçleri enginar,badem, muz doldu.
Kiminin tam önü turistik!yoldu...
Baf’ın kıraçları altın mübarek
Buna nasıl isyan etmesin yürek.
“Eşdeğer yasası” lâfta kaldıkça,
Komisyon başkanı Baflı oldukça,
Cevizcinin çuvalına daldıkça....
Baf’ın kıraçları altın mübarek
Buna nasıl isyan etmesin yürek.
2.1.1984
Osman Güvenir kimdir?
Yazar, 14 Şubat 1943 yılında Lefkoşa’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Lefkoşa’da tamamlayan Güvenir, Londra’daki muhasebe eğitiminin ardından 2010 yılında Yakın Doğu Üniversitesinden dramaturg olarak mezun oldu. Sürekli basın kartı olan Güvenir,
Dr. Fazıl Küçük’ün özel kalem müdürü, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın Halkla İlişkiler Dairesinde ve çeşitli bakanlıklarda üst düzey görevlisi olarak çalıştı.
Gazeteci, mücahit, bürokrat ve diğer alanlarda başarılara imza atmış Güvenir, aynı zamanda bir sanatçı. Güzel sanatların hemen hemen her dalıyla ilgilidir. Ressam olarak üç kişisel sergi açan Güvenir’in iki tablosu devlet tarafından pul olarak basıldı ve dünya filateli kataloglarına geçti. Devlet Filarmoni Orkestra ve Korosu’nun da kurucuları arasında olan sanatçının çeşitli dallarda ödülleri vardır.1 “Hesaplaşma” isimli Kıbrıs gerçekleri üzerine yazılmış tiyatro eseri Türkiye Devlet Tiyatroları Edebi Kurulu tarafından onaylanarak repertuara alındı.
Milli Eğitim Bakanlığı Gençlik Dairesinin açmış olduğu Ulusal Öykü Yarışması’nda birincilik, Milli Eğitim Bakanlığı Gençlik Dairesinin açmış olduğu Ulusal Öykü Yarışması’nda ikincilik, Milli Eğitim Bakanlığı Gençlik Dairesinin açmış
olduğu Ulusal Öykü Yarışması’nda mansiyon Günaydın Kıbrıs Gazetesinin açmış olduğu Ulusal Marş Yarışması’nda söz yazarlığında birincilik, Kültür Dairesi yayını Defne Öykü Yarışması’nda üçüncülük Türksoy Basın Ödülü Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği (KTGB) Hizmet Onur Ödülü.
Eserleri:
Bitmeyen Dua (Şiir) 1966
Özümüzdeki Damlalar (Şiir) 2003
İlk ve Son Resim (Öykü) 2005
Kaybolan Hayat (Öykü) 2008
Kırallar Da Ölür (Köşe Yazıları) 2009
Üç Pencere (Roman) 2011
Griyle Mavi (Şiir) 2017
Dr.FazılKüçük’le Geçen Günlerim “Bir Lideri Anlatıyorum (Yaşantı) 2016
Gâvur Hasan (Öykü) 2018
Bestekar ve Müzik Adamı Ekrem Yeşilada (Yaşantı).
Kıbrıs Hikâyeleri-Tiyatro Eseri,
Gidişle Dönüşün Romanı
Rauf Raif Denktaş –Var Olma Savaşı
Geçmişe Özlem
Kıbrısım
Memleketim
Dünya cennetim benim
Masmavi Akdeniz'in
Beyaz köpükleriyle yıkanan
Zümrüt bakışlım
Güzelim...
Baharları
Kırlangıçlar uçar semalarında
Bir başka güzellik var
Her mevsiminde
Ovasında
Dağında
Bir başka güzellik...
Denizle çevrilidir etrafı
Süt mavisi denizle...
Mert insanlar yurdu Kıbrıs'ımın
Girne'si
Limasol'u
Baf'ı
Cennetten birer köşe.
Surlarla çevrili
Köhnemiş Lefkoşa kenti bile
Başka güzel.
Ya İskele;
Hele, hele
Yeşiller yeşili Lefke...
Yenilenmiş çoğu kentlerimizin
Modernleşmiş.
Beton yığınları
Yükselmekte çoğunda;
Sözüm ona
Ülkem
Altın Çağında.
Anılarda kaldı
Eski günler
O bir hafta süren
Düğünler.
Anılarda kaldı artık
İçinde yıkandığımız
İri horasan küpleri.
Kahvelerde
Lokum dolardı cepleri
Konuklarımızın.
N'oldu bize ansızın?
Nerde eski günler?
Sevecendi,
Mertti,
Cömertti Kıbrıslım.
Geride kalmış
Çoğunun yurtları;
Mazi olmuş
Konukseverlikleri
Tertemiz dostlukları,
Bir zamanlar
Burçları
"Yeğdir Allah yeğ"
Sesleriyle çınlayan Lefkoşa
Minarelerdeki
Ezan sesiyle
Türklüğünü
Haykırırdı kentin.
Adam boyuydu ekinler
Mesarya Ovasında.
Bedbereket vardı
Köylümün tarlasında.
Baflının
Limasollunun
Pekmez kaynarken avlusunda
Yedi mahalleye
Kokusu savrulurdu.
Üzüm pekmezi,
Harnıp pekmezi.
Sucuklar asılırdı
Taptaze,
Dizi, dizi.
Topak helvası,
Ekmek helvası yapılırdı
Güzelim pekmezden;
Bunlarla beslerlerdi bizi;
Pasta nedir bilmezdik
Biz küçükken.
En gözde tatlıydı
Zülbiye.
Bolca yaparlardı,
Ye babam ye...
Penevetler vardı tahtadan
Üzerlerine sıra sıra
Ekmekler dizilen.
Asılı dururdu tabacada
Günlerce ekşimeden,
Küflenmeden
O güzelim ekmekler.
Evlerimizde
Aşkı tahtası bulunurdu.
Anamız,
Ninemiz,
Hamur yoğurur,
Aşkı açardı üzerinde.
Yemek vakti geldi mi
Aşkı tahtamız
Masa olur,
Sofra
Bunun üzerine kurulurdu.
Altından yanardı hamamlarımız
Bir zamanlar.
Cıvıl cıvıldı
Eskilerde hanlarımız.
Eşekler girerdi,
At gibi
Kıbrıs eşekleri;
Develer çıkardı
Sürekli,
Ağır yük taşıyan.
Baf'ın,
Limasol'un
Yolları
Zamk gibiydi,
Yapışkan;
Üzüm şirasından.
İçinden yağ akan
Ünlü Baf peyniri,
Nonut mayasından çöreği,
Tatlı sucuğu,
Köfteri,
Zivaniyası....
Var mıydı daha âlâsı
Andıkça eski günleri
Ağlaması gelir kişinin,
İnanın ağlaması.
Evler akıtmasın diye
Kil toprağı çekilirdi
Eskilerde damlara,
Bereketli yağışlar başlamadan.
Kıbleye bakardı
Köydeki uzun odamız.
Bölünmüştü ikiye.
Bir yanda ocak,
Beri yanda yatak.
Dört direkli,
Tenteli,
Dörtbir yanı perdeli.
Bayram yerlerinde
Kızlar gezinirdi
Çekingen,
ürkek köy kızları,
Avuçları kınalı,
Gözleri sürmeli.
Salıncaklar,
Ginciraklar kurulurdu.
Kopça vururduk salıncaklarda.
Kokusu savrulurdu
Kavrulan lokmaların.
Davullar,
Zurnalar...
Kısacası
Bambaşkaydı eski bayramlar.
Kuruş verirdi elini öptüğümüz
Halalar,
Dayılar,
Amcalar,
Kuruş verirdi ablalar.
Onluklar iş görürdü;
Gereksizdi büyük paralar.
Bayramları
En lüks yemek
Nohutlu,
Zerdeli pilâv.
Eski günlerde
Çoraplar örülürdü
Dört iğneyle,
Elde.
Yerli,
Kalın,
Süslü çoraplar.
Her biri
Bir renk cünbüşü.
Giyilirdi özel günlerde,
Bayramda,
Düğünlerde.
Koyun yünündendi
Kazaklarımız.
Yün eğirirdi
Usanmadan
Anamız,
Bacımız,
Yün eğirirdi
Körpecik kızlarımız.
Kışın yünden,
Yazın keten bezinden
Dokumaydı yatak çarşafımız.
Ayazlanmış su içerdik yazın
Ağzı sarılı
Kırmızı, toprak destiden;
"Buzluk" yoktu eskiden.
Toplarımız vardı
Velesbit lâstiğinden.
Bayramdan bayrama alınırdı
Potinlerimiz.
Yeni gömleğimiz
Çoğu kez
Karyolanın demirine asılırdı
Arife gecesinden.
Komşumuzun kızı
Alaca entari giyerdi;
Tezgâh dokuması.
Fakirdiler,
Yetimdi zavallı Ayşe,
Harpte ölmüştü babası.
Anasının yokken okuması,
Yazması
Kumaş dokurdu
İnce, ince;
Tel, tel,
Billâh makineden güzel.
Masallar dinlerdik yaşlılardan
Uzun kış gecelerinde.
"Şahmaran",
"Gocagaricik",
"Pasdellicik"
Masalı.
Rüyalarımıza girerdi
Masal kahramanları.
Titrek lâmba ışığında
"Tente" işlerdi Anam,
Oya yapardı;
Güzelim yemeni oyaları.
Nasıl işlerse peteğini
Ustalıkla bir arı
öyle işlerdi anam
Rengârenk oyaları.
Yasemin,
Turunç çiçeklerini,
Fulu,
Papatyaları
Dizine koyarak
Canlı model yapardı.
Sanatına tüm benliğini katarak
Çiçek soluncaya dek
Tamamlanırdı örnek
Doğadakine denk.
Elektrik çağı başladı,
Atıverdik
İki numara,
Üç numara,
Dört numara
Tüm lâmbaları.
Ne yağ kandilleri kaldı,
Ne de şahane
Karpuzlu lâmbalar.
Tarih oldu birer birer
Tek atlı,
Çift atlı,
Süslü arabalar.
Mersedesler geçiyor şimdi
Daracık sokaklarımızdan.
Başı dönüyor insanın,
Başı dönüyor hızdan.
Şarkılar dinlerdik bir zamanlar
Siyah plaklı,
İğneli gramofondan.
İslim büyük yenilikti;
Kurtulmuştuk
Ocaklardan,
Odundan.
Artık ülkem modernleşti.
Yıllar yılları izledi,
Mutlu yılları
Devler yuttu;
Masallar gizledi...
Anılarda kaldı mutluluklar,
Mutsuzluk sardı bizi.
Eski sevecenlik,
Cömertlik,
Saf ve kanaatkâr
İnsanları ülkemin
Şimdi bir mazi.
Hâsılı ülkem çirkinleşti.
Ekim 1985 yazıldı.