Hükümet bir gecelik kararla hem akaryakıt hem tüp gaza zam yaptı. Her iki üründe de uluslararası piyasalarda artış yok, tam tersine düşüş var. Bunun adı resmen vatandaşı soymak ve hırsızlık.. Yandaşlarına arsa dağıtarak, Yandaşlarını işe alarak, Üç tane Beş tane iş adamını alıp fotoğraf çektirerek hava atmak vatandaşa gözdağı vermek değildir Hükümetcilik.. Halk uyandı artık.. Bu halk sizi istemiyor.. Bir kez olsun bu halkın takdirini almak istiyorsanız lütfen Hemen İSTİFA edin.. AYIPTIR AYIP..

(Vural Köseoğlu)

Yağmur yok.

Üstelik kasım ayına giriyoruz ve meteoroloji tahminlerine bakıyorum; önümüzdeki on günde de yağış görünmüyor.

Bu, “olağanüstü hâl” ilan edilmesi gereken bir süreç…

Yaşadığımız durum yalnızca bir hava olayı değil; ekolojik ve toplumsal bir kriz anlamına geliyor.

“Kuraklık ödemeleri” dışında, kapımıza dayanan bu felaketi düşünen yok.

Siz, yönetim kadrolarında bu gailenin çekildiğini hiç hissettiniz mi?

Çevreyi kirletenlere ceza şart
Çevreyi kirletenlere ceza şart
İçeriği Görüntüle

(Cenk Mutluyakalı)

İnsanoğlu ne müthiş bir canlıdır.

Kendi çalar söyler oynar, başkalarını da oynatmasını çok iyi bilir.

Her türlü oyun kurmasını, oyun bozmasını da bilir.

Taşı oynatır, toprağı oynatır oynatmadığı hiçbir şey bırakmaz.

Koltuğa oturma oyunu da bilir, koltuktan oynatmasını bilir.

Yani bilmediği 5 vakit namaz onu da şeytan bırakmaz. Yani isterse melek olur isterse şeytan hatta azrail olur. Zor olan her şeyi yapar da en kolayı "insan olmakta zorlanır.

(Hüseyin Cumaoğlu)

Seçim bitti ama tartışmalar bitmedi. Özellikle de garantörlük meselesi… Sanki yarın sabah bir tweet gelecek, “Garantörlük kalktı!” diye, biz de kahvemizi yudumlarken yepyeni bir Kıbrıs Cumhuriyeti’ne uyanacağız. Yok öyle bir dünya. Bu tartışma şu aşamada fuzuli. Çünkü garantörlük, günlük siyasetin değil, bizzat 1960 Kuruluş Antlaşmalarıyla birlikte kurulmuş bir mekanizma. Altında Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın imzaları var. Zürih’te şekillenmiş, Londra’da teyit edilmiş bir temel metin. İki toplum liderlerinin imzaları o yapıyı tamamlar ama o devleti kuran imza değildir.

Tarih zaten bunun provasını çoktan yaptı. 1963-64’te toplumlararası çatışmalar başladığında, daha 1964’ün ilk gününde Makarios, Garanti ve İttifak Antlaşmalarını tek taraflı feshettiğini ilan etti. Hep anlatılan o meşhur çıkış. Ama ne oldu? Londra’dan Duncan Sandys koştu geldi, İngiliz Yüksek Komiseri devreye girdi. Makarios birkaç saat sonra geri adım atarak “Ben feshetti demedim, feshetmek için girişimde bulunmaktan bahsettim” demek zorunda kaldı. Çünkü gerçekten tek taraflı feshetmiş olsaydı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendisi düşecekti. Devlet otomatik olarak lav olurdu. Yeni bir devlet kurmak, yeniden başvurular yapmak, BM’den AB’ye kadar her şeyi sıfırdan inşa etmek gerekirdi.

Bu yüzden “Garantörlük kaldırılsın kardeşim!” demek kolay; ama garantörlük öyle klavyeden silinecek bir paragraf değil. Devletin varlık belgesine işlenmiş bir sütun. O sütunu çekersen bina çöker. Mesele bu kadar basit ve bu kadar ciddi.

(Mete Hatay)

Annan planının çöpe atıp, yeniden aynı şeyleri konuşmak, Gambari süreci filan, bu halka en az 10 sene kaybettirdi. 11 Şubat Belgesiyle başlayan Crans Montana süreci, çözüme en yakın olunan andı. Guterres belgesi çözümün anahtarıdır. Oraya dönmek ve bu işi çözmek lazımdır. 2019 Berlin mutabakatı raydan çıkan o süreci yerine oturtmak için yapıldı. Orada siyasi eşitlik, etkin katılım gibi şeyler zaten yeniden teyit edildi. Bence Guterres emeklerinin boşa gitmesine izin vermeyecektir. Dolayısıyla bu yönde çağrılar illa ki yapacaktır. GYÖ’ler önemli ama uğruna ölecek leyla değildir. Bize özlü müzakere lazımdır, kahve masası ve havanda su dövme değil. Hem madem Hristodulidis federal çözüm konudunda bu kadar iddialı, o zaman buyurun test edelim. Ak koyun kara koyun hemen belli olsun.

(Ulaş Barış)