Güncel

“Dedemi babam sanıyordum”

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun bilinmeyen sırları... Ne kendisini doğururken kaybettiği annesini, ne 10 yaşında ilk kez karşılaştığı babasını biliyorduk…

Abone Ol

Metin Feyzioğlu'nun 2013 yılında Cumhuriyet Dergisi’nde yayınlanan röportajında hakkında bilinmeyenleri anlatmıştı.

İşte o röportajdan bazı kesitler:
Metin Feyzioğlu'nu herkes Cumhuriyet aristokrasisine mensup bir aileden, CHP'nin kodamanlarından Turhan Feyzioğlu'nun oğlu olarak biliyordu. Bizim de bundan fazlasını bildiğimiz söylenemezdi.
Ne kendisini doğururken kaybettiği annesini, ne on yaşında ilk kez karşılaştığı babasını biliyorduk.
Kendisini doğururken yaşamını yitiren annesini hiç tanımamış, babası ile yıllar sonra barışmış. Diyor ki: “İnsanların hayatlarında acılar da var, mutluluklar da...” Eski Hukuk Fakültesi Dekanı, CHP milletvekili ve Başbakan Yardımcısı Turhan Feyzioğlu’nun torunu. Onunla satranç oynamış, berjer koltuğunda otururken ülke sorunlarını dinlemiş.
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, yaptığımız söyleşide özel yaşamının gizli kapılarını açtı.


- Anneniz sizi dünyaya getirirken yaşamını yitiriyor. Oldukça travmatik bir yaşam başlangıcı...

- Ben çok acılı ama sevgi dolu bir ailede büyüdüm. Bir ailenin, bir insanın yaşayabileyeceği en büyük acıyı yaşadık. Rahmetli annem Saide 17 yaşında evlenmiş, 19 yaşında beni doğururken ölmüş. Bir ailenin tek çocuğu. Bizim aile için bunun ne kadar büyük bir acı olduğunu, talihsiz bir travma olduğunu anlatmaya dahi gerek yok. Elbette benden uzun yıllar gizlenmiş, açıklanmamış bir durum. Dedeme baba, anneanneme de anne derdim. Hâlâ da öyle derim. Annemin, kenara çekilip ağlamaları, bir anda duygusallaşması, hiç anlam veremediğim ama birlikte gittiğimiz kabristan ziyaretleri... Filmlerdeki geri dönüşler olur ya öyle gelir aklıma zaman zaman. Yine de insanların hayatlarında acılar da, mutluluklar da var.

- Tüm bunları nasıl öğrendiniz, kaç yaşlarındaydınız?

- İlkokulda çocuklardan, arkadaşlarımdan öğrendim. Ondan sonra eve dönüp sorunca annem anlatamadı. Babam anlattı. Çok kavradığımı sanmıyorum ilk anda...

- Dedeniz Turhan Feyzioğlu sizi nüfusuna alıyor. Ama babanız da hayatta.

- Ben babamı ilkokul 3. sınıfa kadar görmedim. O zaman da birkaç kere gördüm. Sonra bir 10 yıl kadar yine görmedim. Bir şekilde görüşemedik. Ama ondan sonra da ölünceye kadar görüştük.

- İlişkiniz alışılmış baba oğul ilişkisinden epey farklı.

- Gaipten gelip de bir an “Bu senin baban” dendi. Duygu karmaşası yaşıyorsunuz. Sonra da 10 yıl gelmedi. O 10 yıl yine darmadağın oluyorsunuz, öfkeleniyorsunuz. Çocuk kafasıyla suçu kendinizde arıyorsunuz, “Herhalde ben bir şey dedim, ondan gelmedi” diye. Ondan sonra da kabulleniyor, öfkeleniyor hatta nefret ediyorsunuz. Fakat bir insanın öz babasına kızması, nefret etmesi çok ağır bir yük. Bunları üzerinizden attığınız da kuş gibi hafifliyorsunuz. Lise yıllarıydı, babam Turhan Feyzioğlu çok ağır kalp krizi geçirdi. Yoğun bakımda, hayatla ölüm arasında gidip geliyordu. O sırada babam çıktı geldi. Görüşmek istedi benimle. Önce istemedim. Sonra annem “Benim hatırım için görüş” deyince görüştüm. Görüşür görüşmez de barıştık. Babam yeniden evlenmiş. Harikulade iki kardeşim var. Yeğenlerim var dünya tatlısı. Onlarla görüşüyorum. Babamın eşiyle de görüşüyorum canım ciğerim.

- Nasıl bir çocuktunuz? Muhallebi bebesi mi, mahalle bebesi mi?

- Tam bir sokak çocuğuydum. Farabi Sokak’ta o zaman taşları yollara koyup çift kale maç yapardık. Böyle cadde değildi. Bisikletle gezerdik. Tipik bir mahalle bebesi. Meyve çalarken yakalanıp dayak yerdik. Sabahtan akşama kadar sokakta oynardım. Futbol, gazoz, bilye... Çok keyifli bir mahalle hayatım oldu.

AİLEDE HUKUKÇU EPEYCE İSİM VAR.
- Rahmetli babamın babası Sait Azmi Feyzioğlu Kayseri’nin önemli bir avukatıydı. Osmanlı Ağır Ceza Reisi iken Diyarbakır’da görevlendiriliyor. Orada Üçok ailesinin kızlarıyla evleniyor. Büyük babaannem Diyarbakırlı. Daha sonra Rus işgalinde Doğu vilayetleri Rusların eline geçince babaanneyle birlikte içerilere çekiliyorlar. At sırtındayken iki çocukları donarak ölüyor. Savaş yıllarında Kayseri’ye kadar geliyorlar. Kayseri’de Milli Mücadeleyi örgütleyenlerden birisi. Daha sonra İstiklal Madalyası’nın kimlere verileceğini belirleyen heyette yer alıyor, ancak kendisini madalya listesine yazdı derler çekincesiyle kendi adını yazmıyor. Şimdi olsaydı kanuna göre madalya benim hakkımdı. Hep ona yanarım. 
 
- Siyasetçi ve hukukçu Turhan Feyzioğlu’na ilişkin toplumda bir algı var. Onunla sizin baba-oğul olarak ilişkiniz nasıldı?

- Dünyanın en sevgi dolu insanıydı ama çok sinirliydi. Saman alevi gibi parlardı. Öfkelendiği zaman evde gözü hiçbir şeyi görmezdi. Fakat beni azıcık üzse, sonradan kendisi daha çok üzülürdü. Ben de onu üzdüğüm için çok üzülürdüm. İnanılmaz bir ilişkimiz yardı. Başbakan yardımcılıkları döneminde dahi sevgisini, ilgisini eksik hissettiğim bir an bile olmadı. Sabahleyin çok erken kalkardı. Ben de hafta sonları evdeyse onu görmek için 06.00’da kalkardım. Onun oturduğu baba koltuğu vardı. Önemli görüşmelerde tam karşısında ikinci koltukta konuğu olurdu. İri yarı da bir adam, dağ gibi, ben de küçücük ilkokul çocuğuyum. Ben de o berjerlerden birine virgül gibi otururdum, satranç oynardık. Ama çok disiplinli bir adamdı. Çizgi romanları ciddi kitapların arasına koyar okurdum. Ondan sonra İngilizce öğrenmeye başlayınca Asteriks, Red Kit’in İngilizcelerini okumaya başladım da orta yolu bulduk. Çok disiplinliydi. Ben çocuklarıma karşı o kadar disiplinli olmamaya karar verdim. Eğer başarılıysam başarımı o disipline borçluyum. Ama bedeli de oluyor.

- Sizin çocuklarınızla ilişkiniz nasıl? Büyük kızınız hukuk okuyor o da size rağmen mi?

- Hiçbir şekilde kızıma karışmadım. Babama hukuk fakültesinde okumak istediğime ilişkin mektup yazmıştım. Onun katılmadığı bir konuda sağlıklı ve uzun bir diyaloğu sürdürmeniz çok zordu. Çabuk sinirlendiği için uzun bir mektup yazmıştım. Onun üstüne “tamam” dediydi. “Ben de babama hukuk okumak istediğime ilişkin mektup yazmıştım” dedi. Onun da babası istememiş. O zaman öyleydi ilişkiler, babanızın önünde ayak ayaküstüne atmazsınız, odaya girdiğinde ayağa kalkarsınız. Büyük kızım hukuk istedi ve okuyor. Küçük kızım lise sonda, ne okumak istediğine ilişkin bir şey söylemedi. Ama şunu diyor “Hukuk okumayacağım”. Nerede mutlu olacaklarsa orada olsunlar.




Hukuk da Kıbrıs da dede mirası
 
Metin Feyzioğlu ile dedesi Turhan Feyzioğlu’nun hukukçu olmalarının dışındaki bir ortak noktaları da Kıbrıs oldu. Turhan Feyzioğlu 1975-77 arasında 1. MC Hükümeti’nde Kıbrıs’tan sorumlu başbakan yardımcısıydı,  80’lerde de Denktaş’ın danışmanlığını yaptı
 
Dedesi gibi Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu’nun da yolu Kıbrıs’a çıktı. Torunu Lefkoşa’ya büyükelçi atanan dede Turhan Feyzioğlu Kıbrıs’la yakından ilgiliydi. Süleyman Demirel’in başkanlığında, 31 Mart 1975 tarihinde Adalet Partisi, Millî Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin koalisyonu ile kurulan ve 21 Haziran 1977’ye kadar görevde kalan I. Milliyetçi Cephe Hükümeti’nde Kıbrıs’tan sorumlu devlet bakanı ve başbakan yardımcısı görevini yürütmüştü. Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanlığı döneminde de 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na tam ve koşulsuz destek veren Turhan Feyzioğlu, 1980-88 arasında da KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın başdanışmanlığını yaptı. 
Kıbrıs Türk Federe Devleti’nden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde yeni Anayasa’nın hazırlanmasında görev aldı.
12 Eylül sonrasında kabine kurma görevi verilen Feyzioğlu, istediği kabineyi bir türlü kuramayınca MGK ile düştüğü anlaşmazlıktan dolayı görevi iade etti ve aktif siyaseti bırakıp öğretim üyeliğine döndü. Kalp yetmezliğinden 24 Mart 1988’de İstanbul’da vefat edene kadar Kıbrıs konusunda Birleşmiş Milletler nezdinde tüm müzakerelere katıldı ve uluslararası yayınlar çıkardı.
Dedesi İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu olan Metin Feyzioğlu Ankara Hukuk mezunu. Dedesi gibi Ankara Üniversitesi’nde dekanlık yaptı. Dede Turhan Feyzioğlu AÜSBF dekanıydı, torunu da AÜHF dekanı oldu. Dede Feyzioğlu da bir dönem siyasetin dışında avukatlık yapmıştı.