Ayaklı Gazete

Sosyal Medyanın Sesi

Abone Ol

Sel felaketi dediğimiz olay, aslında uzun süredir biriken ihmallerin sonucunda ortaya çıkar. Doğayı hoyratça kullanmamız, bilim insanlarının uyarılarını görmezden gelmemiz ve gerekli önlemlerin zamanında alınmaması bu felaketlerin başlıca nedenleridir.

Devletin, halkını koruma sorumluluğu yasalarla güvence altında değil miydi? Hükümet bu yasalara uyacağına ve halkını korumak için buna yemin vermedi mi? Kriz masaları , ülkenin o konuda eğitim almış bilim ve ilim adamlarıyla yapılması gerekmiyor mu? Ancak bu sorumluluk yalnızca felaket yaşandığında değil, her gün ve her an yerine getirilmelidir. Çünkü biz geleceğimizden borç aldığımız bu doğaya karşı daha dikkatli olmak ve bilimin sesine kulak vermek zorundayız.

Sadece yaşanan acı geçene kadar değil, kalıcı ve sürdürülebilir önlemler alınana

kadar mücadele etmek hepimizin görevidir.

(Oya Erdoğdu Denizer)

Avrupa Birliği’nin Kıbrıs politikasında uzun süredir görülen temel sorun, meseleyi çözmekten çok idare etmeye odaklanan bir kolaycılık yaklaşımıdır. 2004’te çözüm olmadan üyelik kararı alınması, AB’nin kendi normlarıyla çelişmesine rağmen siyasi takvimini korumayı öncelediğini göstermişti. O tarihten sonra da atılan birçok adım, adadaki gerçek siyasi eşitsizliği gidermek yerine, süreci yönetilebilir tutmaya yarayan teknik düzenlemelerle sınırlı kaldı.

Bu dışlanmışlık hâlinin oluşmasında yalnızca AB’nin değil, eski Kıbrıslı Türk liderliğinin de payı vardı. Çözüm perspektifinin daraltılması, Avrupa kurumlarıyla temasın zayıf tutulması ve toplumu uluslararası mekanizmalardan uzaklaştıran politikalar, Kıbrıslı Türklerin AB içinde “yok hükmünde” kalmasına katkı yaptı. Ancak bu doğru olsa bile, bugün gelinen noktada AB’nin hâlâ aynı kolaycı mantıkla hareket etmesi, sorunun esasına dokunmaktan kaçınması kabul edilebilir değildir. Bir aktörün geçmişte hatalı pozisyonlar almış olması, diğer aktörün sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Schengen sürecinin hızlanması da bu çerçevede okunmalıdır. Teknik açıdan bir başarı olarak sunulsa da, bu entegrasyon yalnızca adanın güneyini kapsarken, kuzeyi daha da dışarıda bırakan yeni bir kurumsal çerçeve yaratıyor. Avrupa içinde sınırlar kalkarken Kıbrıs içinde sınırın daha belirginleşmesi, uzun zamandır süregelen bu yönetme-ama-çözmeme siyasetinin tipik bir sonucudur.

Bugün yapılması gereken şey, küçük adımlara karşı çıkmak değil; bu adımların artık sadece AB’yi rahatlatan düzenlemeler olmaktan çıkıp adanın siyasi bütünlüğünü, iki toplumun eşitliğini ve ortak geleceğini gözeten bir yaklaşımın parçası haline gelmesidir.

(Mete Hatay)

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi'nin ameliyathaneleri akıtırken, görevdeki Başbakan'ın - üstelik devlette görevli bir hekim tarafından - ameliyat için özel bir hastaneye sevk edilmesi durumu hiç mi konuşulmayacak? Bu, devletin kendi sağlık sistemine olan güvenini sorgulatan ve üzerinde durulması gereken çok önemli bir çelişki değil mi?

(Cenk Mutluyakalı)

BOŞALAN BİNALAR :

Bu binalar ne oldu? Meraktan soruyorum.

Ercan Hava alanı eski binası.

Mecliş binası

CB binası.

CB ofis binaları. Hısarın üstünde.

Başbakanlık ve varsa Külliye ye taşınmış diğer Bakanlık binaları.

Bu gün Lefkoşa Sanayi Bölgesine, çevre yolundan gittim.

500 m yol çok bozuk. Gittik. Bölgede birçok sanayici, Bakanlıkta var, buraya biraz asfalt niye dökmezler. İmkanları var.

Birde baktım, çok geniş bir alan çevrelenmiş. Vinçler kurulu, çalışanlar için prefabrik evler yapılmış, durdum baktım :

YENİ DEVLET HASTAHANESİ İNŞAATI.

Biz Girne de inşaatı bitmiş, yeni hastahaneyi açana kadar, Bu Devlet Hastahanesi hizmete girecek zannederim.

Girne ve Lefkoşa da boşalacak hastahane binaları ne olacak.??

Bunlar varken, çocukların Konteynerlerde okuması niye ??

(Yücel Dolmacı)