Aşkın, hüznün ve İstanbul’un şairi Ümit Yaşar Oğuzcan...

Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında özlemek var, beklemek var. Düşüncesini benimsemiş bir büyük yazar...

Aşkın, beğeninin, hüznün, İstanbul’un ve anlamın şairidir Ümit Yaşar Oğuzcan... Dilini esirgemediği örnekleri de vardır.  Ancak Oğuzcan, hep insanların kalbindeki yaralara tuz basacak dizelerle şiir severlere seslendi.

  • 22 Ağustos 1926 tarihinde Mersin'in Tarsus ilçesinde doğdu.

  • 1946 Yılında Eskişehir Ticaret Lisesi’ni bitirdi.

  • Türkiye İş Bankası’na girerek Adana, Ankara ve İstanbul’da çalıştı. Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı oldu.

  • Haziran 1977'de emekli oldu. İstanbul’da kendi adını taşıyan bir sanat galerisi kurdu.

  • 1940 yılında şiire Yedigün şairleri arasında başladı.

  • 1975 yılına kadar 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser olmak üzere toplam 50 kitap çıkardı. Şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanındı.

  • 4 Kasım 1984 tarihinde öldü.

Şiirlerinin Özellikleri

Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, oğlu Vedat’ın ölmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti. Birçok otorite onu aşkın, ölümün, hüznün ve İstanbul'un sairi olarak tanımlamaktaydı...

Hayatı Hakkında Bilinmeyenler

Ümit Yaşar Oğuzcan'ın da intihara meyilli olmasından ve söylenenlere göre 4 kez intiharı denemesinden dolayı kendi gibi şair olan babası Lütfi Oğuzcan. Oğluna şu şiir yazmıştı:
“Bak bu dünya ne güzel, bu sitem niye,
Ettim ben adımı sana hediye.
Mutluyum ey oğul babanım diye,
Çarptırma hicvinle cezaya beni.”

Ve ne yazık ki bu ruh hali nedeniyle evde huzur kalmamıştı.

Bir çok şiiri şarkılara ilham vermiş olan Ümit Yaşar Oğuzcan Bir milyona yakın kitabı satılan bir şairdir.
“İspanyol Meyhanesi, Ayrılanlar İçin,  Beni Köy Kuyularda Merdivensiz Bıraktın, Beyaz Güvercin bunlardan bazılarıdır.”


Ümit Yaşar, bunca kitap satmasına ve o inanılmaz ününe rağmen, edebiyat eleştirmenleri tarafından pek ciddiye alınmamıştı. Ama kocaman bir kuşak onun şiirleriyle büyüdü, âşık oldu, sevdi, sevildi. Şimdi pek adını anan yok.

"Yaşamaktan çok ölümü istiyordum," diyordu büyük usta ve ekliyordu “Tanrı biliyor ya kaç kere öldüğümü… İnandım ölüme, aşka inandığım kadar, satır satır yaşadım yazdıklarımı ne saadetin, ne güzel günün şairiyim kimse acımasın bana, istemem ben aşkın ve ölümün şairiyim.”

. Onun intihar girişimleri 'reklam' olarak adlandırıldı. Ama yaşamındaki en büyük darbeyi yine bir intihar olayından yedi. 
 

Bir gün...
On sekiz yaşındaki oğlu Vedat Oğuzcan, bir kadeh konyak içtikten sonra Galata Kulesi'ne çıktı ve kendini aşağı bıraktı.

Rivayet odur ki, cansız bedeni yerde yatarken avucundaki kağıtta bir not yazılıydı:"Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir!"

Ümit Yaşar'ın onun ardından yazdığı mısralar şöyle: 

"Açarken ufkunda güller alevden

Çıktı her günkü gibi gülerek evden

Kimseye belli etmedi içindeki yangını

Yürüdü kendinden emin, sonsuzluğa doğru

Galata Kulesinde bekliyordu ecel

Bir fincan kahve, bir kadeh konyak

Ölüm yolcusunun son arzusu buydu

Bir adam düştü Galata KulesindenBu adam benim oğlumdu..."

Daha Fazla Haber