İlk yayınlanıştan 14 yıl geçmesine rağmen yıllardır kitabı hala daha soran, arayanların baskı neticesinde, kitabımızı yeniden basmaya karar verdik. Bu geçen süreçte yukarda saydığımız gibi çok şeyler öğrendik, yeni bilgiler ve malzemeler donandık. Kısacası geliştik geliştikçe bizde esere yeni bilgiler kattık eseri de genişledik. O yıllarda çok şeyler öğrendiğimiz şu anda aramızda olmayan halk ozanlarına Allahtan rahmet dilerken, yaşayanlara uzun ömürler dileriz. Bir çok esere imza attığımız ve kendisinin dostluğunu her zaman özlediğimiz Ali Nesim hocayı da burdan anmadan geçemeyeceğiz. Ada kültürünün gelişmesi için çok şeyler yaptı ve üretti onun yol göstericiliği, genç araştırmacılara ışık tutmasını dileriz. Onu minnetle anıyoruz.
Çalışmamız sırasında bizlere kaynaklara ulaşmamızda yardımcı olan University and College danışmanı, İngiliz Okulu öğretmenlerinden değerli dostumuz Sayın Kiriyakos Vasiliou’ya, Kıbrıs Araştırma Merkezi Müdürü Sayın Rolandos Katsiaounis’e, şükranlarımızı sunar ve ayrıca katkılarından dolayı İbrahim Tunalıer’e de teşekkür ederiz.
Kitaplarımızın çevirilerini yapan değerli dost, kültür insanı Sayın Fahri Tunalıer’i bu kitap hazırlanırken, zamansız kaybetmenin büyük üzüntüsü içindeyiz. Vefatından bir gün önce eserle ilgili konuşmuştuk, kitabın son şeklini göremeden aramızdan sonsuzluğa onu uğurladık. Bu nedenle bugüne kadar Birliğimize ve eserlerimize yapmış olduğu katkıdan dolayı kitabımızı Sayın Fahri Tunalıer’e ithaf ediyoruz.
Kıbrıs Türk Halk Edebiyatı’nda ağıt; daha çok destan olarak bilinip bugüne kadar yazılıp , söylendi. Bizde destan olarak bilinen; Hasanbulliler, Dr.Behiç, Mida ve benzerlerinin tümü aslında ağıttırlar. Çünkü bu ağıtların tümü de, bu olayların arkasından söylenip, yazılmışlardır. Pertev Naili Boratav’ın dediği gibi: “....Ağıt acıklı bir olayı konu alan ve metni de bu olayı anımsatan, bütün yoğunluğuyla yaşatmaya elverişli türkülerin bütünü anlaşılmaktadır.” (Boratav,1982:444)
Kıbrıs’taki ağıtları okuduğumuz zaman da, geçmişte yaşanmış bu olayları yeniden yaşamış gibi oluruz.
Boratav : “...Ağıtlar insanlığın ortak acısını canlı biçimde anlatan yazınsal metinlerdir. Ağıt, bir ölüm üzerine belli bir geleneğe uyularak yapılan törenlerde yakılmış ve söylenmiş, bir de böyle bir törende yakıldığı halde sonra da anılarda yaşayan türkü olarak iki anlama gelir”demektedir.(Boratav,1982.II:471)
Kıbrıs Türk Halk Edebiyatı’nda türkü,destan adlarıyla adlandırılan ağıtlar, Kıbrıs Rum Halk Edebiyatı’nda “ Travuthi” adıyla söylenmektedir. Çünkü Rumlarda ağıt için ayrı bir sözcük kullanılmamaktadır, bu nedenle “Travuthi” sözcüğü destan, türkü, ,şarkı, ağıt için kullanılmaktadır. Fakat son yıllardaki araştırmalarımızda ağıt için “μοιρολοι –moiroloi” sözcüğünün de kullanıldığı tespit ettik.
Ali Öztürk: “...bir ağıtın söylenebilmesi için aşağıdaki şartların bir arada ve bir bütün olarak bulunması gerektiğini belirtir.
1-Ölümün trajik bir olay içerisinde meydana gelmesi
2-Ölen kişinin(kadın veya erkek) mutlaka bazı özelliklere sahip olması
a-Çevrenin ve akranlarının sevgi ve takdirini kazanması
b-Seçkin bir kişiliğe sahip olması”(Öztürk,1986:383).
Bu bağlamda Kıbrıs Türk ve Rum Halk Edebiyatı’ndaki ağıtlar; yukarıda saymış olduğumuz özelliklerin çoğunu içerirken, ayrıca toplumun belleğinde yer etmiş, halktan kişilerin arkasından da, “Biğidarisler” ağıt yakmışlardır. Hatta ölmezden önce, bu insanları yani “Biğidarisleri” bizzat çağırdıklarını ve topluma, gençlere bir ders vermek amacıyla, kendileri için ağıt yakmalarını istedikleri görülmüştür. Ağıtları okuduğumuz zaman, toplumun ve kişilerin üzerinde, çok büyük etkiler bıraktığını görmekteyiz.
İşte bizim ele aldığımız ağıtları söyleyip, broşür olarak basıp-satan Kıbrıslı Rum ve Türk ozanlar , asılan, öldürülen tüm bu insanlar için ne kadar üzüldüklerini, etkilendiklerini ağıtların içerisinde belli etmektedirler.
Ağıtlara baktığımız zaman, ülkemizin geçmiş yaşamı gözlerimizin önüne gelir; 1892 yılında yazılan “Hasanbulliler Ağıtı”, 1897 “Latif Ağa Ağıtı”, 1905 “Yenağralı Mehmet Ağa Ağıtı”, 1924 “Fatma Hanım Ağıtı”,1924 “Karısını Öldüren Doktor Behiç Beyin Merkezi Cezaevinde Asılması Ağıtı”, 1930 “Salih Kel Hasan Ağıtı”, 1931 “Nazire Mehmet Emin Ağıtı” , 1933“Yusuf Mehmet’in Ağıtı”, 1934 “Pileli Mehmet Hasan Ağıtı”, 1946 “Cemal Mida Ağıtı”, Türk- Rum gözetmeden, Kıbrıs adası üzerindeki tüm trajik, sosyal olaylar, gelenek-görenekler, kısacası ülkemizin toplumsal tarihi bizlere ozanlar tarafından anlatılır.
Bu bağlamda halk ozanlarının işi buydu, köy köy, kasaba kasaba gezip, gördükleri, duydukları olayları topluma anlatmaktı.Bu insanlar ayaklı gazete görevini yerine getirmekteydiler, çünkü o dönemde, kitle iletişim araçları yoktu…