Ölümünün 22. yılında Osman Türkay’ı sevgiyle anıyoruz

Kazafana(Ozanköy) doğumlu Osman Türkay (1927-2001) edebi eserlerinde makro ve mikro kozmosu  ele alarak insanları evrenin dengesini korumak için barışa, uyuma seslemiştir

22 Ocak 2001 yılında kaybettiğimiz Uzay şairi Osman Türkay’ın bugün ölümünün 21. yıldönümü.Kazafana(Ozanköy) doğumlu Osman Türkay (1927-2001) edebi eserlerinde makro ve mikro kozmosu  ele alarak insanları evrenin dengesini korumak için barışa, uyuma seslemiştir. Kitapların  yeryuvarlağının Asya, Avrupa, Afrika, Amerika kıtalarını kalemiyle “gezen” şair çağdaş dönemin evrensel sorunlarını bizlere yansıtmıştı. Çok gelişmiş, modern dünyamızı  mitolojilerde bildirilen kaos yeniden beklemektedir. İnsanlar birbirine saldırıyor, yabancılaşıyor, manevi değerlerini kaybediyor, teknolojik gelişmeler insanoğlunun kendisine karşı çıkıyor ve bütün bunlar evrenimizin geleceği konusunda rahatsız olan  Osman Türkay’ı kaygılandırıyordu.  Doğadaki ve insan ruhundaki kaosa karşı çıkmak için, hep bunun için yazdığını belirten ozanın edebi eserlerine yansıyan kaynaklar Türk mitolojisi,  çağdaş evrenbilim ve Yunus Emre, Mevlana gibi Türk mutasavvıflarının hoşgörü, insanlara sevgi, saygı  anlayışlarıdır. Osman Türkay yüreğinde bütün uygarlığın evrensel sevgisi yaşatan büyük bir ozanımıdır. Onu sevgi ve saygıyla anıyoruz.
 
 
OSMAN TÜRKAY’IN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Osman Türkay 16 Şubat 1927’de Girne dağlarının eteklerinde olan küçük bir kasaba olan Kazafana (Ozanköy)'de doğdu.Ailesi küçük toprak sahibi olan  insanlardı. Annesinin adı Emete (Otçuoğlu) Hasan, babasının adı ise Mustafa Hasan'dı. 
Osman Türkay,Ozanköy İlkokulu’nu 1939, Lefkoşa Türk Erkek Lisesi Orta kısmını 1942, Girne'de bulunan İngiliz Yüksek Okulu’nu (English High School)  1946 yılında bitirerek mezun oldu.
Osman Türkay 1947 ile 1951 yılları arasında yerel Hürsöz gazetesinde çalıştı 1951 yılının Temmuz ayında Türkiye’ye gider. Türkiye’de bulunduğu dönemde modern ve klasik Türk Edebiyatında eğitim almış Farabi, Fuzuli, Yunus Emre ve Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi muhteşem metafizikçileri de inceledi. Türk şairler ile tanıştı.
Türk yazınını, kültürünü, sosyal ve siyasi olaylarını  yaşadı ve etkilendi. Türkiye’de gelişen hızlı değişimleri ve devrimleri yaşadı. Hem Kıbrıs'taki Türk gazetelerine hem de Türkiye'deki gazetelere yazılar yazmaya devam etti. Türkay artık Kıbrıs'ta küçük bir toplumun insanı değildi. Kendisi artık büyük bir ulusun üyesiydi.Türkay  kendisini, tarihi zengin ve geleceği ümit verici bir ulusun insanı olarak görüyordu, o artık Avrupa'yı Asya'ya bağlayan bir ulusun insanıydı.
Daha sonra Osman Türkay Adana’dan ayrılır, Doğu Türkiye’ye Erzurum’a  ve oradan 1953 yılının  sonbaharında Londra'ya gidip "School of Modern Languages" okuluna öğrenci olarak kayıt yaptırdı.  Modern Diller Okulundan Gazetecilik Bölümünü 1955 yılında bitirdi. Ekonomik Bilimler Okulu Felsefe Bölümü’nden de 1958 yılında mezun oldu.
            1953 ile 1958 yılları arasında Türkay'ın zihinsel, duygusal ve tinsel gelişimi daha kesindi. Bu dönem boyunca Londra'da bulunan kütüphanelerde inzivaya çekildi ve bu kütüphanelerde Dünya klasiklerini, eski-yeni modern Dünya şiirini, felsefeyi, dramayı inceledi. Londra’da eğitim görmesinin esas amacı yeni kaynaklar aramak, yeni teknikler bulmaktı. Aslında genç bir şair olarak hem yurdunda hem yurtdışında şiirleri “Uzay-Çağı Şiirleri” olarak tarif edilmeye başlanmıştı. Türkay kendisini kozmik bilinçlilik ve mantık konularında  geliştirmişti ; birlik- çokluk, evrensellik ve çeşitlilik  onun şiirlerinin ideali,amacı olmuştu. Artık o Uzay-Çağı mistiği olarak anılmaya başlamıştı.
            1958’in sonbaharında, genç ve iyi eğitilmiş bir adam olarak Türkay Kıbrıs’a dönüş yaptı. Kıbrıs’a geliş sebebi Türk gezetesi olan Bozkurt’un Siyasi ve Kültür-Sanat bölümlerini yönetmekti. Londra’da eğitim gördüğü dönemlerde Bozkurt gazetesine Dünya şiirinden çeviriler yaparak yolluyordu ama artık o günlük siyasi yazılarıyla da Bozkurt gazetesinde yazılar  yazmaktaydı. Ayrıca 1959 yılında iki yetenekli, Kıbrıslı Türk yazar-şair Fuat Veziroğlu ve Kutlu Adalı ile birlikte kurmuş oldukları “Beşparmak” ve “Uyarı” yazın dergilerini çıkarır. Ayrıca o dönemde “Gençlik” dergisinde de yazıları ve şiirleri yayımlanır. İlk kitabı olan “7 Telli”’yi 1959 yılının Haziran ayında 3500 adet olarak basıp,yayımlar. Kıbrıs’ta ilk defa bir kitap bu kadar büyük bir sayıda basılmıştı. Bu kitap hem Türkiye’de hem de yurtdışında “İlk Uzay-Çağı Şiir ”kitabı olarak alkışlanır ve beğeni toplar. Kitabın içindeki uzun şiiri “Şengül’ün Dünyası veya Atomium” eleştirmenlerce en çok sevilen şiirlerdendir. Bu şiir “Alice Harikalar Diyarında” olan genç bir kişinin nükleer çağa geçişini ve evrende bir gezegenden başka bir gezegene yolculuk yapmasını, gezegenlerde sonsuz bir barış ve huzur yakaladığını anlatıyor ve bu anlatımı füturist (gelecekçi) bir sanatçı kimliği ile karşımıza çıkıyor, onun temel amacı kırk-elli yıl sonraya gitmek, ileriye geriye yönelerek çağımızın entellektüel bir çözümünü yapmaktır. Türkay bu şiiriyle gelecek insan ile gelecek makine çağının bir çözümünü yapmakla kalmayıp, maddileşen bir evrende kişisel duygu ile heyecanları epik bir açıklamasını yapmaktadır.
            Bu arada Türkiye’de bulunan önemli gazetelere edebiyat yazıları ile katkıda bulundu. İstanbul’un o dönemki önemli yazın dergisi Yeditepe’deki  ilk yazısı Japon şiirini inceleyen uzun bir yazıydı.

            Türkay 1961’in sonlarına doğru Kıbrıs’tan ayrılıp Londra’ya döndü. Osman Türkay burada 1961-62 yılları arasında “Kıbrıs Türk Sesi”Gazetesini yayımlar. Bozkurt gazetesinde çıkan en son makalesi ise “Barış Sadece Bir Düştür” başlıklı yazısıdır. Siyasetin dışında kalmaya kararlıydı ve düzenli olarak Türkiye’nin aylık dergileri ve gazeteleri olan Varlık,Varlık Yıllığı, Cep Dergisi, Türk Dili, Yeditepe, Yelken, Denge ve Sesimiz’e edebiyat yazılarıyla katkıda bulunmaktaydı. Kıbrıs Türk Sesi gazetesi kapandıktan sonra İngiltere’de çıkan  Vatan gazetesinin baş yazarı ve yayım müdürü olur.Bu arada 2 Aralık 1968 yılında Kıbrıs’taki Savaş gazetesinde “Düşünceler” ve “Londra’dan Yankılar” başlıklı köşelerde yazılar yazar.  İngiltere’de olan Kıbrıs Türk Birliğinin genel sekreter görevine 1971’de getirilir. Bu görevde iken 1974 yılında Kıbrıs Türk Birliği Yayımcılığını kurdu; ayrıca Toplumun Sesi Gazetesinin yayım yönetmeni olur ve o zamandan itibaren ölümüne kadar bu görevde bulunur. Ayrıca, Orta Doğunun aylık şiir dergisi Poet (Hindistan)’ın yayın müdürlüğünü yaptı. 1972-1980 yılları arasında Ankara Haber Ajansına bağlı Pan News Internatinal’ın Londra Yayın Müdürlüğünü yaptı. Ankara’nın Pan Ajansı tarafından baskıya çıkarılan haftalık haber dergisi olan Middle East Review’ın ilk baskısını yayımladı. 1979 yıllından ölümüne dek P.O.E.T Şiir Dergisinin  Orta Doğu Editörlüğünü yapar.1990 yıllarda Yenigün gazetesinde “Düşünceler” başlığı altında siyasi yazılar yazdı.1988 ve 1990 yıllarında Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilir.
            Osman Türkay 2000 yılında yaşlılıktan dolayı hastalanır  ve  30 Ekim 2000 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile 14 Kasım 2000 yılında devlet tarafından İngiltere’den  Kıbrıs’a getirilir.Bu getiriliş sırasında bir çok duyarlı aydınımız Osman Türkay’ın ülkesine getirilmesi için büyük bir çaba gösterirler. Özellikle Kıbrıs Gazetesindeki köşesinde yazmış olduğu duyarlı yazılarla kamuoyu oluşturan dostu Ahmet Tolgay’ın bu getirilişte çok büyük bir rolü vardır. Türkay adaya getirildikten sonra ölümüne kadar Girne Akçiçek Hastahanesi’nde özel bir odada bakılır. Şair, 22 Ocak 2001 sabah saat 07.00’de  vefat eder. Osman Türkay’ın yaşama gözlerini yummadan önceki söylediği son sözü ise şudur: “Yine Geleceğim”.
            Şair, 25 Ocak 2001 Perşembe günü saat 12.00’de Ozanköy Camii’nde kılınan öğle namazından sonra, doğup büyüdüğü  Ozanköy’de (Bilineceği gibi Ozanköy’ün eski adı Kazafana idi.Türkay bu köyde doğup büyüdüğü için ve dünyaca ünlü bir ozan olduğu için köyün adı Ozanköy olarak değişir) devlet töreni ile  toprağa verilir.
 
 
 
.
DÜNYA OZANLARINA
 
Ozanlar! Ozanlar Ozanlar!
Kanlarını mürekkep yapıp
İnsanın ve doğanın yazgısını yazanlar…
Beşikteki çocuklarımız kadar genç
Mezardaki dedelerimizden çok daha yaşlı
Milyarlarca yıl gök boşluğunda dönen
Ve döne-döne
Bizi bu atom ve uzay çağının ortasına getiren
Şu yerkürenin aydınlığı
Ve çağının bilinci olan kadeş ozanlar!
Kaldrınız gök maviliklerine dek başlarınızı
Ve şahlanın
Çünkü umut saati vurmada:dan…dan…
Bu umut sizin, bu umut hepimizin
Yapılarınızla doğacak çağın doruklarından
 
Çeviriniz gözlerinizi aklın ışıklarına
Işıklar insan gerçekleri, ışıklar doğanın gizleri
            Genişlesin ufuklarınız
Başka dünyların ufuklarına dek
Sesinizle aydınlık yağsın göklerden
Sevinç fışkırsın çatlayan tohumlarla topraktan
Tüm insanlığa: İnsan doğrulardır egemen
Yerdeki karıncadan yıldız ışıklarına dek
Çünkü ozansınız
Sözcüklerin ressamı, anlamların yontucuları
Ve düşüncenin bestecileri
Sizsiniz karanlıklar içinde yüzen gezegenimize
Kafalarıyla ve yürekleriyle yön veren
Sizsiniz bu şiiri okuyan sesimdeki bulunç
 
Ozanlar!Ozanlar!Ozanlar!
Karanlıklara güneş ışınlarıyla
Dünyamızın yazgısını yazanlar!
Bugün burada,bu çöl kentinin ortasında
Kara yazgısıyla boğumaktan başka
Hiçbir seçeneği olmayan kara derili Afrika'da
Ne ateşi küllenmiş bir geçmişin masalları
Ne kara deriler üzerinde acımasız
Yüzyıllarca şaklamış kırbaçları
Ne ateş danslarını, ne de ölüm tam-tamlarını
Düşünüp gönül eğlendirmekteyiz
Yalnız birşey var içimde
Bir şey ki tüm kıtaları
Kara bulutlar gibi saran karabasan
Dünyamızı ateşten kıskaçı içine alan
Apoletli hayaletler
Ve parmağı kıyamet düğmelerinde
Canlı ya da cansız iskeletler
Elektronik beyinler
                        leyzer silahları
                                    programlanmış bigisayarlar
                                               uzaysal savaş araçları
Beynimin içinde durmaksızın çalan
Nükleer savaşların tehlike çanlarıdır
 
Dünya bölünmüş: Kocaman iki ateş kütlesi
Dünya gitti gidiyor iki ateş arasında
Doğu'dan Batı'ya uzanmış bekliyor
Çatırtılarla iki ateş kıskaç
Bir başka ateş hem de en tehlikelisi
Zengini ile yoksul ve aç ülkeler arasında
Kainat atan nabzımız, çarpan kalbimiz gibi
 
                        Dinmeyen sevgilerle
                                    düşünen
                                               yargılayan
                                                           yöneten
                                                                       dev bir beyindir
 
Ateşli tutkuların, yabanıl isteklerin
                        makrokozmosu değil
Düşünürüm her gece açık havalarda
Seyrederim gökyüzünü
Palomar Dağı'ndaki radyo-teleskoplarla
Özümsenmiş
            benimsenmiş
                        inci sihri
Kıpırdanır
            ikilere
                        üçlere
                              bölünmüş bir dünyayı
yani kozmik bir bütünü
yaşadığımız bu masmavi ve yuvarlak kayayı
bir canı
            bir canlıyı
                                    birleştirmek için
gecenin hüzünlü karanlığında
yüzer kendiliğinden mikrokozmo
            titreyerek
                        yürek-yürek çarparak
yarar sanki kozmik ışınları
            insan gözü görünceye dek
            yakarışlarını mavi dünyamızın
                        zavallı gezegenimizin
 
Öyleyse gökler yakıcı savaş tanrılarının
Ve savaş çarklarının odağı olmayacaktır
Siz ki ozansınız
Doğanın ve insanın yazgısını yazansınız
Yüreklerinizin şaşmaz ibreleri sizi
En doğru yanıta yönetecektir
Diyeceksiniz:" Barış içinde tüm dünyanın
Kardeşliği ve özlemi şiirden geçer
Dünyada hiçbir kimse
Kendi gölgesinin üzerinden atlayamamıştır
Amam ozanlar ölümün üzerinden atlayabilmiştir"
Ulu bi ozan Coleridge
Doğruların gözbebeklerine bakarak…
 
Ozanlar!Ozanlar!Ozanlar!
Gökyüzünün kulağı,yerin dilisiniz
Atlayıp ideolojik kalelerin üzerinden
Savaş hortlağının kafasına
Çelik bir yumruk gibi inmelisiniz…
 
Daha Fazla Haber