ZİRVEDEKİ ADAM ERSİN TATAR

Abone Ol

Bundan beş yıl önce kaleme aldığım ve ikinci baskısı yapılan “Ersin Tatar- ZİRVEDEKİ ADAM” kitabım şu anda tükenmek üzere. Hemen hemen bitti gibi. Yani bu kitap, üçüncü baskısının hazırlığı içinde.

Beş yıl önce bazı gazeteci arkadaşlarla eski Cumhurbaşkanlığı binasında kahvaltılı toplantıya gittiğimizde, giderken Kurucu Cumhurbaşkanıı Rauf R. Denktaş için yazdığım “RAUF R. DENKTAŞ- VAR OLMA SAVAŞIM” adlı kitabımı Ersin Tatar’a takdim etmiştim. Tatar o kitabı eline aldığında bana şöyle demişti:

“Osman abi bundan sonra hangi kitabı yazacaksınız?” sorusuydu.

Ben de kendisine şöyle demiştim:

“Sizin hayatınızı Sayın Cumhurbaşkanım” demiştim.

İşte o günden başlayıp 2022’de tamamladığım kitap için kolları sıvamıştım.

Kitap için yaptığım bilgi toplama çalışmalarım çok derinlere inmiş ve onun hayatının acılarını ve mutlu günlerini yazmaya başlamıştım. Bir gün bu çalışmalarımda Cumhurbaşkanı Ersin Tatar bana şöyle demişti:

“Osman abi benim hayatımı ancak sen yazabilirsin. Çünkü ta çocukluk günlerimden, siyasi hayatıma ve bu günlere gelinceye kadar olan süreci ancak sen bilirsin. Malum Cemal Dedem senin müsteşarındı.”

Cemal Dedem dediği kişi, merhum Cemal Müftüzade’ydi. Dr. Küçük müsteşarı ve onula bir hayatı paylaşan, ulusal mücadelenin içinde olan şahıs...

Ersin Tatar’ın babası merhum eski Maliye Bakanı Rüstem Tatar’dı. Rüstem Tatar, Cumhuriyet kurulduğunda Cumhuriyet Baş Murakıbı’dı. Rüstem Tatar, Cemal Müftüzade’nın kızı merhume Canev Tatar’la evliydi. Rüstem Tatar da Kıbrıs Türkü’nün davasına pek çok katkılar koymuş kıymetli bir adamdı. Rüstem Tatar, Yüksek tahsilini İngiltere’de yapmış ve üniversiteden “Genel Muhasebe Kontrolörü” olarak derece ile bitirmişti.

Ersin Tatar’ın annesi vefat ettiğinde altı yaşındaydı. Kardeşi Erhan da birkaç yaşındaydı. Üçüncü hamileliğinde Londra’da hayatını kaybeden Cenev hanımın ölümü onu ve kardeşini yıkmıştı. Rüstem Tatar’sa artık kendini çocuklarına adamıştı. O yıllar hakikaten onun için zor yıllardı. Bir tarafta çocuklarının annesizliği, öte taraftan kendisinin yalnızlığı, onun acılarını katmerletiyordu.

Neticede Ersin Tatar Köşklüçiftik İlkokulun gitmiş ve altıncı sınıfa girilen güneydeki İngiliz okulunu beşinci sınıftan kazanmıştı. Yani bir yıl kazanmıştı hayattan. Öylesine çok zeki bir çocuktu küçük Ersin.

Öğretmeni Mahmut İslamoğlu hala söyler. Ersin Tatar sınıfın en zeki çocuğuydu, diye.

Harekat öncesinde babsı Rüstem Tatar iki çocuğunu yanına alarak Bellapais’te bir restorant götürmüştü yemek yemek için. Orada Rum toplumu lideri Glafkos Kleridis de vardı. Kleridis’le Rüstem Tatar Cumhuriyet döneminden tanıştıklarından birbiri ile selamlaşmışlar ve Kleridis Ersin Tatar’a sormuştu.

“İngiliz Okulu’ndan memnun musun?”

Ersind de şu yanıtı vermişti.

“Memnun değilim, çünkü Türk-Rum ayırımı yapıyorlar. Tümümüz Türk, Rum, Ermeni hepten aynı sınıftayız ama, sanki kendimizi dışlanmış gibi hissediyorum. Biraz da başımıza birşey gelmesinden korkuyorum, Türk öğrenciler adına.”

Kleridis “Merak etme ben bu durumu düzelteceğim” demişti.

Yani Ersin Tatar öylesine yürekli bir çocuktu talebeliğinde bile.

15 Temmuz 1974 darbesi ve Türk çıkarması olduğunda artık Rum tarafına gitmek hayal olmuştu. Bu durumda Rüstem Tatar’ın tek çaresi kalmıştı. İki oğlunu da İngiltere’de yatılı okula vemek.

Ersin yatılı olarak “Forest School’a yatırılmıştı. Onun acıları, vatan ve anne özlemleri daha da katmerlenmişti ı yalnızlığında. Okulda tek bir Türk talebe yoktu. Bana o duygularını şöyle anlatmıştı Ersin Tatar:

“O kadar yalnızdım ki hiç size anlatamam. Vatan özlemi, anne özlemi ve yalnızlığım... Ders aralarında tenefüste tuvalete gider ve ağlayarak gözyaşı dökerdim. Daha sonra okula Dr. Ali Atun’un oğlu Rifat ve Osman Baysal gelmişlerdi. Artık yalnız değildim. Daha sonra her iki arkadaşım da profesör olmuşlardır.”

Ersin Tatar artık gençliğin oldunluk çapında iken o zamanki Kuzey Kıbrıs Türk Federal Cumhuriyeti için okul dergisinde İngilizce bir makale yazmıştım. Rumların haksızlıkları ve ambargolarından bahsetmişti. Söylediğine göre o yazı çok ses getirmişti hocaları arasında.

Daha sonra Ersin Tatar, sırf ülkenin tanınması ve Kuzey Kıbrıs Türk Federal Türk Cumhuriyeti’nin prooagandası için okul spor takımından ve okul hocalarından oluşan bir tur düzenlemiştim, o yaşımda. Öğrenciler ve hocalar o kadar mutlu omuşlardı Kuzey Kıbrıs’ı tanıdıkları için.

Ünifersiteyi bitirdiğinde de önce Asil Nadir’in şirketine girmiş ve daha sonra kapağı İstanbul’a atmıştı. Artık onun için hep Kuzey Kıbrıs vardı. O dönemde hem Kültür Derneğinin Başkanlığını yaptı, hem de dergiler ve gazeteler çıkartarak ülkesine hizmet etti. Bu süreçte Show TV’nin genel müdür olunca şimdi ünlü olan pek çok insana yardımcı oldu. Acun Ilıcalı’yı bile almıştı televizyon kanalına. Ve dahaları. Güneri Civaoğlu ve onun gibi ünlüler...

Şiyaset hayatın atılması ondan sonra başlar. Gün geldi Ulusal Birlik Partisinden aday oldu ve Maliye Bakanlığı’na ve Başbakanlığa kadar yükseldi. Onu Denktaş’tan sonra dördüncü KKTC Cumhurbaşkanı olarak gördük. Yani Zirveye gelmesi...

Onun için değil mi ki, kitabımın adını “ERSİN TATAR, ZİRVEDEKİ ADAM” koydum. Okumamışsanız okumanızı tavsiye ederi. Roman tadında yazılan bir biyografik eser...