Yıllardan beri Rumlar Türk çıkarması için yırtındı yırtındı durdu.
“Türk Ordusu’nun Kıbrıs’a çıkarması yasal değil, resmen hayatımıza müdahaledir.”
Bu mahkeme kararına binaen, Prof Dr. İsa Kayacan bu haberi detaylandırılmış şekilde veriyor. Haberi benim yorumumla okurlarımıza sunmayı bir görev bildim.
Rumların bu teranelerini kaç kez duyduk. Çalmadıkları kapı kalmadı Türk çıkarmasını karalamak ve yok saymak için. Hatta garantörlük hakkının iptal edilmesi için. Uluslararası platformalarda hep Türkiye’yi ve Türk ordusunu karaladılar.
Yunanistan’ın Temyiz Mahkemesi’nin 21 Mart 1979 tarihinde 2658/79 sayılı kararını şöyle veriyor:
“Karar: Türk Ordusunun Kıbrıs’a müdahalesi yasaldır. Suç, Yunan subaylarına aittir.”
Bu karar o dönemin Başbakanı Konstantin Karamanlis tarafından; “Yunanistan aleyhine kullanılabilir” gerekçesi ile kamuoyuna duyurulması yasaklanıyor. Arkasından dava dosyaları “Çok gizli” kaydıyla kasaya konulup saklanıyor.
Dışarıya sızan bu sözde gizli haber sonrasında olayların gelişmesi veriliyor.
“Türk Ordusunun Kıbrıs’a müdahalesi yasaldır” kararının alınmasıyla ilgili gelişmeler şöyle karşımıza çıkıyor:
1976 yılında bir Yunanlı, mahkemeye başvurarak, 22 Temmuz 1974 tarihinde Lefkoşa üzerinde uçarken, bir uçak Güney Kıbrıslıların açtıkları ateş sonucu düşüp parçalanıyor. Yunan Delta nakliye uçağının içinde bulunan ve ölen oğlu için tazminat talebinde bulunuyor, davacı Yunan vatandaşı.
Atina Mahkemesi 1978 yılında bir karar veriyor. Şöyle ki:
“Davacı davasında haklıdır. Hazineden tazminat alması gerekmektedir.”
Yunan Ekonomi Bakanlığı tazminatı ödememek için karara karşı çıkıyor ve temyize başvurarak kararın bozulmasını istiyor.
Yunan Temyiz Mahkemesi kararı bozmadığı gibi, güçlendirici bir karar veriyor.
21.03.1979 tarih ve 2658/79 sayılı kararı şöyle:
“Davacı tarafından öne sürülen iddiaların gerçek olduğu, mahkememizce yapılan araştırma sonucu kanıtlandı. Zürih Anlaşmasını imzalayan taraflar; Yunanistan, Türkiye ve İngiltere ‘Garantör’ devletler olarak, Kıbrıs’ın herhangi bir devlet ile birleşmesini, ya da bölünmesini önlemek için, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin güvenliğini garanti altına alıp koruyacaklarına dair taahhütte bulunmuşlardır.
1974 Temmuz ayının ilk haftası içinde Kıbrıs Devlet Başkanı Makarios, adada görev yapan bazı subayların, darbe girişimini hazırlığı içinde bulundukları ve kendisini öldürmeyi planladıklarını öğrenmiş ve durumu Atina’ya duyurarak, Yunanistan Devlet Başkanı Gizikis’ten önlem alınmasını istemiştir.
Ancak Atina’deki yönetim, bu talebe resmi bir cevap vereceği yerde ya da önlem alacağı yerde, 15 Temmuz 1974’te General Yoannidis, Makarios’a karşı Kıbrıs’taki Yunan Birliğinin Komutanı General Yorgitsis ve General Yanakodimos ile birlikte 102 Yunan subayının da yer aldığı darbeyi gerçekleştirmişler ve Makarios’u öldürmeye teşebbüs etmişlerdir.
Lefkoşa’daki Başkanlık sarayı ağır silahlarla ateşe tutulmuş, Başkan Makarios bu saldırıdan mucize eseri olarak kurtulmuştur. Kıbrıs anayasası asi Yunan subayları tarafından çiğnendikten sonra, Nikos Sampson başa getirildi. Türkiye ise 20 Temmuz 1974’te, yaratılan durum nedeniyle hukuki hakkını kullanarak Kıbrıs’a nüdahalede bulunmuştur.”
Bunu biz söylemiyoruz. Yunan Temyiz Mahkemesi vurguluyor. Biz zaten yasal olan durumu ve garanti anlaşmalarından kaynaklanan askeri operasyonu dillendiriyoruz.
Umarım bu yazıyı BM Genel Sekreteri, BM’ye üye bütün devletler ve AB üyeleri de görür ve okur.
Sürekli bıçağa yumruk vurulmaz. Bir gün bıçak elinizi parçalar. Gerçekleri saptırmak da kimseye yarar sağlamaz. Güneş balçıkla da sıvanamaz.
İşte herşey bal gibi de ortada. Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974’te askeri müdahalede bulunması, Yunan Temyiz Mahkemesince de teyid edildikten sonra...