YAZ DEMEK ORMAN YANGINI DEMEK

Abone Ol

Şu anda gerek Türkiye’de, gerekse Kıbrıs’ta, hatta bizi istemeyen komşumuz güney Kıbrıs’ta meydana gelen yangınlar, anlatılamayacak kadar üzüntü ve endişe vericidir. Özellikle Türkiye’de meydana gelen büyük orman yangınında hayatlarından olan o fedakar insanlara rahmetlerimizi diliyoruz.

Yazın her gelişinde haklı olarak insanları bir endişe sarar.

“İnşallah yangın çıkmaz. İnşallah ormanlarımız yanmaz” derler.

Türkiye’nin çeşitli yerlerinde çıkan yangınlardan binlerce insan etkilenmiş, evleri barkları yanmış ve hayatarı kararmıştır. Para herşey değildir. Lakin parayla yapılabilecek şeyler var, yapılamayacak şeyler.

Yanan evler mutlaka şu veya bu şekilde devletin de yardımları ile yapılır da, giden canlar geri gelmez.

Yangında yanan evler değildir sadece. İnsanları bütün hatıraları, gelin resimleri, çocukluk ve gençlik resimleri de beraber yanar kül olur. Ondan başka ormanlarda yaşayan diğer canlılar cayır cayır yanıp kül olurlar.

Türkiye’deki yangında içimi acıtan en önemli şey, on günlük evli olan ve hayatını yaşayamayan gencin dramıdır. O öldü gitti, ama ardında acılı eşini, anne babasını ve kardeşlerini bıraktı.

Ve hala Türkiye’deki yangınlar sürüyor. Tren katarı gibi biri biter, biri başlar.

Bereket versin ki, Türkiye harp sanayiindeki gelişmeleri gibi, yangın söndürmede de önemli gelişmeler göstermiştir. Mesela itfaiyenin ulaşamayacağı yerlere uçaklarla su püskürtülmesi, dronlarla takviye edilmesi önemli bir aşamadır.

Orman yangınlarının en büyük düşmanı, hoyratça ve acımasızca esen deli rüzgarlardır. Yangın bir taraftan söndürülmeye çalışılırken, öte taraftan savrulan rüzgar, yangını başka bölgelere sıçratıyor. Hani derler ya “Bu da geçecek” diye. Geçecek de delip de geçecek.

1990 yılında Girne’nin Beşparmak dağlarında batıdan başlayan yangın, o hain ve dengesiz rüzgarın etkisi ile, ta doğuya kadar yanıp kül olmuş ve orman diye bir şeyimiz kalmamıştı. Gerek Türkiye’de, gerekse Kıbrıs’ta meydana gelen orman yangınları sonrasında arta kalan kül yığını halindeki enkaz, gerçekten yürekler acısıdır.

Hani bir tiyatro eseri vardı...

“Ağaçlar Ayakta Ölür” diye bir eser. Bu eser esasında ironik anlamda kullanılmıştır. Lakin o ifade, gerçekten cuk diye yerine oturan bir ifadedir.

“Ağaçlar ayakta ölür.”

Bir ağacı yetirştirmek için ne kadar emek harcanır bir düşünün. Bir karış veya bir karıştan küçük fidanları ekmek ve onların büyümesini kollamak çok emek ister. Bir gün gelir, o mincik fideler, kocaman ağaç ve ormanlık olmuş. Tıpkı şu anda yemyeşil olan Girne dağları gibi.

Girne dağı dedim de Esentepe civarında meydana gelen yangını unuttum. Orada da oldukça geniş bir alanı yakıp kavuran bir yangın çıkmıştı. Bereket versin o yangın tez zamanda kontrol altına alındaı ve söndürüldü.

Yangını kimler çıkarır? Veya yangın neden çıkar?

Bir dönem Türkiye ormanlarını PKK’lılar yakarlar ve Türkiye’nin yeşilini yok ederlerdi. Şimdi silahlar bırakıldı ama ardında kötü anılar kaldı.

Bir de kebap yapmak veya piknik yapmak için ormanlık alana gidip ateş yakan insanlar vardır. İşin ciddiyetini kavrayamayan insanlar, tedbirsizlik nedeni ile ormanların yanmasına neden olurlar. O sorumsuz insanları da tespit edip adalete teslim etmek lazım.

Yani yangın deyip geçmeyin. Ciğerimiz yandı ve yanıyor. Allah hepimizi o afetlerden korusun.