Ucuz bira, pahalı süt “seküler” bir tercih miydi?
Nedir bu?
Hani; “Türkiye’de ne varsa, bizde de olacak”tı…
Bunca zamandır, ekonomi “seküler” ayarlarla mı idare ediliyordu demek…
Birileri, medyada sıkça şöyle bir başlık atıyordu:
“Bira, sütten daha ucuz…”
İşbaşına gelen yeni hükümetin, AKP ile özellikle “din kardeşliği” üzerinden köklü bağları bulunan yeni Maliye Bakanı, bunu hemen fark etti…
“O halde biranın fiyatını artıralım” dedi…
Sütün fiyatını indirmek, hayvancının anında traktörlerle başkent Lefkoşa’yı bastığı bir ülkede, çok da kolay değildi…
Ama “bira”nın fiyatını artırmak, hem zahmetsizdi, hem de “manevi” haz taşıyan bir “sevap” işlemek (الثواب) anlamına geliyordu…
Yeni Maliye Bakanı Sunat Atun, UBP’deki “Sahte Cuma namazcıları”ndan çok daha önceleri, AKP’nin derin sularında “abdest” almış biriydi…
Kariyerinde “Helal Zirvesi”nde bizi temsil etmişliği bile vardır…
Bu yüzden “bira”ya savaş açmasına, Ankara karşı çıkmazdı, tam tersine en üst “akil adamlar”dan bile takdir görecek bir adımdı bu…
Hemen işe koyuldu…
Viskinin, rakının, şarabın, biranın vergilerini 5-6 kat artırdı… Böylece içkiler, yüzde 40 ile 75 arasında zamlanmış oldu.
Arkasından tütün ve ürünlerine de okkalı “vergi”ler koydu…
Şimdi; içkilere konan bu “vergi”lerin “Fiyat İstikrar Fonu”nda toplanmasını ve sütün fiyatında 2 TL.’lik bir indirim yapılmasını bekleyeceğiz…
Yani; akşamcılar, meyhanede içtikleri her duble “rakı”nın, “süt” olarak çocuklarımıza geri döneceğini düşünerek, “fondip” yapacaklar…
Aslında muhalefetimiz ve işveren örgütleri bunun “ekonomik akıl”la bağdaşmadığını iddia ediyor…
Oysa biz bu “akılla” yıllardır idare ediliyoruz…
19. yüzyılın sonlarında, Baf dağlarında eşkıyalık yapan “Hasan Bulliler” köy basıp zenginden alıyor, fakire dağıtmıyor muydu?
Bunu yaptığı için de onu İngiliz’e direnen “milli kahraman” olarak yıllarca bağrımıza basmadık mı?
Daha yakın tarihlerde CTP; hükümette iken, gençlerin kumar oynadığı “bet ofis”lerini serbest bırakarak, onların “vergi”leri ile yine gençlerimize “spor tesisleri” kazandırmak gibi bir “politika” uygulamadı mıydı?
Demek ki; biradan süte, zenginden fakire, kumardan spora “kaynak” aktarmak bizim buralarda “akıl” işidir…
Muhalefetle, işadamları örgütleri “ekonomik akıl” arıyor siyasetçide… Oysa Maliye Bakanı; yapılanların “ideolojik alana çekildiğini” iddia ediyor…
Aslında “bakanımız” bu konuda neyi niçin yaptığını çok iyi biliyor… Hatta; bu “zam”ların Kıbrıs’ın güneyinden akın akın buraya gelerek alışveriş yapan Rumlar’ın elini ayağını buralardan keseceğini de biliyor…
Bu zamların en çok da “turizmi” ve “yiyecek içecek sektörü”nü etkileyeceğini de biliyor…
Ancak “sevap” işlemek, kararlarda “halal” ölçütünü kullanmak “ekonomik akıl”dan çok daha üstün bir “meziyet” değil mi?
Hepsinden daha da önemlisi; Ankara’dakilere biraz daha benzemek, biraz daha yakınlaşmak, onların “hayır dua”larını almak “inanmış” bir yerel politikacı için ödüllerin en büyüğü değil mi?
***
Dindar kişi içkiyi sevmez… Fanatik milliyetçi kişi; Rum’u, AB’yi, ABD’yi, hatta Türkler dışında kimseyi sevmez…
Ama şu “garip”liğe bakın ki, özellikle son bir yılda, Kıbrıs’ın kuzeyindeki “çarşı” Rum müşterilerin “Euro”ları sayesinde ayakta duruyor…
Benzinciler, marketler, kuaförler, lokantalar, berberler, eczacılar, Açık Pazar yerleri ve daha birçok esnaf, ekonominin dibe vurduğu bu günlerde, rahat nefes alabiliyorsa, siyasetçinin “fanatizmine” yenilmediği, onu dinlemediği içindir…
Yoksa; Ersin Tatar’a ve Sucuoğlu’na kalsa, Rumlar’a alışverişi yasaklar, barikatları da kapatırlardı…
Nitekim, buna birkaç kez yeltendiler, ama her iki taraftan “halkın” baskısı, bu “akıl almaz” tutkularını etkisiz kıldı…
Bu günlerde, Yeşil Hat üzerindeki geçiş noktalarında tam bir “işkence” yaşanıyor… Kuyruklar kilometrelerce uzuyor… Türk tarafına alışveriş yapmaya gelmek isteyen Rum müşteriler saatlerce araç kuyruğunda beklemek zorunda kalıyor. Rum tarafında çalışmaya giden ve akşama evine dönen işçilerimiz de bu işkenceden payını alıyor…
Dindar ve fanatik siyasetçi bu “ekonomik fayda”yı görmezlikten gelse de esnafımız, işyeri sahipleri ve genelde halkımız yaşananların farkında…
Bu yüzden, kapılardaki geçişleri kolaylaştırmak ve bunu erken bir zamanda, Rumların ilgisi, doruk düzeyde iken yapmak gerekiyor.
Lefkoşa’da, Baf ve Mağusa kapılarının geçişlere açılması konusunda Rum ve Türk belediye başkanları (Harmancı ile Yorgacis) yıllar önce mutabakata varmışlardı.
Geçtiğimiz günlerde, uzun bir aradan sonra ilk kez sivil toplum kuruluşları “Mağusa Kapısı”na yürüyerek “kapılar açılsın” eylemi yaptılar. Yine ilk kez, Rum çözüm yanlılarından kalabalık bir grup da, Rum kesiminden buraya yürüyerek barikatın güneyinde gösteri düzenledi.
Şimdi bize ivedilikle bir “akıl” lâzım…
Hurafelerle zedelenmemiş, peynir ekmekle yenmemiş, ideolojik değil, insani ve ekonomik bir akıl…