TAŞKENT’TEKİ VAHŞETİ UNUTAMAYIZ

Abone Ol

Mutlu Barış Harekatı’nın ikincisi başladığında güneydeki kardeşlerimizin duydukları ölüm korkusunu, insan empati yapınca ve kendini onların yerine koyunca daha bir ürperiyor insan.

Zaman zaman düşünmüşümdür. Keşte Türkiye bütün adaya el koysaydı. O zaman durum farklı olacaktı. Gerçi dünya kamuoyu veya uluslarlarası kuruluşlar “Bu yaptığınız yanlıştır” diyeceklerdi. Ama başka çare yoktu. Türkiye’nin yaptığı “Hakkımız olanı almalıyız” felsefesi ve anlayışına dayanan bir düşünce ve hareketti.

Harekattan sonra kapılar açılıp Rumlar kuzeye geçmeye başlayınca, 15 Temmuz darbesinde yaşadıkları dehşet dolu anları anlatırlarken, onlardan da bazıları “Keşke Türkiye bu adanın tümünü alsadı” demişlerdi.

Şimdi mutluyuz, huzurluyuz ve güvencedeyiz. Kıbrıs sorunu ortada dururken Rumlar bölünmüş ve yarım Kıbrıs’larıyla arkalarını BM kararlarına ve AB’ye dayayarak yollarına devam ettiler. Bu yol nereye kadar?

Unutmayınız! Her yolun bir sonu vardır. Elbet Rumların tuttukları yol da bir gün sonlanacaktır..

Harekatın üzerinden tam 51 koca yıl geçti. Ve güneyde kalan Taşkent köyü erkeklerinin tümü Rum fanatikler tarafından otobüslere bindirilerek köy dışında bir çukura götürülerek o çukurun içinde 83 Türkü ağır silahlarla tarayarak öldürmüşlerdi. Bu katliamdan tek kurtulan, Suat Hüseyin’dir.

Suat Hüseyin o olayı şöyle anlatmıştı anımsadığım kadarı ile:

“O gün hepimizi, bütün köyün erkeklerini otobüslere bindirerek köy dışında bir yere kötürmüşlerdi. Bizi öldürmek için yaptıkları plan, insanlık için kara bir lekedir. Bizi o çukura koyduklarında hepimizi ağır silahlarla taramışlardı. Her taraf kan ve beyin zerreleri ile doluyudu. Babamın başı üzerime devrilmişti. Allahtan o kurşunlar bana isabet etmemişti. O çukurdaki 82 cesetle bir zaman geçirdim. Katil Rumlar hepimizin ölmesi için beklediler ve oradan uzaklaştılar. Maksat hepimizin ölmesinden emin olmaları ve çukuru toprakla doldurmalarıydı. Vakit epeyce geçtikten sonra yavaş yavaş o cesetler arasında çıkarak karanlıklarda kayboldum ve İngiliz üslerinin yolunu tuttum. Üslerin yolunu bildiğim için oraya ulaşabildim. Bu vahşeti, bütün dünya televizyon ve gazetelerine anlattım. Bu resmen bir vahşetti.”

Suat’ın kuzeye geçtikten sonra da anlattıkları hala aklımdadır.

Yıllar sonra o cesetlerin yeri tespit edildi o şehitlerimizin kemikleri minicik sandukalara konarak devlet töreni ile şehitliğe defnedildiler.

Sıra sıra o minik tabutların görüntüsü dehşet verici ve acıklıydı.

Rumların eski Dışişleri Bakanı Markulli şöyle demişti o görüntü için.

“Biz Türklere çok acılar çektirdik. Bu kadar insanın canına kıydık. Onlara bir özür borcumuz var.”

Bu kadar insanın hayat bedeli bir ödülmüydü? Bir özür dilemekle acılarımız unutulmaz ve şehitlerimizin ruhları huzur bulmaz.

TMT’nin kuruluş gününden iki gün sonra, 1958 yılında İstanbul Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi Dr. Erol M. Ahmet, kısa bir süreliğine Kıbrıs’a gelmiş ve Omorfo’da, yani şimdiki adı ile Güzelyurt’ta ikamet eden annesine ilaç almak için Rum eczaneye gitmiş ve EOKA’cılar çapraz ateşle şehit etmişlerdi. Kapı gibi genç doktor toprağa girdi ama asla o ailenin acıları dinmedi. Şimdi onun devre arkadaşları profösördürler. Ne kadar acı bir durum...

Doktorun babası Ahmet efendinin de olayların başlaması ile Rumlar tarafından alınıp öldürülmüş ve cesedi de meçhul bir yere gömülmüştür. Onun ceseti veya kemikleri hala bulunamadı. Kısacası o aile mahvoldu gitti. Halbuki Omorfo’nun en zengin adamı olan Ahmet efendinin yanında onlarca Rum çalışır ve karın doyururlardı.

Ve daha filmlere konu olacak o kadar dramatik gerçek olaylar.

Yine Taşkentlilere dönelim. Taşkent köyünün dul kadınları ve çocukları Girne dağlarının güney yamaçlarındaki Kutsovendi köyüne yerleştirilmişti. Yani yeni ismi ile Taşkent.

2002’de kapılar açıldığında bütün Rumlar terkettikleri evlerini görmeye gitmişlerdi. Hekes gibi bir şehit eşi de ormana dönen kocaman asmayı kökünden kesmiş ve eve ferah gelmişti. O evin eski sahibi Rum gelip evi gördüğünde sormuştu o şehit eşine.

“O koca asmayı neden kestiniz?”

O şehit eşi de o Rum kadına şöyle bir yanıt vermiş.

“Siz bana kesilen asmanızın hesabını soruyorsunuz. Siz bana katlettiğiniz kocamı geri getirin, ben size bir değil bin asma ekeyim.”

Haksız mıydı o şehit eşi öyle söylemekte?

Şimdi siz söyleyin...

Şu rezil milletle yeni bir geleceği nasıl paylaşabiliriz?

Rumlar tarafından katledilen bütün şehitlerimizin ruhu şad