“Sayın Büyükelçi, bu arkadaşlarla bir konuşsan…”

Abone Ol

“Federe Devlet” dönemindeydik…

1981 seçimleri sonrasıydı… Türkiye’de Kenan Evren Cuntası işbaşındaydı… Kıbrıs İşleri’ne Vahit Güneri Paşa bakıyordu…

Sadece seçimlere değil, seçim sonrasında hükümet oluşumlarına da Ankara, ciddi biçimde karışıyordu…

Henüz 30 yaşına bile gelmemiştim…

Böylesi “müdahale”leri içine sindiremeyen, bu konuda bir savaşım verilmesi gerektiğine inanan birkaç arkadaş, bir araya geldik ve bir gazete çıkarmaya karar verdik…

Rahmetli yakın arkadaşım Serdar Saydam “Ortam” adını önermişti…

“Ortam” haftalık olarak yayımlanmaya ve büyük ses getirmeye başlamıştı…

Genel Yayın yönetmenliğini Erdal Süreç yürütüyordu.

İlk manşetimiz “KKTC demokrasisine müdahale sürüyor” biçimindeydi…

Ben ve bazı öğretmen arkadaşlarım, KTÖS Başkanı Arif Hasan Tahsin ile ters düşmüş ve çatışmalı, tartışmalı bir biçimde KTÖS yönetiminden kopmuştuk…

Arif H. Tahsin, bizi KTÖS yönetiminden “dışladıktan” sonra, kendi ekibini kurmuş ve “Bağımsız Kıbrıs Türk Devleti’nin ilanı” için bayrak açmıştı…

Bu konuda, TKP yönetimi ve Başkanı Alpay Durduran ile de ters düşmüştü…

SÖZ gazetesi, Arif H. Tahsin’in kontrolüne geçince, TKP’ye saldırmaya, hedef aldığı bazı vekilleri yıpratmaya yönelmişti…

Kavga; “kirli” bir biçimde ve kalitesiz içerikle sürüp gidiyordu…

Ortam; Ankara’nın, siyasetimize ve seçimlere karışmasına karşı etkili yayınlar yapıyor, o günlerde ortaya atılan UBP-TKP koalisyonuna “şüphe” ile bakıyordu…

Ortam’ın yayın hayatına başlamasından 5 ay önce yapılan 1981 seçimlerinde UBP; büyük bir “tokat” yemişti…

K.T. Federe Devleti Meclisi’nde 40 sandalyenin 30’una sahipken, bu sayı 18’e düşmüştü…

TKP; 13, CTP 6 ve Konuk-Kotak’ın partisi DHP 2 vekil çıkarınca, bir anda “Hükümet etme gücü” muhalefetin eline geçer gibi olmuştu…

“Geçer gibi” diyorum, çünkü bu “proje” hiçbir zaman hayata geçirilemedi…

Hatta, Ankara’nın “baskıları” Nejat Konuk üzerinde o kadar yoğunlaşmıştı ki, adam hem parti başkanlığından, hem de vekillikten istifa ederek, Boğaz’daki evine kapanmıştı.

Bizim; Ankara’nın “karışmacı” tutumundan şikâyetçi olduğumuz o gergin günlerde, meğer neler neler olmuş?

TKP eski vekili Hasan Özbaflı’nın geçen Mart ayında yayımlanan “Anılarla Vatansızların Zaferi” kitabından öğreniyorum ki, biz “müdahale”ye karşı savaş verirken, meğer “müdahale”nin dizaynını içimizden birileri yapıyordu…

Bu kitapta Hasan Özbaflı’nın anlattıklarından öğreniyorum ki; 2 Aralık 1981 günü Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Kemal Yavuz Paşa, kendisini telefonla arıyor ve “Seni ve Genel Sekreterinizi görmek istiyorum” diyor…

O günlerin öncesinde TKP’de bir “operasyon” yapılmış ve Genel Sekreterliğe Turgut Mustafa (Afşaroğlu) getirilmişti.

(KTÖS’ün bu “operasyon”da nasıl bir “rol” oynadığı Özbaflı’nın kitabında detayları ile anlatılıyor.)

Turgut Mustafa ile Hasan Özbaflı, Komutan’la makamında görüşüyorlar…

Neyi görüşüyorlar?

Nasıl bir hükümet kurulması gerektiğini…

Söz dönüp dolaşıp “UBP-TKP” koalisyonuna geliyor… Yavuz Paşa “UBP ile görüşün” diyor.

Ayrıca, Büyükelçi İnal Batu’yu yanlarında telefonla arıyor, Turgut ile Özbaflı’ya bir saat sonrasına randevu alıyor…

Büyükelçi, iki ziyaretçisine “Geniş tabanlı bir hükümet kurma yönündeki cesaretli kararınızı yürekten kutlarım” diyor.

Hep birlikte hükümet formülleri üzerinde detaya geçiyorlar…

İnal Batu; “Başbakanlık UBP’de olacak. Beş bakanlık alabilirsiniz. Dışişleri’nin size verilmesini Türkiye kabul etmez.” diyor.

Ve ekliyor:

“Uygun görürseniz, Vahit Güneri Paşa’ya durumu bildireceğim, o da gelip sizinle görüşecek…”

TKP’li iki yönetici bunu uygun görüyor ve Vahit Güneri Paşa 9 Aralık 1981 günü Kıbrıs’a geliyor…

Ancak UBP-TKP koalisyon görüşmelerinde bir sonuca varılamıyor ve Vahit Paşa da 14 gün sonra adadan ayrılıyor.

Sonrası malum… UBP, DHP ile ortaklık kuruyor ve yola devam ediliyor…

Bütün bu tarihsel gerçekleri Hasan Özbaflı’nın kitabından yararlanarak anlatmamın nedeni şu:

Bizler o günlerde “Aman Ankara müdahale ediyor” diye avazımızın çıktığı kadar bağırıyor, bunu kabul etmiyoruz ama öte yandan TKP’den iki yönetici Komutan’la, Büyükelçi ile “işi pişirmeye” çalışıyor…

Hatta onların makamlarında “pazarlıklar” yapılıyor…

Doğrusu; Hasan Özbaflı’nın kitabını okuduğum zaman, bu yeni bilgiler nedeniyle çok şaşırdım ve özellikle KTÖS’ün bu işlerin içinde yer almasını da yadırgadım…

Bizim KTÖS’teki “kavga”mızın içinde “Sendikanın parti işlerine karışmamaya” özen göstermesi de vardı. Demek ki, oralardan “tasfiye”miz Arif Hoca’nın işini kolaylaştırmıştı. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum…

Bir de şu: KTÖS “Bağımsızlık ilanı” konusunda da TKP içinde bunu destekleyenlerle işbirliği yapıyordu.

Tablo şuydu: Bir sendika, bir siyasal parti üzerinde “vesayet” kurmaya çalışıyor, Ankara’nın da bu parti üzerinde “vesayet”ine razı oluyordu…

Tarihimizde “Ankara’yı işimize karıştırmaya” yönelik daha başka örnekler de vardır…

Bu yüzden geçenlerde TC’nin buradaki Büyükelçi’sinin bazı UBP’li vekillerle Beyaz Ev’de yemek yemesi bu “vesayet” konusunda 1920’lerden beri bir arpa boyu yol kat etmediğimizi gösterir…

Ne yazık ki geçmişte de bugün de işimize “karışılmasını” pek seviyoruz doğrusu…

“Sayın Büyükelçi, bu arkadaşlarla bir konuş; bana yardımcı ol” denmediğine inanasım gelmiyor…