Sahte diploma meselesi adeta beşik gibi ülkeyi sallamıştı, son depremde salladığı gibi. Hiç beklenmedik ve “itibarlı” olarak nitelendirdiğimiz insanların bile adı sahte diploma olayına karıştı.
Bence sahte diploma meselesi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmenin bir parçası ve bedelidir.
Bu ülkede kırk dervişiz, birbirimizi bilmişiz. Kim ne yapar eder, kim kimin dostu düşmanı, kimin kazandığı paranın kaynağı, ihale yolsuzluklarının mimarı filan, ve dahaları tümden halkın gözünün önünde ve kulağındadır.
Hani derler ya...
Lefkoşa’da affedersiniz osursanız, sesi ve kokusu Karpaz’da duyulur diye, bütün olumsuluklar ve kabul edilmezler de ona benzer. Yani herkesin birbirinden haberi vardır.
Maalesef bazı insanlar kendilerini açıkgöz sanırlar ve sözde başarmak yerine beklenmedik kayıplara ve zararlara uğrarlar.
Mesela terfi ve kariyer sahibi insanların devlette terfi etmesinde veya atanmasında çok önemli yeri vardır diplomanın. “Elimde bir kağıt olsun da” diyerek yola çıkan ve bazı üniversitelerden diploma ayarlayan insanların geleceği ve onuru bir gün gelir ayaklar altına alınır. Haliyle öyle bir olay da insanları veya methaldar olanları itibarlaştırır.
Ülkede adı sahte diploma olaylarına karışan pek çok insan vardır. Hatta bu durumda olanlara savcılık dava okumuş ve konusu yargıdadır. Herkes o davaların sonunu bekler. En çok da seçmenler.
Böyle zamanları ve skandal niteliğindeki olayları bekler partiler. Adeta böyle skandalların üzerine şahin gibi çökerler. Ama muhalefeti olsun, ister iktidar olsun.
Bir nedenle bir üniversitenin kampüsüne gittiğinizde binlerce öğrenci görürsünüz. Hatta ağaçların altında ellerinde kitap ve ders notları ile çırpınıp dururlar. Niçin? Hayatta iyi bir kariyet elde etmek için. O çocuklar deli mi? Hayır deli değiller. Gerçekçi ve dürüst oldukları için çırpınırlar.
Üniversitelerin teknik bölümlerini düşünün... Mimarlık ve inşaat mühendisliği bölümünde okuyan bir öğrenci, mutlaka o diplomayı hak ederek üniversiteden mezun olmalıdır. Çünkü mesleği hiç hatayı kaldırmaz. Mutlaka işini dört dörtlük yapmalı. Bunu bir örnek olarak veriyorum.
Bir zamanlar bizim devreden İstanbul Teknik Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği okumak için giden bir arkadaşımız vardı. Yazları buluştuğumuzda bize anlatırdı.
“Arkadaşlar, siz öğreniminizi bitirdiniz ve hayata atıldınız, biz hala pinekliyoruz üniversite sıralarında. Sebebi de bizim bölümden bir hınzır profesör yüzünden. Mezuniyet projemde kolon çizgisini çekmemişim. Anlarsınız ya. İşte üniversite öyle bir şey. Adamın canı çıkar mezun olana kadar.”
Bu arkadaşımız bir ders yüzünden tam üç koca yıl kaybetti. Bu kayıp kendi eksikliği yüzünden meydana gelen bir kayıptır.
Bu olayla sahte diploma meselesini kıyasladığımda, “Oh gel keyfim gel. Bastır parayı, kap diplomayı” diyesim gelir, sahte diploma meselesinde adı karışanlara. “Hem neden inekleyecekmişim üniversite sıralarında? Kestirmeden kap işte diplomayı. Madem bu işin yolu yötemi vardır, neden bir sahte diploma da ben almayayım?”
Belki de daha nice sahte diplomalar vardır, gün yüzüne çıkmayan. Lakin güneş balçıkla sıvanmaz. Mutlaka her gerçek bir gün ortaya çıkar.
Sahte diploma meselesini en çok ülkede gündeme getiremn, gördüğüm kadar ile Kudret Özersay’dır. Cesur ve korkusuzca gerçekleri insanların yüzlerine haykırıyor. Bir de gazeteci dostum Reşat Akar bu ve bunun gibi konuları kamuoyunun gündemine getiriyor.
Rahmetli İnönü’nün ünlü bir lafı vardır.
“Bir ülkede namuslular, namussuzlar kadar cesur olmalıdırlar” sözü.
Ne kadar doğru bir söz.
Sahte diploma meselesi de ona benzer.
Bu konu daha da uzayacağa benzer. Davalar devam etmektedir.
Yani bir seçimi kaybetmenin bedeli oldu sahte diploma meselesi ve türlü dedikodular.
Son sözüm de her halde şöyle olur.
“Altında kalanın boynu kopsun.”