RUM-YUNAN İKİLİSİ ‘SÖZDE’ FEDERASYON ÇÖZÜMÜNÜ YENİDEN DİLLENDİRMEYE BAŞLARKEN
Bu gelişmelerin ardından Kıbrıs sorunu BM Güvenlik Konseyi’ne taşınır. O günde BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı ile Rumları 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımalarına itiraz etmesi ve de Adaya gönderilecek BM Barış Gücü’nün gönderilmesine yönelik olarak Rumların onayını istemesini kabullenemeyen Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş’a ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios Adaya giriş yasağı koyacaktı.
Bu gelişmelerin ardından BM Barış Gücü askerine rağmen Rum-Yunan ikilisinin silahlı saldırıları ada geneline yayılıyor ve Kıbrıs Türk Halkına karşı özellikle köylerde katliamlar gerçekleştiriliyordu. Nitekim, 15 Kasım 1967’de Yunan Cuntası desteğinde RMMO ve EOKA-B Geçitkale ve Boğaziçi köylerine silahlı saldırılara geçerken esas hedefleri; Anavatanımız Türkiye’nin mukavemetini ölçmek olduğu çok açık ve net olarak görülüyordu.. Geçitkale ve Boğaziçi köylerine girmeyi başaran Rum-Yunan askeri birlikleri , BM Barış Gücü askerlerinin gözleri önünde 28 Türk öldürülürken 80’lik Mehmet Emin Arap Rum askerleri tarafından vurularak ve de üzerine benzin dökülerek yakılıyordu.
Bu gelişmelere tepki gösteren Anavatanımız Türkiye’nin savaş uçaklarıyla gerçekleştirmiş olduğu askeri ihtar uçuşlarıyla birlikte ABD, İngiltere ve Kanada’nın devreye girmesi üzerine gerçekleşen görüşmelerin sonunda başta General Grivas olmak üzere Yunanistan’ın gizlice adaya soktuğu askerlerden 12 bini geri Yunanistan’a dönerken 4 Mart 1964’ten beri adaya giriş yasağı olan Rauf R. Denktaş’ın adaya giriş yasağı Anavatanımız Türkiye’nin girişimleriyle kalkıyordu. Bu gelişmelerin ardından 13 Nisan 1968’de Rauf R. Denktaş’ın Adaya dönmesi sonrası Kıbrıs sorunu ile ilgili görüşme süreci 3 Haziran 1968’de Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş ve ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides arasında 3 Haziran 1968’de Beyrut’ta başlamasının ardından bir hafta sonra görüşmelere Lefkoşa’da devam edilecekti.
Geriye dönüp bakacak olursak; iyi niyetli olmayan Rum liderliği bir taraftan görüşmeler devam ederken diğer yandan da çeşitli vesilelerle Meclislerinde Enosis kararları alıyorlardı.. Nitekim, 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarının ardından 19 Şubat 1964’te Garanti Antlaşmalarının iptalini isteyen Rum Temsilciler Meclisi 30 Temmuz 1964’te ve 26 Haziran 1967’de olmak üzere iki kez Enosis kararı almışlardır.
Hatta ilerleyen yıllarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Adada uzun yıllar Türk katliamı yaşanmasına yol açan, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını hedefleyen Enosis’in Rum okullarında okutulması ve kutlanması yönünde 10 Şubat 2017’de Rum Temsilciler Meclisi’nde ELAM, DİKO, EDEK , Vatandaşlar İttifakı Dayanışma Hareketi ve Çevrecilerin oyu ile karar almışlardır. O günde Komünist AKEL Partisi ret oyu vermesine karşın geriye dönüp bakacak olursak yıllar önce AKEL 15 Ocak 1950’de Rum Ortodoks Kilisesinin düzenlediği Enosis Plebisitine destek vermişti. Yine AKEL,1966’da 11. Olağan Genel Kurulunda Enosis kararı alması yanında 1964’te ve 1967’de Rum Meclisinde alınan Enosis kararlarına tam destek verdiği çok iyi bilinmektedir.
Gerçek şu ki sağcısı ile solcusu ile Rumlar dünden bugüne aldıkları Enosis kararlarından geri adım atmadılar ve de atmayacaklardır. Rumların esas hedefleri olası bir siyasi çözümle birlikte Megali-İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’e giden yolu açmaktır. Bunu hiç unutmayalım!..
Toplumlararası görüşmelerin 20 Eylül 1971’de başarısızlıkla sona ermesinin ardından BM’nin girişimleriyle 8 Haziran 1972’de yeniden başlayan görüşme süreci aralıklarla 2 Nisan 1974’e kadar devam etmiştir. Glafkos Klerides’in, Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’in “Kıbrıs için en iyi çözüm yolu Federasyondur” yönündeki demecini eleştirerek, görüşmelerden çekilmesiyle toplam 6 yıl süren görüşmeler hiçbir sonuç alınamadan sona erecekti.
15 Temmuz 1974’te Yunanlı subayların komutasında harekete geçen Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) ve EOKA-B’nin Makarios’a karşı geçekleştirmiş oldukları darbenin esas amacı Enosis’i bir an önce gerçekleştirmekti. Nitekim bu saldırılardan sağ kurtulmayı başaran ve önce Baf’a giden ve sonra da İngiliz üslerine sığınan ve de İngilizler vasıtasıyla adadan çıkmasının sağlanmasının ardından Malta ve Londra üzerinden ABD’ye giden Makarios BM Güvenlik Konseyi’nde yapmış olduğu konuşmada: “Ülkem Yunan Cuntasının işgali altındadır, müdahale ediniz” demişti..
O günde Makarios’un yerine getiren ve Türk kasabı olarak da bilinen Nikos Sampson ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına getirilmesinin ardından EOKA-B yanlılarından oluşan bir hükümet kurulurken bu gelişmelere anavatanımız Türkiye’nin sessiz kalması mümkün değildi. Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yrd. Necmeddin Erbakan’ın girişimleriyle TBMM’nin aldığı kararının ardından düzenlenen 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu, Kıbrıs’a barış ve huzur geldi. Yıllarca devam eden Federasyon görüşmelerinden olumlu bir sonuca varılamamasının ardından 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edilmesine karşın Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde Rumlarla adil ve kalıcı bir siyasi çözüm için yeniden başlatılan görüşme süreci uzun yıllar devam edecek ancak Rumların Enosis’e giden yolu açık bırakmak istemeleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanacaktı. Kasım 2016’da gerçekleşen Mont Pelerin Zirvesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından 1 Aralık 2016 akşamı Lefkoşa’da BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide’nin düzenlediği yemekte taraflar 9-11 Ocak 2017 tarihleri arasında yapılacak Cenevre görüşmelerinin sonunda karşılıklı olarak ‘harita’ verilmesi konusunda varılan uzlaşı sonunda KKTC Cumhurbaşkanı sayın Akıncı KKTC Meclisinin dahi bilgisi dışında harita vermişti.
Neticede 28.07.2017’de Crans Montana’da başlayan 5’li Kıbrıs Konferansını Rum-Yunan ikilisi heyetlerinin Garanti Antlaşmaları iptal edilmeli, Türk askeri adadan gitmeli yönündeki ısrarlarının kabul edilmemesi üzerine 7 Temmuz 2017’de sabahın çok erken saatlerinde 03.30’da oteli terk etmelerinin ardından görüşme sürecinin başarısızlıkla sonuçlandığını BM Genel Sekreteri Guterres’in açıklamasının ardından düzenlediği basın toplantısında KKTC Cumhurbaşkanı sayın Akıncı: “Bu Bizim Neslin Son Denemesiydi” diyecekti!.
Yine o günde T.C Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu: “Sıfır asker, sıfır garanti, adil ve kalıcı bir çözüm için mümkün değildir. Türk tarafı müzakere masasında her zaman üzerine düşeni yapmıştır. Bu sonuç BM iyi niyet misyonu parametreleri çerçevesinde bir çözümün imkansızlığını ortaya koymuştur. Artık bunda ısrar etmenin anlamı yoktur” demişti.
Sonuç olarak; Kıbrıs’ta adil ve kalıcı siyasi çözümü hedefleyen Kıbrıs Türk halkıdır, Anavatanımız Türkiye’dir. Rum liderliğinin hedefi, öncelikle Garanti Antlaşmalarının iptal edileceği , Türk askerinin gideceği, tek devlet, tek egemenlik, tek uluslararası temsiliyetin olacağı, Kıbrıs Türk halkının ‘azınlık’ hakları ile Rum’a yama olacağı, iki bölgeliliğin ortadan kalkacağı, anavatanımız Türkiye’den gelen kardeşlerimizin geri gönderileceği, 100 bin Rum’un malına ve mülküne geri döneceği bir siyasi çözümdür. Rum’un bu hedeflerini Kıbrıs Türk halkının kabul etmesi asla mümkün değildir.
18 Ekim 2020 tarihinde sayın Ersin Tatar’ın KKTC Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından 27-29 Nisan 2021 tarihleri arasında gerçekleşen 5+BM gayrı resmi Cenevre Konferansı; 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları sonrası geçen 58 yıllık bir sürenin ardından “Tarihi bir dönüm noktası olmuştur. Kim ne derse desin o günde KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar, Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde KKTC’nin yaşatılması ve tanınması gerektiğini dile getirerek “Egemen Eşitliğe Dayalı İki Devletli” çözüm modelini kayda geçirmiştir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..