Photoshop’lu Posterler… Erhürman’a hoyratça saldırı…

Abone Ol

Öyle anlaşılıyor ki; önümüzdeki Ekim ayında yer alacak “Cumhurbaşkanlığı” seçimleri çok “çetin” geçecek…

“Çetin” derken; çok “çekişmeli” bir “demokrasi sınavı”nı kasdetmiyorum…

Tam tersine; bu seçimlerin de, 2020 Ekim ayında olduğu gibi “şaibe” ve “müdahale” potansiyeli taşıdığına dikkat çekmek istiyorum.

Daha şimdiden, doğru dürüst bir seçim yapamayacağımıza, yaptığımızın da “meşru”luğunun “tartışmalı” olacağına ilişkin işaretler bir bir ortaya çıkmaya başladı.

Hepimiz biliyoruz ki, son 5 yıldır Ersin Tatar, “tartışmalı” bir görev süresi geçirdi…

Oturduğu “makamdaki” icraatlarını yok sayan, “liderliğini” kabullenmeyen, onunla aynı karede yer almayı bile “zül” sayanlar oldu.

Öte yandan, toplumun bir kesimi; 2020 Ekimi’nde sanki hiçbir şey olmamış gibi, Bay Tatar’ı kabullendi.

Özellikle sağ kesimler; hem Tatar’ın, hem de Başbakan’ın Ankara tarafından apaçık biçimde “makam”a oturtulmasını içine sindirebildi, kolaylıkla benimsedi…

Medyada ve siyasette “kanıksama” kültürü yerleşti, ciddi anlamda bir tepki ya da karşı koyuş yaşanmadı…

Kıbrıslı Türk toplumu, başka öncelikleri içinde boğulurken, “demokratik” hassasiyet konusunda bir “dik duruş” sergilemedi…

Bazılarımız “atanmış” ya da “seçilmemiş" desek de, makamlarda oturanlar ile onların yardakçıları tınmadı…

Ve tam beş yılda, toplumsal bağlamda büyük bir “kayıp” yaşadık…

Dünyadaki “görünürlüğümüz” başka başka kriterlerle, adımıza yapışan yeni etiketlerle derin yaralar aldı.

Bırakınız; en tepedeki siyasetçinin “dürüst” bir seçimle işbaşına gelmemesini…

Artık bütün dünya; buradaki toplumun başında “seçilmemiş” birinin “tayinle” o koltukta oturduğunu biliyor…

Artık bütün dünya; o koltukta oturan kişinin, Ankara’nın “aparatı” olduğunu da biliyor…

Artık bütün dünya; Ankara’nın değiştirdiği “paradigma”yı ve yeni siyasetin “ayrılıkçı”lık üzerine oturduğunu biliyor…

Artık tüm dünya; BM parametrelerinin terk edildiğini, Rum tarafı ile “ortak zemin” bulunmadığını biliyor…

Artık tüm dünya; Kıbrıs’ın kuzeyinin “demografik” yapısının değiştiğini biliyor…

Artık tüm dünya; bu coğrafyanın Ankara’nın “arka bahçesi” olduğunu görüyor…

Tüm bunları; Ankara’nın “tayin” ve “tercih” ettiği yerel siyasetçiler eliyle başardığını da biliyor…

Buradaki “siyaset” artık; eski “saygıyla” eski “özenle” bile yapılamıyor…

Örneğin; Kıbrıslı Türklerin gelmiş geçmiş hiçbir “siyasetçisi” Türkiye’de özdeşleştiği bir “siyasetçi” ile fotoğrafını yan yana koyarak “Aynı yoldayız” diye ülkenin her tarafına Photoshop’lu posterler asmadı…

Bunu aklına bile getirmedi…

Çünkü; o küçücük yerel siyasetin bile bir “adabı” vardı…

“Türkiye’deki tüm siyasal partilerle eşit mesafede durmak” gibi bir hassasiyet vardı.

TC’de yıllarca siyasal partiler; özellikle 1974’ten sonra, Kıbrıs’ın kuzeyinde bir “uydu devletçiğe” hükmeden bir “iktidar” olarak anılmak istemediler…

Tabii ki, bizim seçimlerimize yapılan; askeri olsun, derin devlet kaynaklı olsun çeşitli “müdahale”ler hiç eksik olmadı…

Seçilmiş son Cumhurbaşkanı olan Mustafa Akıncı, “Facebook”ta yakın tarihimizdeki tüm “siyasal müdahale”leri bircik bircik anlatıyor…

Buradaki bir “siyasetçinin” Ankara’daki bir partinin Başkanı ile “Ay ve Yıldız” propagandası yapması, bize göre yakındaki “Cumhurbaşkanlığı” seçimlerinin erkenden torpillenmesidir.

Bu yanlış yol, gelecek Ekim ayına kadar “hoyratça” bir seçim kampanyası yaşayacağımızı, Bay Tatar’ın anayasal anlamda tüm toplumu kucaklayan bir “siyaset” izlemeyeceği, hatta Türkiye’de bile AKP’nin yanında “taraf” olduğunu gösteriyor.

Kıbrıslı Türkler, Türkiye’de bir “parti” ile bu derecede aşna fişna olan bir “siyasetçi” modeliyle ilk kez karşılaşacaklar ve eminim bu “görüntü”yü hazmetmeyeceklerdir.

Önümüzdeki üç aylık dönemin gergin ve ötekileştirici niteliğine bir örnek daha yaşadık geçtiğimiz günlerde…

Ülkenin enerji tekelini elinde tutan bir yabancı şirketin gazetesi, Rum tarafındaki “yangın”ı vesile ederek ülkenin ana muhalefet başkanına saldırdı.

Hem de “başyazı”yla…

Bize; Kıbrıs gazetesinin ilk günlerini anımsattı…

O zaman da bu gazete CTP lideri özker Özgür’e saldırmakla yayına başlamıştı…

Kontrgerilla taktikleriyle adeta bir linç kampanyası örgütlemişti…

Şimdi de Tatar’ın Rum tarafındaki yangın için “içi boş” ve kötü niyetli önerisine sarılarak seçim propagandası startını verdi.

Katı bir milliyetçilik söylemiyle, CTP Başkanı Tufan Erhürman’ın Limasol’a yaptığı insancıl ziyareti yerden yere vurdu, söylemediğini bırakmadı…

Neymiş?

Halkın onurunu ve kurumsal duruşunu zayıflatmış Erhürman…

“Karşı tarafın şovuna figüran” olmuş…

Kimle yan yana durduğunu bilerek atılmış bir adımmış bu ziyaret…

İç kamuoyuna karşı yapılmış bir seçim manevrasıymış…

Bu ada üzerindeki eşitlik talebimizin altını oymakmış…

KKTC’nin Cumhurbaşkanlığına aday olan bir kişinin, halkımızın yardımını reddedenlerin ayağına gitmesi kabul edilemezmiş…

Yani; Erhürman’ı “Rumcu” diye ilan etti Kıbrıs gazetesi… Basit bir insani ziyarete bu biçimde “hırçınca” ve “hoyratça” karşı çıkan, nefret söylemiyle adeta Erhürman’a savaş açan bu gazeteye, belli ki seçimlerde büyük bir “misyon” yüklendi.

Önümüzde günler gerçekten “çetin” geçecek…