Nerede kalmıştık!

Abone Ol

Neredeyse asırlar kadar uzun beraberliğimiz olan Halkın Sesi gazetesindeki makalelerime dinlenmek adına bir süre ara verdim.

Kapanan Birlik gazetesi de dahil, köşe yazılarım hariç, aralıklarla yaklaşık on beş yıl başında yönetici olarak bulunduğum Güneş Gazetesi ile yollarımızı ayırdıktan sonra böyle bir molayı vermek ihtiyacını hissettim.

Yeni dönemde haftanın belli günlerinde hem Diyalog Gazetesinde hem de Halkın Sesi gazetesinde sizlerle birlikte olmaya çalışacağım.

Bu vesile ile kadim dostlarım, kardeşlerim Mehmet Küçük ve Reşat Akar beylere bana bu olanağı verdikleri için teşekkürlerimi  belirtmek isterim.

Siyasi organlarla ilintisi olan yayın kuruluşlarında yönetici olmak zor zanaattır.

Kimseleri memnun edemezsin. Denge unsuru olan bir yapıya sahip değilseniz yandınız demektir.

Objektif habercilikten uzak bir konumda durmak mecburiyetindesiniz.

Yanlışı savunmasanız bile yanlışlar karşısında susmak durumundasınız.

Hele siyasetçiler!

Siyasiler tıpkı sanatçılar gibi hep ön sayfalarda boy göstermek ister.

Birini koyarsınız, diğeri alınganlık gösterir, olağan karşılamak lazım, bu haberin punto büyüklüklerinde bile geçerli bir rekabettir.

Böylesi yol ayırımlarını olağan görmek lazım. Her ney ise, yüzünü karartanların aksine bu badireyi de yüzümüzün akıyla atlattık.

Önümüze bakmak lazım!

Fırıncılar gibi sıcağa alışmış bir konuma getirildik. Normal şartlarda yaşamı sürdürmek o denli zorlaştı ki ateşten gömlek giymek zorunda kaldık.

Bağırdık, çağırdık, hopladık, zıpladık ama bir arpa boyu kadar lık bile yol alamadık.

 Dövizin fırladığı, tavan yaptığı günlerde etiketlerdeki oynamalar, dövizin aşağılara inmesine rağmen yerinde kalması acaba bizi yönetenlerin basiretsizliği olabilir mi?

Vurguncuların insafına terk edilmiş durumdaki bu halkın artık ses çıkarmaz, tepki vermez, uyur gezer hallerine bir yorum getirilebilinir mi?

Muhalefet, göstermelik ve çocuksu protestolarla hangi sonuca ulaşabileceğini umuyor. Vatandaşa umut verecek adımları atabiliyor mu?

Yoksa hedefe ulaşmanın yolu siyasi rakiplerin zafiyetlerini bekler olmak mı?

Ya vicdani ret için sokağa dökülenlerin, toplumu ret etmelerine ne dersiniz?

Başta vatandaş olmak üzere temsil ettiğiniz kitlelerin getirilmiş olduğu açlık sınırına tepkisiz kalmak bunları ret etmek anlamını taşımıyor mu?

Yoksa iktidardaki yandaşların konumuna zarar vermemek adına sararmak en uygun yol mu?