Tam da KKTC’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde Rum tarafına İsrail’in füze rampaları getirildi…
Ondan önce ABD ve Fransız hava gücü güney Kıbrıs’a konuşlandı…
Ondan önce ABD özel kuvvetleriyle RMMO ortak tatbikatlar yaptı…
Ondan önce İsrail özel kuvvetleriyle RMMO Trodos’un farklı yerlerinde tatbikatlar yaptı…
Sayın muhalefetimizden bir kişi olsun çıkıp da “nedir be refik yediğiniz haltlar, bir taraftan barış dersiniz, anlaşma dersiniz, federasyon (zoraki evlilik) dersiniz, diğer taraftan 74’de TSK’dan yediğiniz tokatla yarım bıraktığınız işinizi tamamlamak için habure silahlanırsınız, papazlarınız ve askerleriniz de avazları çıktığı kadar Kıbrıs’tan bütün Türkleri kovma çağrıları yapıyor, biz sizinle nasıl barış yapacağız?” diye sormuyor, aksine, yırtına yırtına ille de federasyon, yani zoraki evliliği bir kez daha deneyelim diyor!!!
Önceki federasyonun neden yıkıldığına dair, yıkımın ve adada yaşanan katliamların esas sorumlusunun kim olduğuna dair tek kelime etmiyor!!!
Anavatan’da işi gücü entrikalarla muhalefeti hırpalamak olan, Türkiye’nin kimyasını bozmak, milli birliğini ve kimliğini darmadağın etmek için elinden gelen yapan sayın AKP iktidarımız da Rumların hamlelerine karşı sadece “izliyoruz, kınıyoruz, KKTC’yi tanıyın” gibisinden altını dolduramadığı palavralar atıyor…
Yine sayın çakma solcu muhalefetimiz yırtına yırtına Filistin’in bağımsızlığını savunuyor (aslında çoktan bağımsız olup, devlet de oldular ve BM’de gözlemci statüsünde yerleri de var), ama sıra Kıbrıs’a, kendisine geldiğinde, bağımsız devlet istemiyor, kıçından diğer tarafa yamalanmış bir devlet istiyor…
Niye birbirinden bağımsız, komşuluk ilişkileri gelişmiş iki devleti istemiyorlar diye sorduğumuzda ise, verecek cevapları yok!!!
Aslında hem bizim çakma muhalefetin hem de Rum tarafının öncelikli hedefi barış filan değildir, barış zaten TSK sayesinde vardır, elli yıldır kimse kimsenin gırtlağını sıkmıyor, buna rağmen öncelikli hedef TSK’yı adadan çıkarmaktır, başka da bir şey değil…
Bizim çakma sol muhalefet, kısmen haklı olarak, adada AKP varlığını, yani siyasal islamın temsilcilerini de istemiyor, çünkü AKP demek, başta Amerika olmak üzere, Rum-Yunan-Ermeni lobisinin destekçisi batı emperyalizminin doğu Akdeniz bölgesindeki taşeronu, aparatı siyasal islamın ta kendisi demektir ve siyasal İslam laik ve Atatürkçü Kıbrıs Türkü için de olabilecek en büyük tehdit ve tehlike demektir…
Siyasal İslam doğrudan doğruya RYE lobisinin aparatıdır, kuklasıdır, taşeronudur.
Bu yüzdendir ki Yunanistan Türkiye’nin burnunun dibindeki Ege adalarına kadar asker çıkarma cüretini gösterdi ve AKP tayfası gıkını bile çıkarmadı…
Bu yüzdendir ki Rum tarafı son yıllarda, özellikle de 2016’dan sonra, delice bir silahlanmaya girişti ve AKP gıkını bile çıkarmadı…
Ve tarihte ilk defa, son 75 yıldır kanlı bıçaklı olan Rum-Yunan-Ermeni lobisi ve Yahudi lobisi işbirliği yapıyor, o da Türkiye’ye, daha doğrusu AKP’ye karşı, ve bu işbirliğini Kıbrıs’ta yoğunlaştırıyorlar…
AKP, Suriye bataklığını kafasına giydi, ülkenin içine milyonlarca ne idüğü belirsizin doluşmasına, ülkenin milli-manevi-ekonomik-siyasi değerlerinin çökmesine neden oldu, yetmedi, PKK’nın Suriye’de, Türkiye’nin dibinde özerk bir devlet kurmasına seyirci kaldı, yetmedi, giderek güçlenen muhalefet karşısında koltuğu kurtarmak için Amerika’daki RYE lobisinin icadı olan, 40 binden fazla askerin, 10 binden fazla vatandaşın katili olan PKK ile “terörsüz Türkiye” palavrası adı altında işbirliğine girişti, elebaşını kurucu lider ilan etti, muhatap aldı, yetmedi, ezelden beridir Türk ve Türkiye düşmanı olup, PKK ile işbirliği yapan Filistin-Hamas çapulcularının derdine düştü, koruyucu hamiliği rolüne kalkıştı, bütün bu süreçleri kafasına giydiğiyle kaldı, ama bu arada RYE-Yahudi lobisi Kıbrıs’ın güneyini tamamen ele geçirdi, bundan cesaret alan papazlar Türkleri adadan kovma naralarını yeniden atmaya başladı, askerleri ise, sanki boyunlarına zincir vurulmuşmuş gibi, “ya özgürlük ya ölüm” naraları atmaya, savaş tamtamları çalmaya başladı…
RYE - Yahudi lobisinin desteğindeki Hristodulis çıktı BM’de tek ayak üstünde ağzına geleni saydırdı, bir ton desteksiz yalan attı, bir Allah kulu da çıkıp yalanlarını suratına vurmadı…
Vurmadı, hatta vuramadı, çünkü bizi temsil edenlerin paçalarından liyakatsizlik ve cehalet akıyor, tarihsel süreçten bihaberler, tarih cahilidirler, uluslar arası siyasetin “u”sundan bile haberleri yoktur, tarihi da en çakmasından film senaryosu sanıyorlar!!!
Türkiye ve KKTC şu anda yalnızdır, yapayalnızdır, etrafımız da tamamen düşman ile çevrilmiştir…
Özellikle Türkiye’yi bölme, parçalama, Türk milletinin kimyasını bozma senaryoları AKP-MHP ikilisi sayesinde adım adım gerçekleşmektedir.
Memleket öyle bir hale gelmiştir ki, etnik kimlik açısından artık sadece “ben Türküm, Türk vatandaşım” demek bile suç sayılabilmektedir, Anayasa’nın bile bu konudaki kimyası değiştirilmek istenmektedir…
Türkiye’yi Sevr şartlarına göre bölüp parçalama senaryosunun bir parçası da, eşzamanlı olarak Kıbrıs’ı tamamen Türkiye’den koparmak ve Türkiye’yi güneyden de kuşatmaktır…
Eğer bunu da başarırlarsa, ki AKP-MHP ikilisi ve bizim zoraki evlilik sevdalısı çakma muhalefet sayesinde başarabilirler, Türkiye açısından kıskaç kapanmış olacaktır; doğuda RYE lobisinin sarsılmaz ortağı İran, batıda sınırsız Amerikan desteği alarak Türkiye’nin burnunun dibine kadar asker çıkaran Yunanistan, güneyde Amerikan-Fransız-İsrail ortaklığında bir askeri üsse dönüşmüş Kıbrıs ve artık tamamen Amerikan güdümüne girmiş Suriye ile Türkiye tamamen kıskaca alınacaktır.
Aslında şu anda tamamen alınmış durumdadır, yukarda anlattığım manzara gerçekleşmiş durumdadır, sadece son bir adım kalmıştır, o da Kıbrıs’ta istedikleri statünün yasallaşmasıdır…
Eğer seçimleri bizim çakma muhalefet tayfası kazanacak olursa, iş kolaylaşacaktır, federasyon veya adı farklı olsa da RYE lobisinin emellerine hizmet edecek bir çözüm yolu zorlanacak, birincil şart olarak da TSK’nın adadan gitmesi istenecektir…
E, RYE lobisinin icadı olan PKK ile işbirliğine gire, TSK’yı kumpaslarla çökerten, Türkiye’nin burnunun dibindeki Ege adalarının Yunan askerleriyle dolmasına gık demeyen, güney Kıbrıs’ta oluşan Amerikan-Fransız-İsrail askeri gücüne gık demeyen, diyemeyen, Suriye’de, burnunun dibinde bir PKK devleti kurulmasına seyirci kalan, Şam’a tarihin gördüğü en vahşi cihatçı çapulcuların yerleşmesine yeşil ışık yapan AKP iktidarı mı buna dur diyecek!!!...Yoksa, bizim çakma muhalefet mi buna dur diyecek!!!... Yoksa, Türkiye’de bir oraya bir buraya yalpalayan, AKP’nin maskarası durumuna düşen muhalefet mi dur diyecek!!!...
İşimiz bunlara kaldıysa, yarın bunlar ne yapar eder, koltuk ve çıkar uğruna, tıpkı PKK ve HTŞ çapulcularını koruyup kolladıkları, yücelttikleri gibi, EOKA’yı da allar pullar, Grivas’ı da kurucu lider ilan eder, katledilen Kıbrıslı Türkleri de bir çırpıda siler!!!
Bütün bu süreç ve manzara karşısında, şu anda en yumuşak karın ve kırılgan bağlantı noktası Kıbrıs Türkünün yapacağı seçim son derece, hatta hayati anlamda önemlidir...
Kıbrıs Türkünün yapacağı seçimle ya kuşatma zincirinin son baklası da yerine çakılacak, tamamen bir çıkmaz sokağa hapsedileceğiz, ya da kuşatma zincirinin ucu açık kalacak, geleceğe dair bir umut hala var olacaktır…
Yine de, her ihtimale karşı, şu anda özellikle güvenlik açısından yapılması gereken öncelikli birkaç şey vardır; birincisi, Rum tarafının son yıllarda attığı dehşetli silahlanma adımlarına ve silah altında tuttuğu, milislerle birlikte yaklaşık 90 bin kişiye ulaşan ordusuna karşılık TSK’nın kuzeydeki teknolojik ve operasyonel varlığını güçlendirmektir, özellikle de alay formatında olan özel kuvvet/komando varlığını en az tugay seviyesine çıkarmaktır, karşı tarafın duygusallıkla yapacağı bir deliliğe karşı caydırıcılığı artırmaktır…
İkincisi, GKK’nın da gerek personel, gerek teknik ve operasyonel altyapısı kalıcı şekilde geliştirilmelidir.
Üçüncüsü, yıllardan beridir polisin beklediği teknik takip yasaları bir an önce geçirilmeli, polisin organize suça karşı, özellikle de provokatif amaçlı olası terör suçlarına karşı eli güçlendirilmelidir, ülkeye giriş-çıkışlar çok sıkı denetim altına alınmalıdır, ne idüğü belirsizlere “turist” vizesiyle giriş uygulamasına da son verilmelidir.
Lafı güvenlikten açmışken, bizim Türk tarafında oluşan dehşetli bir yanılgıya da değinmeden geçemeyeceğim.
Bizim yarım akıllı siyasilerimizin bazıları ve bilgi noksanı halkın büyük bir çoğunluğu sanıyor ki Türkiye bir NATO üyesi olduğu için Türkiye’yi fazla hırpalayamazlar, Türkiye Yunanistan veya başka bir devletle savaşa tutuşursa, NATO’nun şu ünlü beşinci maddesi devreye girer; “NATO üyesi bir devlete yapılan silahlı saldırı, tüm üyelere yapılmış bir saldırı olarak kabul edilir. Saldırıya uğrayan ülkeye yardım etmek amacıyla, diğer tüm üyeler bireysel veya ortak olarak, gerektiğinde silahlı kuvvetler dahil olmak üzere her türlü eylemi gerçekleştirmekle yükümlüdür.”
Bu madde, sadece Türkiye kendi topraklarında NATO üyesi olmayan bir ülke tarafından saldırıya uğrarsa devreye girer, o da NATO üyelerinin ortak kararıyla devreye girer, yani diyeceğim o ki, Türkiye söz konusu olduğunda, bu madde asla devreye filan girmez!!!
RYE lobisi tarafından PKK niye yaratıldı sanıyorsunuz!
PKK’nın esas yaratılma sebebi, sadece etnik bölücülük değil, NATO müdahil olmadan, yüz yıldır Türkiye’nin varlığını hazmedemeyen, Kurtuluş Savaşı’nda yediği dehşetli dayağı unutamayan RYE lobisinin hedefleri doğrultusunda Türkiye ile sürekli silahlı bir kavgaya girişecek maşa, taşeron bir düşman yaratmaktı…
Bunu hala anlayamayan varsa, aklını sorgulasın!
Onun içindir ki bir taraftan PKK’yı terör örgütü ilan ettiler, diğer taraftan da hemen tüm NATO ülkeleri PKK’ya her türlü desteği verdi, en başta da Amerika ve İngiltere…
Onun içindir ki son 9 yılda, Türkiye tarafından hiçbir tehdide maruz kalmamasına rağmen, üstelik de AKP iktidarı izlediği siyasetle bunların değirmenine su taşımasına rağmen, Rum tarafı iyice azıtmış, delice silahlanıyor ve uluslar arası yasaları çatır çatır çiğneyerek, Rum tarafında Amerika-Fransa-İsrail askeri konuşlanmasına izin veriyor…
AKP iktidarının zafiyetlerinden cesaret alarak azıtan, ama azıtacağım diyerekten poposunu kiraya veren Rum tarafı aslında neye bulaştığının halen farkında değildir, büyük oyunda küçük balık rolü oynamanın, el şeyiyle Türklere ve Türkiye’ye karşı hovardalığa kalkışmanın, düşmanlık taslamanın, ömrünü doldurmasına rağmen koltuğu bırakmamak için kıvranan AKP iktidarının içine düştüğü durumun ve zafiyetlerinin kendisine gerçekten fayda sağlayacağını sanmaktadır.
Sadece şunu düşünse, bu tavrından vaz geçecektir; Türkiye olası bir bölgesel çatışma durumunda en az on milyon seferi asker çıkarır ve dünyanın en tecrübeli birkaç kara ordusundan birine sahiptir, olası bir çatışmada rakibinin veya rakiplerinin şansı yoktur, tüm savaşların sonuçlarını hava veya deniz değil, kara gücü belirler.
Durum buyken, güneyde hem Hristodulis sırf kendi koltuğunu korumak ve kollamak adına Rum tarafını tehlikeye atmaktadır, hem de kuzeyde bizim akıl tutulmasına uğramış çakma muhalefet bunların değirmenine su taşımakla meşguldür…
Bir kez daha yoğun yıkımlardan ve ateş çemberinden geçen doğu Akdeniz coğrafyasına baktığımızda, artık iyice farkına varılması gereken tek bir gerçek vardır; AKP iktidarı da geçicidir, gidicidir, ama Türkiye, Türk ulusu ve Kıbrıs Türk varlığı kalıcıdır, bu kalıcılığın da tek bir yolu vardır; her şeye rağmen iki taraf da birbirine sıkı sıkıya tutunmalıdır, aksi takdirde on sene içinde özellikle RYE lobisinin çıkarları doğrultusunda Sevr gerçekleşir, Türkiye parçalanır, Kıbrıs Türkü da arada aparat niyetine hap gibi yutulur.
Bunu anlamak için sadece yanıbaşımızda askeri gücünü konuşlandıranlara bir bakın, tarihin en büyük katliamlarını yapan veya yapılmasına neden olan üç devlet şu anda Rum tarafında askeri gücünü konuşlandırmıştır;
Fransa; sadece bir günde, 8 Mayıs 1945 tarihinde, Cezayir’de sokakta bulduğu insanları katletmiş, tam 45 bin kişiyi kurşuna dizmiş, yollar sokaklar cesetlerden yürünemez hale gelmiştir…Sömürgeciliği boyunca sadece Cezayir’de bir milyondan fazla insanı katletmiştir.
İsrail; RYE icadı olan Hamas çapulcularının yaptığı katliam ve yarattığı sebep yüzünden, en az 15 bini çocuk, 65 binden fazla insanı öldürmüş, bir Hamas çapulcusunu öldürürken çocuk çoluk demeden, suçu olup olmadığına bakmadan, tüm sülalesini de ortadan kaldırmaktan çekinmemiştir…Türk düşmanı, PKK işbirlikçisi, RYE lobisinin sevicisi Araplar hak ettiklerini bulmuşlar ama bu arada ne olup bittiğinden habersiz onbinlerce çocuk katledilmiş, perişan olmuştur, halen de olmaktadır.
Amerika; Afganistan dahil, tüm doğu Akdeniz coğrafyasında yaşanan felaketlerin ve yaratılmış olan tüm cihatçı, radikal İslamcı çapulcuların baş mimarıdır, her fırsatta yanaklarınızdan öper gibi yapar, sonra da tecavüz eder, ardından da kıçınıza sağlamından tekmeyi basar…
Rum tarafı; Kıbrıs’ta 1963-74 arası yaşanan felaketlerin ve katliamların baş sorumlusudur, buna rağmen bir türlü akıl koymamıştır, Kıbrıs Türkünü yok saymaktadır, elinden gelen zorluğu çıkarmaktadır, ve halen papazlarının ve askerlerinin ağzı kan kokmaktadır, savaş naraları atmaktadırlar, siyasileri de yalan dolanlarla halklarını kandırmaya devam etmektedirler…
Hade, buyurun bu şartlarda KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimi yapın…
Birbirinden bağımsız, karşı tarafla komşuluk ilişkileri sürdürecek bir devlet diyen Tatar mı, yoksa palavradan kim ölmüş diyerek hem nala hem mıha vurmaya çalışan, ikide bir laf değiştiren, ne saçmaladığı belli olmayan, nasıl bir çözüm öngördüğünü bir türlü açıklamayan, aslında açıklayamayan, güvenlik konusunda tek kelime etmeyen, dereyi geçene kadar laf olsun torba dolsun politikası güden Erhürman mı!!!
Hade, buyurun, buradan yakın…