Mağduriyet, acıma, cesaret…

Abone Ol

Batıda iş hayatında ve siyasette kendini mağdur duruma sokmak kendini koruyamama algısı yarattığı için kabul görmez.

Mağduriyet algısı onlardaki güçlü lider arayışından dolayı tercih sebebi olmaz. Onlar, liderlerinin ezik işe başlamasını uygun bulmaz.

Bundan dolayı olacak iktidardayken veya muhalefet lideriyken seçimi kaybeden çoğu zaman tekrar aday olmaz.

Bu batı demokrasisinin yazılı olmayan kuralıdır.

Bu kural da bizimkiler tarafından kabul görmeyi bırak anlaşılması zor, “nasıl yani!” kategorisinde bir kavramdır.

Bizde mağlup olan pehlivanın mağduriyet kisvesi ile güreşmeye doymayan inancı her zaman ön plandadır. Tek tük de olsa mindere dönmek üzere en iyi ihtimalle kısa bir süre nadasa yatanlar olur.

Önümüzdeki pazar günü yapılacak olan seçimin mağduru var mı ile ilgili tereddütlerim var.

UBP koalisyon hükümetinin numunelik icraatlarının! ve yolsuzluklarının bedelini ödeme durumunda olan Tatar bundan dolayı kendi iç dünyasında “mağduriyet” duygusu yaşıyor mu? Ters psikoloji ürünü olduğu sonradan anlaşılsa da yine de Beştepe’den gelen “tarafsızız!” demecinin yarattığı güvensizliğin mağduriyeti de var mı iç dünyasında?

Diğer taraftan yakaladığı rüzgârı kesmek için sahaya inerek seçmen iradesine müdahale eden zihniyet ile ilgili Erhürman’ın içinde ne fırtınalar kopmaktadır kim bilir.

Seçimi kazanacağına olan inancından dolayı sonrasını da düşünerek sesini çıkartamadan mücadele etmek gerçekten bir mağduriyet mi?

Bu durumdan nemalanıyor olduğunu gördüğü için bunun da mağduriyet olduğundan emin olamıyorum. Soylu, Akar ve Yıldırım’ın yaptığı ziyaretler ile fikrini değiştirip hanesine yazamayacağı oyların zaten çok da umurunda olduğunu sanmıyorum. Bu ziyaretlerin merkezde ona gitmeme ihtimali olan oyları pekiştireceği ve konsolide edeceği kesin ama. Mağduriyet bunun neresinde!

Soruyu biraz değiştirelim.

Mağdur olan değil de acaba acınacak durumda olan hangisidir?

Her iki aday da farklı sebeplerden dolayı söylemek istediklerini söyleyemiyorlar hep içlerine atıyorlar gibi geliyor bana.

Biri Başbakana ve tarafsız olacağı ile ilgili demecinden dolayı RTE’ye, diğeri de sahaya inerek müdahale eden Türk siyasetine karşı içlerinden geçeni haykıramıyorlar. Seçildiklerinde de bu ruh hali devam edecek.

Acınacak bir durum değil mi bu?

Biri Cambridge mezunu diğeri Hukuk Doçenti iyi eğitimli iki Kıbrıslı Türk adayın içine düştüğü durum bu.

Bunun ezikliği içerisinde yine de Cumhurbaşkanı olma isteği her ikisinde de var.

Diğer taraftan adaylardaki bu haleti ruhiye karşısında Kıbrıs Türkünün 2020’deki seçime göre cesareti kabarmıştır.

Merkezdeki seçmen, adaylarda görmedikleri cesareti kendinde görmektedir.

Verilecek cevap ile ilgili adayların ötesinde arka planda merkezdeki seçmenin cesaretini artıran iki unsur vardır.

Birincisi, Akıncı aday değildir.

İkincisi de koalisyon hükümetini ortakları ile birlikte bambaşka bir yapıya dönüştüren Ünal Üstel Başbakandır!