İZZET-RIZA YALIN VE GEÇTİĞİMİZ GÜNLER ADLI KİTAP

Abone Ol

Kıbrıs Türkü’nün basın hayatını anlatan ve düzgün şivesi ve nezaketi ile İzzet-Rıca Yalın’ın biyografik kitabı, oğlu Fevzi Yalın tarafından basın ve yayın hayatımıza girdi. Yani bir yerde kitap, kervanına çok değerli ve tarihsel süreci anlatıyor.

Büyük bir titizlikle ve belgesel fotoğraflarla her olayı, her ünlü siyasi devlet adamları, sanatçılar ve toplumun değerleri ile ayrı ayrı başlıklar altında verilmiş. Bu duruma bir açıklık getirmek lazım...

İzzet-Rıza Yalın’ın çok büyük özverilerle yaptığı görevleri, bize ve bizden sonra gelecek kuşaklara çok önemli bir kaynak hazırlanarak anlatılmış. Özellikle üniversitelerin Basın-Yayın ve İletişim Fakülteleri öğrencilerine tez çalışmalarında kaynak teşkil edecek bir eser.

Ben bu eseri roman tadında yazılmış bir kitap olarak nitelendiriyorum. Onun çocukluk zamanlarından gençlik yıllarına ve geçmişten günümüze pek çok şey hem hatırlatılıyor, hem de bilgi dağlarcığımıza birşeyler katıyor.

Kitap hakkında bir yazı yazmaya karar verdiğimde, beni çok eskilere ve yaşanmışlıklara götürdüğü duygusuna kapıldım. Merhum İzzet-Rıza Yalın’ın sık sık saraya Dr. Küçük’ü ve Kuruu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı görme ve mülakat yapmak amacı için gelişi, gözlerimin önünde yeniden yaşıyorum sanki.

Dr. Küçük’le Özel Kalem’de ve Denktaş’ın Halkla İlişkilerinde İzzet-Rıza Yalın’ın bütün donanımlarıyla gelişi, mülakat için kayıt cihazını, kalemini defterini avuçlarına alışı, kayıt cihazını onların ağızlarına doğru uzatışı, hiçbir zaman aklımdan çıkmıyor. Bir keresinde onu odama almış ve mülakat saatini beklemek için kendisine kahve ısmarlamıştım. O kısacık sohbetimizde hem BRT’yi, hem yapmakta olduğu kutsal görevi konuşmuş ve Kıbrıs Türkü’nün siyasi ve sosyal gidişatını tartışmıştık O sohbetimizde kendisine takılmıştım.

“İzzet Bey, şu dümdüz siyah saçlarınız bana Fransız aktörlerini hatırlatıyor. Nerdeyse bir aktör kadar sizi karizmatik yapıyor saçlarınız ve kusursuz Türkçeniz” dediğimde hafifçe gülümsemiş ve bana teşekkür etmişti bu benzetmem için.

O görevde iken, pek çok ünlü insanla tanışma şansım olmuştu. O ünlülerin saraya gelişleriyle ve ülkenin bütün basın mensuplarının oraya doluşmasıyle, adeta bir heyecan kasırgası olurdu. O gazetecilerin içinde en çok göze batan, insana güven veren ve düzeyli sorularıyla kamuoyunun nabzını tutan da yine oydu. O mülakatları yaparken bile alnına düşen siyah saçlarını eliyle yukarıya kaldırması yine başka bir insana dönüşüyordu sanki.

Kitabı bir gecede bir nefeste okuduğumda unuttum sandığım olayları unutmadığımı anladım.

Rahmetli İzzet-Rıza Yalın’ın basın hayatını ve mülakat yaptığı kişilerle olan çok ciddi çalışmalarını okuduğum zaman da etkilendiğimi söyleyebilirim.

21 Aralık 1963 olaylarından sonra Ankara’ya giderek İsmet İnönü ile söyleşi yapması, tarihin sayfasına bir yaprak daha eklemesini sağladı.

O söyleşiden bir kesit alalım...

İzzet-Rıza Yalın İsmet İnönü’ye soruyor, Pembe Köşk’te 14 Ekim 1966 tarihinde... İzzet-Rıza Yalın duygularını şöyle anlatıyor.

“İsmet Paşa’nın hoşgörürlük ve içten davranışlarına sığınarak, banda kaydetmeden bir soru sormak istediğimi belirttim. Olumlu karşıladı. Paşam Kıbrıs kaybedildi mi?”

Karşılığının kesin olduğunu ifade eden İzzet-Rıza şu yanıtı alıyor İsmet İnönü’den.

“Kaybedilmiş olur mu? Olamaz.”

İsmet İnönü ile karşılaşmalarında İnönü’nün sözlerini de banda kaybetmiş:

“Gel bakalım Bayrak Radyocusu. Ne var ne yok Kıbrıs’ta?”

İzzet-Rıza Yalın’ın cevabı da şöyle olmuş:

“Bayrak Radyosu aracılığı ile Kıbrıslı soydaşlarımıza saygılı takdirlerinizi ve minnetlerimizi sunuyoruz.”

İsmet İnönü’nün mesajının en önemli kesiti şöyleydi:

“İlk başta sananlar vardı ki, Türkiye hükümetinin adadaki ırkdaşlarına desteği geçicidir. Türkiye hükümeti, türlü menfaat karşılığı veya olmazsa baskı neticesi bundan vazgeçecek, gösterilen hal suretini kabul edecektir.

Bu düşüncelerin ikisi de bugün kesinlikle boş çıkmıştır. Bugün herkes bilmelidir ki sizlerin, ada Türklerinin mukavemeti kırılmaz ve Türkiye Cumhuriyeti rıza göstermeyeceği bir hal suretini asla kabul etmeyecektir.

.....Hepinize Türkiye’den yürek dolusu sevgiler, iyi dilekler ve kahramanlığınıza hayranlıklar gönderiyoruz. Lütfen kabul ediniz.”

Bu mülakat yapıldığında olayların üzerinden üç yıl gibi bir zaman geçmişti. Dr. Küçük’le hatıralarını yazmaya başladığımızda bir gün Dr. Küçük (1964’ün başları) İsmet İnönü’ye telefon açmıştı. Dr. Küçük o günlerde acılar içinde kıvranıyordu. Herkesten yardım dileniyordu adeta. Özellikle Türkiye’nin müdahalesini bekliyordu. Dr. Küçük telefonda sormuştu:

“Paşam ne zaman geleceksiniz?

İnönü de şöyle demişti:

“Dayanacaksınız Sayın Küçük. Siz dayanacaksınız, biz de size destek olacağız.”

Dr. Küçük telefonu kapattığında bana şöyle demişti:

“İsmet İnönü adam çatlatır, Osman.”

Bu minicik ama önemli anekdotumu “Dr. Küçük’le geçen Günlerim” adlı anılar kitabıma almıştım.

Halbuki zaman bize Türkiye’nin askeri ve silah yönünden hazır olmadığını gösterdi. Ta ki 20 Temmuz 1974 sabahına kadar.

İzzet Rıza Yalın’ın İnönü ile yapmış olduğu mülakat, kamuoyunun beklentilerine sadece bir umuttu.

Bu kitabın diğer bir zenginliği de, Cüneyt Gökçer, Suna Kan ve bir çok ünlü sanatçı ve kişilerle yapmış olduğu mülakatlardır. Mücahit komutanları, yüksek zevat ve daha pek çok etkinlikten görüntüler ve hikayeleri...

Ben bir kez daha İzzet-Rıza Yalın’ın oğlu Fevzi Yalın’ı yürekten kutluyorum, böyle bir esere hayat verdiği ve babasının hatırasını yaşattığı için.