New York’ta yapılan üçlü görüşmeler yine sonuç vermedi. Başta Denktaş olmak üzere gelmiş geçmiş Cumhurbaşkanları’nın çözüm için kaç kez New York’a gittiklerini bilmiyorum. Sayıları çok kabarık. Keşke davayı savunmaya başladığımız günden bugüne kadar New York’a gidildiğinin sayısını tutsaydım.
EOKA 1 Nisan 1955’te hortladığında ben ve benimle beraber aynı jenerasyonun insanları bizler henüz 12 yaşındaydık. Yani yazmaktan kalemim bile ihtiyarladı, bizim gibi.
Bu kavganın başmasından tam 70 yıl geçmiş. Esasında bu kavga, Grivas ve adamlarının ilk silahları Baf sahillerine çıkarması ile başlar. İngiliz’in göz açtırmadığı, silah taşıyanları astığı ve masum İngiliz ve Türklerin öldürüldüğü bir dönemdi o dönem.
Kırılma noktası ne zaman olmuştu?
Kırılma noktası 15 Temmu 1974 tarihinde olmuştu. Hani Rumların birbirine düştüğü, Makarios’a süikast düzenledi ve ardından 20 Temmuz sabahı Türkiye’nin garantilerden kaynaklanan askeri operasyonunun yapıldığı, Kıbrıs’ın Kuzey ve Güney olarak bölündüğü, artık masum insanlarımızın Rumlar tarafından yollardan sokaklardan toplanıp meçhul yerlere gömülmediği, toplu katliamların artık yapılmadığı bir kırılma noktası...
Türkler o kadar büyük acılar yaşadılar ki, yaşadıkları yüzünden zerrece Rumlara güvenleri kalmamıştır. Güven duyulmayan bir toplumla nasıl yeni bir gelecek kurabiliriz?
Merhum Denktaş hayatını verdi bu sorunun çözümü için. Ama Rumların uzlaşmazlıkları nedeni ile bu dava çözümlenemedi. Şimdi de Rum tarafının tutumu, 70 yıl öncesinde ne ise, şimdi de odur.
BM Genel Sekreteri Guterres bu görüşmelerde tarfsız olma durumundadır. Hem de bütün gerçekleri ve geçmiş yaşanmışlıkları bilerek.
Öyle görülüyor ki, BM yeni yapılanmaya gitmelidir. Geçmişte alınan birçok kararlar artık geçerliliğini yitirmiş, ülkelerin çözüm sorunlarına çare olamamaktadır. BM’nin yapılanması gerektiğini Guterres bile söylemişti. Şimdi de söyleniyor.
BM’nin 4 Mart 1964 kararı da geçerliliğini ve önemini yitiren kararlardan biridir. Şayet Guterres 4 Mat 1964 kararını genel kurula sunsa ve “Bu karar değişen şartlar nedeni ile yeniden gözden geçirilmelidir” dese, bence en doğru işi yapacaktır. O zaman insanların BM’ye olan güveni de tazelenmiş olacaktır. Şu anda BM Genel Kurulundaki delegasyonların yaşının bizim davamızdan çok daha küçük olduğunu ve geçmişi sadece kağıt üzerinde okuduklarını söylemek yanlış olmaz.
1964 yılında, şiddetli çarpışmaların ve toplu katliamların yaşandığı günlerde İngiltere’nin The Guardian Gazetesinde bir karikatür yayınlanmıştı. O karikatür şöyleydi.
Makarios binlerce cesetin ortasında koltuğunda oturmuş, cüppesini giymiş ve asasını eline almış bir vaziyette şöyle demiş:
“The problem solved”du. Yani sorun çözüldü. O karikatür hala daha yayınlanıyor. Sadece o karikatür bile Rumların niyetini yabancı gözüyle anlatılıyor.
Ersin Tatar yine New York’ta onurlu duruşu ve argümanları ile dimdik durdu ve iki devletli çözüm modelini savundu.
Bu toplantıda Grant Montana’ya kalındığı yerden devamının gerektiği ortaya kondu. Geçmişte Grant Montana’da masayı deviren Rumlarla nasıl yeniden bir araya gelebilir ve bir anlaşmaya varabiliriz.
Gerçek olan şu anda Kıbrıs’ta bütün kurumları ile yan yana iki devlet vardır. Güneyde Rumlar, Kuzeyde Türkler.
Guterres’in dikkatine getiriyoruz.
Kıbrıs kuzey ve güney olarak ayrıldığından beri, adada kan akmadı, masum Türkler sokaklardan yollardan toplanıp öldürülmedi. Türkler kuzeydeki özgür topraklarına kavuşunca kendi Cumhuriyetlerini ilan ettiler. Ersin Tatar Anavatan’la bir paralellik içinde iki devlet modelini savunmakta haklıdır.
Ersin Tatar “ZİRVEDEKİ ADAM” kitabımı okursanız, Ersin Tatar’ın doğduğu günden bugüne kadar ne badilerden geçerek bu günlere geldiğini, Türkiye ve Atatürk sevgisini görecesiniz. Hatta resmi geçitlerde beş yaşında mücahit elbiseleri içinde mücahitlerle nasıl yan yana yürüyüş yaptığını göreceksiniz.
Yani diyeceğim şudur...
Ersin Tatar bu davanın içine doğdu ve yürüdü, koştu ve bu günlerin adamı oldu.
Sakın halkımızın bir gün “keşke” kelimesini kullanmadan gelecek mutlu günlere yelken açarız, Anavatan’la birlikteliği kalıcı ve güçlü bir şekilde haykırsa, Ersin Tatar gibi.
İşte herşey ortada.. Yine New York’a gidildi ve olumlu bir sonuç elde edilemedi.
Ne yani... Kıbrıs Türkü Rumların egoları üzerine mi kurmak zorundadır?
Artık o günler geride kaldı. Yetmiş yıllık dava artık sonlanmalı ve her iki egemen Cumhuriyetin varlığı tescil edilmelidir.
Herşeyi açık seçik yazdık çizdik, televizyonlarda anlattık. Şayet bu kavganın özünü kavrayamamışsa insanlarımız, gitsinler Hristodulidis’in kucağına otursunlar ve beş yılı heba etinler.
Daha ne diyelim ki... İşte özgürlük ve özgür yaşamak, Türk askerinin adadaki varlığı ile rahat uyumak, Türkiye’nin fiili ve etkin garantörlüğünde.
Yine tekrarlıyorum. Kalemim de yazmaktan yoruldu ve ihtiyarladı...