DENİZİN DALGALISI

Abone Ol

Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda tanı koymak için oldukça zorlanarak açıklamalar yapıldığı biliniyor. Bazı çevreler kendilerine uygun gelecek tanımlarla ortalıklara çıkıyorlar. Örneğin karşımızdaki unsur Kıbrıs Türklerini kendi boyundurukları altına alamadıklarından olacak yaşananların sorun olduğunun türküsünü çığırıyorlar. Bizler de benzer söylemleri öne çıkarıyoruz. Gerçek olan konu adadaki iki toplum arasında yaşanan uyuşmazlığın olduğudur. En gerçekçi tanımı BM Genel Sekreterinin kişisel Özel Kıbrıs Temsilcisi Maria Angela Holguin Kıbrıs konusu diye tanımlayıp son noktayı koyması gerekirken karşımızdaki unsur bildiğini okuyor. Bu nedenle adada yaşananlara doğru tanı konulmadığı için konu 50 yılı aşkın süredir konuşulup tartışılıyor.

Yaşanan bu sürede tartışılmamış konusu kalmayan konu belirli zaman aralığında saman alevi gibi parlayıp nadasa bırakılıyor. Yaşadığımız bu dönemde yaşanan Barış Harekâtları nedeniyle iki bölgeli bir yapının kurulduğu günlerden geçiyoruz. Yaşanmış olan olaylardan sonra oluşan yapının işlevsiz kalmaması için Türklerin adanın kuzeyine karşımızdaki unsurun ise adanın güneyine taşınarak iki bölgeli yapı BM kararları ile de adeta pekiştiriliyordu. BM gözetiminde yapılan çalışmalar ve yapılan müzakerelerde sürekli olarak mülkiyet konusunun gündeme taşınmadığının unutulmaması gerekiyor.

Yukarıda da değindiğimiz gibi Türkleri baskı altında tutma çabaları da gündemden düşürülmüyor. Yaşanmış olan olaylardan sonra her iki tarafta konu bıkkınlık noktasına doğru gidiyor. Karşımızdaki unsur kırık plak gibi müzakerelerde sürekli olarak Türkiye’ye saldırılarını öne çıkararak konunun çözümü arayışları ile dalga geçmek çabasındalar. Şimdilerde ise sözüm ona değerlendirmelerde bulundukları haberlerinin Rum basın kuruluşlarında yayınlanması çözüm konusunda ne yazık ki umut olamıyor.

Müzakereler sırasında yaptıkları unutulmamıştır. Örneğin Crans Montana’da masayı deviren kişinin birinci derecede sorumlu makamda oturuyor olması açmaz olarak önümüze çıkıyor. Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Garantörü ülke olarak müdahale etmek durumunda kalmasının nedenlerini anlamak için Cumhurbaşkanlarının 19 Temmuz 1974Tarihinde BMGK’ndeki konuşmasını sıklıkla okumaları gerekiyor. Bu konuşmasında anılan kişi adeta Türkiye’ye müdahale etmesi için yalvarıyordu. Çünkü ülkesindeki halkı karpuz gibi ikiye bölünerek birbirlerine karşı acımasızca kırım yapıyorlardı.

Türkiye’nin uluslararası hukuk ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmalarından kaynaklanan haklarını kullanarak müdahale edildiğini bir kez daha öğrenmiş olacaklardır. Bu nedenle günümüze dek söylemleri ile Türkiye’ye haksızlık yaptıklarını öğreniyor olacaklardır. Son 50 yılda gerçekleri görmezden geldikleri için gerçeklerle yüzleşmeleri gerekiyor.

Adada çözüm istiyorlarsa Kıbrıs Türkleri gerçeğini kabul etmeleri gerekiyor. Federasyon modelinin de günümüz koşullarında geçerli olamayacağını da unutmamaları gerekiyor. Adanın güneyini silah deposuna çevirerek ve sürekli silahlanarak konunun çözümünün olası olmayacağını işaret ediyor. Son dönemde yaptıkları yanlışları tekrarlayıp gerçeğe ulaşamayacakları gerçeğini anımsatıyoruz.

Anadolu’da köyün ağası sıklıkla yaptıklarında yaşadığı sıkıntıları anlatmasına karşın bir süre sonra yine bildiğini tekrarlıyor olmasına karşın köy halkının Ağa Bizimle Dalga geçiyor diye konuştukları anlatılıyor. Adada çözüm istemedikleri bilinenlerin tekrarlayıp söyledikleri ile ağanın söylemi örtüşüyor mu ne …

Sevgi ile kalınız…