Belediyeler, AKP’nin Kıbrıs’ta dördüncü darbesidir…
28 belediyenin 10 tanesi kapatıldı, başka belediyelerle birleştirildi…
Aslında belediye sayısının azaltılması, bu küçücük coğrafyada “reform” niteliğinde, gerekli bir adımdı…
En az 25 yıldan beridir bu konu tartışılıyor ve sağda olsun, solda olsun, partiler arasında gözle görünür bir “konsensüs” bulunuyordu…
Güçsüz, gelirsiz, teknik olanaklardan yoksun, araç gereçsiz belediyeler yerine, çağdaş anlayışla yerel yönetimler kendi içinde toparlanabilirdi…
Yapmadılar…
Siyasal partiler popülist davrandılar…
Sonuçta; 28 belediyenin 18 tanesi, aybaşı maaş ödeyemeyecek duruma geldi…
Belediyelerin çoğunun “arkasını dayadığı” TC Lefkoşa Büyükelçiliği, yıllardan beridir, yapmakta olduğu büyük maddi katkılar nedeniyle “belediye sayısını azaltın” deyip durmaktaydı…
TC ile imzalanan protokollerde bu konu, zaman zaman yer alıyordu…
Zaman zaman hükümet programlarında da siyasetçilerin aklına gelmekteydi…
Kısacası; KKTC’de 28 değil, beş-on “tam donanımlı” belediye ile bu toplumun yerel ihtiyaçları düzenlenebilirdi…
Ama ne yazıktır ki bu durum, kimsenin umurunda olmadı…
Ne zamana kadar?
AKP iktidarının Ankara’dan gelen “direktifine” kadar…
Bu, öylesine hoyratça bir “talimat” oldu ki, Meclis’in özel komitesi apar topar toplandı, geceli gündüzlü çalıştı. Muhalefetin engelleme girişimleri olunca, UBP hem tüm bakanları, hem de vekillerini komite toplantılarına yığdı. Orada, müthiş bir “psikolojik baskı” uygulandı…
Sonra da, tatildeki meclis olağanüstü toplantıya çağrılarak, tüm gece çalışılarak, sabahın saat 5’inde “şip şak” geçirildi…
Anayasal zorunluk olmasına karşın; beldelerde yaşayanlara sorulmadı, belediye meclislerine söz hakkı verilmedi, referandum yapılmadı…
Bırakınız, muhalefetle “uzlaşmayı”, UBP kendi örgütlerini de dışladı, küstürdü…
Partiden istifa edenler oldu…
Oysa; tüm yerleşim alanlarında yaşayanları doğrudan etkileyecek olan böylesine “köklü” bir dönüşüm, demokratik biçimde toplumda tartışılıp zamana yayılabilirdi…
Halk “daha büyük belediyeler”in sağlayacağı yeni “avantajlar” konusunda ikna edilebilirdi…
Geçirilen yasanın uygulaması da gelecek seçimlerden sonrasına bırakılabilirdi…
Hiçbirisi yapılamadı…
Bunca “acil” yasa beklerken, bunca sorun askıda iken, varsa da yoksa da belediyeler…
Üstelik de “yumurta kapıya gelince” ve belediye seçimlerine günler kala…
Bundan sonrası, hiç kuşkunuz olmasın, tam bir “kaos” dönemidir…
Bir iki ay içinde; yüzlerce köyde beledi hizmetler el değiştirecek, yüzlerce belediye çalışanı nakledilecek, çatışan yerel görev ve makamlar intibak ettirilecek…
Mümkün mü?
Elbette değil…
Peki, bu “kaotik ortam” bile bile neden yaratıldı?
Neden bunca sorun varken, halkı birbirine düşürecek bir “proje”de ısrar ediliyor?
Söyleyelim…
“Belediyelerin azaltılması” projesi, AKP’nin siyasal kurumlarımıza yönelik darbelerinin dördüncüsüdür.
AKP’nin birinci darbesi, Ekim 2020’de “Cumhurbaşkanlığı” seçimlerinde yer almıştı…
Mustafa Akıncı, alaşağı edilmişti…
İkinci darbe; Faiz Sucuoğlu’nu “Başbakan” yaptırmamak için, UBP kurultayına yapılan darbedir. Başbakanlık koltuğuna seçimsiz Ersan Saner oturtulmuştu…
Üçüncü darbe; geçen Nisan ayında, hükümet ortakları DP ve YDP’ye yapılmıştı… Kendi kurdukları hükümetin programı Meclis’te okunmadan bir gün önce, Faiz Sucuoğlu’nu terk etmişler ve hükümeti bozmuşlardı…
Ancak Faiz Sucuoğlu Başbakanlıktan “ekarte” edilirken, partisinin başında kalmayı başardı. “Sin da gülle geçsin” diyerek, Ünal Üstel’in Başbakanlığına razı olmak zorunda kaldı.
Ankara’dakiler, Ünal Üstel’i seçimsiz olarak Başbakan koltuğuna oturttular…
UBP, tüm bunları içine sindirdi…
Şimdilerde ise Faiz Bey’e bir “darbe” daha yapılmak üzeredir…
Bunun da “önderliğini” Bay Ersin Tatar yapıyor.
Geçenlerde anayasal bir suç işleyerek sözde “tarafsızlığını” bozdu ve UBP ilçe başkanlarını Saray’da toplayarak “olağanüstü kurultay” ile Sucuoğlu’nu alaşağı etme “projesini” aktardı…
Öyle anlaşılıyor ki Tatar ile Üstel, Ankara’daki “abi”leri ile birlikte Sucuoğlu’na son darbeyi kurultay ile vuracaklar…
Üstel, Ankara’nın, belediyeler konusundaki direktifini harfiyen yerine getirdikten sonra bu “ödül”ün beklentisi içine girmiştir…
Tabii ki asıl göz önünde tutulması gereken husus şudur:
Ankara’nın belediyeler darbesi, bu topraklarda uygulanmak istenen “biat” rejiminin son aşamasıdır.
Birleştirilen belediyelere bağlanan köylere bakıldığında nasıl bir “demografik” planlama yapıldığı hemen anlaşılır.
AKP, TC’li nüfusun yaşadığı ve geçmiş seçimlerde dilediği gibi “mobilize” ettiği yöreleri, harita oyunlarıyla “Kıbrıslı” köylere egemen kılacak biçimde dizayn etmiştir…
Hatta bunu yaparken, kendini ele vermiştir.
Haritaların, Ankara’da Kıbrıs’ı bilmeyenlerce hazırlandığı ortaya çıkmıştır.
Adamlar, bazı Rum köylerini de Türk belediyelerinin sınırları içinde göstermiştir.
Bu projenin tek amacı, muhalefete bir tek belediye bırakmamaktır.
Ne yazıktır ki, Kıbrıslı Türkler’in kendilerine ait sandığı tüm siyaset kurumları, bu son darbe ile AKP tarafından işgal altına girmiş bulunmaktadır…
Bir de utanmadan bazıları böylesi bir yapıya “eşit ve egemen devlet” demektedir…