BANYO KÜVETİNDEKİ KANLI CESETLER

Abone Ol

Şehitler haftasında acı bir anımı paylaşmak istedim sizlerle bugün. 21 Aralık 1963 olaylarının başlamasından bir hafta kadar önce bir dostumuzun çocuğunun doğum günü partisi vardı. Ben de eşimle henüz bir aylık evliydik.

O doğum günü partisine katılan pek çok insan vardı. O partinin diğer konukları da Kıbrıs Türk Alayı ile ailesiyle gelen bir binbaşı doktor Nihat İlhan ve ailesi vardı. Doktor binbaşının etine doluca eşi ve üç tane çok şeker, küçük küçük erkek çocukları vardı. Hala gözlerimin önünde duruyor onların görüntüsü...

Rumlar 21 Aralık’ta başlattıkları silahlı saldırılarına Küçükkaymaklı’yı yakmak ve Kumsal’a baskın düzenlemekle sözde kahramanlıklarını göstermişlerdi.

Rumlar, Dere boyunda köşebaşında bahçeli eve baskın yaptıklarında askıda bir Türk askerinin şapkası ve üniforması vardı. Etrafta bir sürü oyuncak ve çocuk ayakkabıları ve patikler vardı. O üniformaları gören EOKA’cılar çılgına döndürmüşlerdi. Sanki ahırlarından kaçan domuzlar gibi burunlarından soluyorlardı.

Bütün odaları ve koridorları makinalı tüfeklerle taramışlardı. Banyo odasının kapısı kilitliydi. O an anlamışlardı banyoya saklanan birileri olduğunu. Meğer banyonun içine uzanan doğum günündeki kadın üç yavrusunu koynuna alarak oraya saklanmışlardı. EOKA’cılar azgın hırslarıyla banyo kapısını kırdılar va banyo küvetindeki anne ve çocukları delik deşik ettiler. Sıktıkları kurşunlardan o masum insanları beyin zerrecikleri tavana sıçramıştı. Artık o banyo, kanlı banyoydu.

Daha sonra Mücahitlerimiz bölgeye hakim olunca Dt. Erdoğan Mirata o eve giderek kanlı banyonun ve cestlerin ilk fotoğrafını çekmişti. İşte o resim, acı bir tablo olarak bütün dünyaya dağıtıldı. Dt. Erdoğan, ölmeden önce bu konuyu bana bir kez daha anlatmıştı.

Ertesi günün gazeteleri de o fotoğrafı yayınladığında ve isimleri verdiğinde, Dr. Binbaşı Nihan İlhan’ın eşi Mürüvvet hanımla üç yavrusu; 6 yaşındaki Murat, 4 yaşındaki Nuri Kutsi ve 7 aylık Hakan olduklarını anlamıştım. O an gözlerimden yaşlar boşanmıştı. Dr. Binbaşı Nihan o gece nöbette olduğu için karargahtaydı.

Artık o ev, BABARLIK MÜZESİ olarak anılacaktı. 62 yıldan beri Kıbrıs’a gelen Türkiye’li kardeşlerimiz mutlaka o müzeyi ziyaret ederler.

TMT’nin 50’ncü kuruluş yıldönümü 1 Ağustos 2008 tarihiydi. Ben de o dönemde TMT Yönetim Kurulu’ndaydım. Bu münasebetle başta TMT’nin kurucularından ve “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu” kitabını yazan İsmail Tabsu olmak üzere eski sancaktar ve bayraktarlarla, Dr. Nihat İlhan ve ilkinci eşi ve bu evlilikten doğan oğluyla kızı katılmışlardı.

Yıllar sonra Nihat İlhan’la tokalaştığımızda kendisine o doğum gününü hatırlatmıştım. “Sizi hatırlar gibiyim” demişti. Ondan sonra yeniden söz aldı.

“O günü çok iyi hatırlıyorum. Dün müze olan Kumsal’daki evimizi ziyaret ettiğimde yavrularımın patiklerini, oyuncaklarını ve banyo küveti tavanındaki beyin zerrelerini görünce çok fena oldum. Ah benim güzel yavrularım” demiş ve gözleri dolmuştu.

İkinci evliliğinden olan oğlu Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan bir tıp adamıdır. Prof. Mustafa Necmi İlhan, her zaman babasının birinci eşi ve kardeşlerinin hatırasını canlı tutmuş ve tutmaya devam etmektedir.

KKTC 5’nci Cumhurbaşkanı Ersin Tatar Elazığ Üniversitesinden konferans için almış olduğu daveti fırsat bilerek Nihat İlhan’ın, Mürüvvet İlhan’ın ve katledilen çocuklarının mezarını ziyaret etmiş ve kendisine Prof. Mustafa İlhan ve Elazığ Valisi eşlik etmişti.

Prof. Mustafa Necmi İlhan babasının vasiyetini şöyle anlatır:

“Babam vefat etmeden önce şehit olan eşi ve çocuklarının yanına gömülmesini vasiyet etmişti. Yaşlılığını düşünerek ‘Ben artık onlara kavuşuyorum’ demişti. Ben de bunu bir milli görev sayarak babamı onların yanına defnettik’ demişti.

Ersin Tatar da duygularını şöyle ifade etmişti, mezarlarına Elazığ’da çiçek koyarken. Hatta Ersin Tatar’ın hayatını anlatan “Zirvedeki Adam” adlı kitabıma almıştım.

“Kumsal katliamı ta çocukluk yıllarımda belleğimde yer eden ve milli duygularımı kamçılayan bir olaydı. O katliamda kaybettiğimiz bu değerli insanlarla bizim evin arasında bir kilometreden az bir mesafe vardı. Elazığ’da Dr. Nihat İlhan ve eşi ile çocuklarının mezarlarını ziyaret etmek beni çok üzmüştü. Yüreğim dolmuştu.”

Gerçekten bu olay, Kıbrıs Türkü’nün mücadele tarihinde unutulmayan acı bir olaydır.

Bütün bunları düşününce şu karşımızdaki düşmanla nasıl bir gelecek kurabiliriz ki, diye kafamdan geçiriyorum.

Bu şehitler haftasında bütün şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Tümünün ruhları şad olsun.