Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’e giden yolda dünden bugüne verdikleri mücadeleye karşı Kıbrıs Türk Halkının Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde verdiği mücadeleler vardır, bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 15 Kasım 1983’te ilanına giden yolda yaşananlar vardır..
İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde Rum-Yunan ikilisi E. General Grivas’ın liderliğinde 1 Nisan 1955’te EOKA tedhiş örgütü bombalarını patlatarak Enosis’e giden yolu açmak isterken Kıbrıs Türk Halkı kayıtsız kalamazdı..
23 Kasım 1957 akşamı, Lefkoşa varoşlarındaki Eğlence Köyünde Türkiye Büyükelçiliği görevlisi Mustafa Kemal Tanrısevdi’nin evinde, Rauf R. Denktaş ve Burhan Nalbantoğlu ve Mustafa Kemal Tanrısevdi tarafından kurulan ve ilk bildirileri Lefkoşa Türk Lisesi’nde basılıp 26 Kasım 1957 akşamı direnişçiler tarafından dağıtımı sağlanan ve bugün kuruluşu 1 Ağustos 1958 olarak kabul edilen Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafında bütünleşen Kıbrıs Türk Halkı Anavatanımız Türkiye’nin de desteğinde Rum-Yunan ikilisine hele bir dur diyecekti..
5-11 Şubat 1959 tarihleri arasında Zürih’te Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Averof arasında gerçekleşen görüşmelerin ardından 11 Şubat 1959’da imzalanan Zürih Antlaşması ile Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temelleri atılıyordu.. Zürih Antlaşmasının ardından 19 Şubat 1959’da Londra’da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes, Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis ve İngiltere Dışişleri Bakanı Harold Macmillan; Kıbrıs Türk halkı adına Liderimiz Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıs Rum Halkı adına Başpiskopos Makarios imzalamışlardı…
Ancak ne var ki 6 Mart’ta Kıbrıs’a dönüşünde bu antlaşmaları imzaladığı için kendisini tenkit edenlere Makarios: “Bu antlaşmalar Enosis’e sıçrama tahtası olacaktır” derken benzer şekilde Yunan Meclisinde bu antlaşmaları imzaladığı için kendini tenkit edenlere Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof: “Beyler düşününüz bir kere Enosis’e Kıbrıs Cumhuriyeti’nden mi, yoksa İngiliz yönetiminden mi daha kolay gidilir” derken hedeflerinin Enosis olduğu çok açık ve netti!..
19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları temelinde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilirken hedef, iki uluslu bir devlet yaratmaktı. O günde yapılan antlaşmalarla Enosis ve Taksim’in yasaklanması yanında her iki halkın self-determinasyon hakkı da sınırlandırılıyordu..
Ancak, bu antlaşmaları Enosis’e sıçrama tahtası olarak gören Makarios: “Bu antlaşmalarla Kıbrıs’ta Türklere çok haklar verildi” diyerek, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında Kıbrıs Türk halkına adada yaşama hakkı veren 13 maddeyi değiştirmek isteyecek ve de onay almak için 22-26 Kasım 1962 tarihleri arasında Ankara’ya kadar gidecek ancak eli boş dönecekti..
Geriye dönüp baktığımızda 11 Şubat 1962’de yapmış olduğu konuşmasında Kıbrıs Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Yorgacis; “Kıbrıs’ın tarih boyunca bir Yunan adası olduğunu, Türklerin Kıbrıs’ta ‘azınlık’ ve ‘Muhacir’ olduklarını, mücadelenin henüz bitmediğini ve kısa zamanda tamamlanması için birlik olunması gerektiğini” söylemesinin ardından 12 Şubat 1962 tarihli Halkın Sesi Gazetesi’nin manşeti: “Yorgacis’in Rüyası Hiçbir Zaman Hakikat Olmayacak” şeklinde idi.
Yine o günlerde 25 Mart 1962’de “Bayraktar Camii” bombalanırken, 17 Eylül 1962’de Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş’ın Avukat Yazıhanesi bombalanıyordu.. 23 Ekim 1962’de Paşaköy’de EOKA’cılara yapmış olduğu konuşmasında Makarios: “Milli Hedeflerimizde Bir Değişiklik Yoktur” derken 5 Aralık 1962’de Vadili İlkokulu bombalanıyordu..
Yine 1 Nisan 1955’te faaliyete geçen EOKA tedhiş örgütünün 8. Yıl dönümü nedeniyle 30 Mart 1963’te yapmış olduğu konuşmasında Makarios: “Kıbrıs Cumhuriyeti, EOKA mücadelesinin hedefi değildi. Kıbrıs Rumlarının gayeleri ve hedefi Enosis’tir. Antlaşmalar bu gayeye varabilmek için bizim açımızdan bir başlangıç noktasıdır. Mücadelemiz bitmemiştir” demişti.
22-26 Kasım 1962 tarihleri arasında Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaretinde Anayasada yapmak istediği değişikliklere olumlu yanıt alamamasına karşın 5 Aralık 1963’te Makarios; “Anayasa’yı tadil etmek niyetinde olduğunu” garantör devletlere resmen bildirmesinin ardından bunu başaramayacağını anlayınca şiddete başvuracak ve de tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen 21 Aralık 1963 silahlı saldırıları ile Enosis’e giden yolu açmak isteyecekti..
Rum liderliği, 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile birlikte 8 saat içerisinde Lefkoşa’da Türkleri teslim almayı ve de 24 saat içerisinde Kıbrıs Türk halkını etkisiz hale getirmeyi hedeflemişler ancak Kıbrıs Türk halkının direnişi ile karşılaşacaklardı..
O günde Kıbrıs Türk halkı; 103 köyden göç etmek durumunda kalmasına karşın, Yüzlerce şehit ve binlerce yaralı vermesine karşın direnerek , kutsal mücadelesini sürdürerek ata yadigarı bu toprakları çiğnetmedi. Lefkoşa’da, Mağusa’da, Limasol’da, Baf’ta, Larnaka’da diğer kent ve köylerde, Beş Parmak Dağlarında, Snt. Hilarion’da direndi!.. Kıbrıs Türk halkı Direndi! Ay Yıldızlı bayrağı İçin.. Direndi!.. İstiklal Marşını Okuyabilmek İçin!.. Direndi! Atatürk İlke ve Devrimleri Doğrultusunda Yürüyebilmek İçin!..
Kıbrıs Türk Halkı 11 yıl boyunca verdiği silahlı mücadelenin ardından 20 Temmuz 1974 Barış Harekatının mutluluğunu yaşadı.. Barış Harekatı ile şimdilerde var olan sınırlarımız çizildi.. 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi.. 30 Temmuz-2 Ağustos 1975’te Viyana’da BM Genel Sekreteri Kurt Waldeim gözetiminde gerçekleşen görüşmelerin ardından imzalanan Nüfus Mübadele Antlaşması ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu.. Yıllarca devam eden görüşme sürecinde olumlu bir sonuca varılamaması üzerine 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi..
Yıllarca devam eden görüşme sürecinde Rum liderliğinin hedefinde bir değişme olmadığı çok açık ve nettir. Olası bir siyasi çözümde öncelikli hedefleri Garanti Antlaşmalarının iptali ve de Türk askerinin adadan çıkmasını sağlamaktır, Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ hakları ile kendilerine yamalamak ve Girit misali yok etmektir. Kıbrıs Türk halkına düşen görev dünden bugüne yaşadıklarımızı gözden geçirerek bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni yaşatmak ve tanınmasını sağlamak için yola çıkmaktır. Her şeyden önce Rum liderliği 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları birlikte Kıbrıs Türk Halkını ve onun temsilcilerini Kıbrıs Cumhuriyeti devletinden ve hükümetinden dışlayarak; yapılan bu antlaşmalara ve anayasaya ters olarak yeni bir ulusal devlet yaratma girişiminde bulunmuştur..
..Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti fiilen mevcut olan bir devlettir ve bu devlet hukuken de mevcuttur. Tanıma sadece tanıyan devlet açısından bu durumu ortaya koyar. Diğer bir değişle bir devletin oluşumu için gerekli objektif unsurları bünyesinde toplayan bu yeni varlık devlet olma sıfatını almış, devlet olarak tanınmaya hak kazanmıştır. Kaynak: Arş.Gör. Selcen Erdal, Uluslararası Hukukta Tanıma Kurumu ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Örneği, s. 162-163
..Bir görüşe göre , gerekli olan şartları yerine getirerek oluşan yeni bir devleti tanımak, diğer devletler açısından bir zorunluktur. Başka bir değişle ; yeni devletin var olması, yani belirli bir ülke, belirli bir insan topluluğu ve egemen-üstün kamu otoritesi unsurlarını taşıması ve sürekli olacağının düşünülmesi durumunda, devletler tanıma yükümlülüğü altıla girerler..
..Diğer bir görüşe göre ise tanımanın ihtiyari olduğu yönündedir. Bu görüşe göre, var olan devletler yeni oluşan bir devleti tanıyıp tanımamakta serbesttirler. Tanımanın ihtiyari olduğunu ortaya koyacak pek çok örnek vardır. Örneğin, ABD’nin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni tanıması 15 yıl gibi bir zaman almış, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Amerika ve kimi batılı devletler ve Türkiye tarafından tanınması 1971 senesini bulmuştur.. Kaynak: Arş.Gör. Selcen Erdal, Uluslararası Hukukta Tanıma Kurumu ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Örneği, s. 164
Gerçek şu ki, Kıbrıs adasını işgal ettiği öne sürülen Türkiye, 20 Temmuz 1974 Barış Harekatını Anavatanımız Türkiye Garanti Antlaşmalarının 4. Maddesine dayanarak gerçekleştirmiştir. 15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası desteğinde RMMO ve EOKA-B’nin Makarios’a karşı düzenlenen darbenin esas hedefi Enosis’i gerçekleşmesini sağlamaktı. Nitekim darbenin ardından Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen devletini ilan etmişti.
Anavatanımız Türkiye’nin Başbakanı Bülent Ecevit o günde birlikte hareket etmek için İngiltere’ye kadar gidecek ancak İngiltere’nin birlikte hareket etmekten kaçınması üzerine Türkiye 20 Temmuz 1974 Barış Harekatını gerçekleştirmiş ve de 2 Ağustos 1975’te Viyana’da imzalanan Nüfus Mübadele Antlaşması ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluşturulmuştur. Yıllarca devam eden toplumlararası “Federasyon” görüşmelerinden olumlu bir sonuca varılamaması üzerine 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
Günümüzde BM Güvenlik Konseyi her vesileyle bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasına engel olmaktadır. Günümüzde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, uluslararası Hukuka aykırı kuvvet kullanma yoluyla ve uluslararası antlaşmalara aykırı olarak kurulduğu gerekçesiyle tanınmamaktadır. Halbuki, bu gerçekler hukuki dayanaktan yoksundur. Ayrıca , KKTC, bir devletin varlığından söz edebilmek için gerekli olan , “Ülke”, “İnsan Topluluğu” ve “Egemen-Üstün Otorite” unsurlarını bünyesinde taşıyan ve bu yapısıyla uluslararası camiada yer alan bir devlettir. Tanımanın beyan edici etkisinin bir sonucu olarak, bu devletin tanınmaması, onun var olmadığı anlamına da gelmez.
Kıbrıs Türk halkı uzun yıllar büyük acılar çekti. Megali İdea hayalleri içinde yaşayan Rum-Yunan ikilisinin 21 Aralık 1963’te gerçekleştirdikleri Kanlı Noel saldırıları ile birlikte başlayan ve 11 yıl boyunca Kıbrıs Türk Halkına karşı girişilen katliamlara karşı Kıbrıs Türk Halkı verdiği mücadelenin sonunda 20 Temmuz 1974’ün mutluluğunu yaşadı. Yıllarca devam eden görüşme sürecinde Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ hakları ile kendine yamalamayı hedefleyen ve de Enosis hayali ile yaşayan Rumlarla Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüme varılamayacağı çok açık ve nettir; dini, dili, kültürü ve ırkı tamamen farklı iki halkın ayni devlet çatısı altında yaşaması mümkün değildir..
Enosis hayali ile yaşayan Rum-Yunan ikilisinin AB ve BM normları çerçevesinde hedefledikleri siyasi bir çözümde bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yer yoktur.. Dünden bugüne BM’nin , bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasına; aldığı kararlarla engel olması uluslararası Hukuka aykırıdır..
Üzerinde durulması gereken en önemli konu; bağımsız ve egemen devletimiz “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Tanınmaması” için diğer devletlere yapılan çağrıdır. Herhangi bir devlet, yeni kurulan bir devleti tanıma veya tanımama konusunda iradesini serbest kullanabilmelidir. BM Güvenlik Konseyi’nin “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmaması” yönündeki kararları bir baskı unsuru olmakta ve egemenlikten doğan serbest irade kullanma hakkını kısıtlamaktadır. Konuyla ilgili olarak Hukukçu sayın Ergin Ulunay’ın ortaya koyduğu yorum şöyledir:
“Bilindiği gibi 19 Şubat 1959 tarihli Londra Antlaşmasında Kıbrıs Türk Toplumu, Kıbrıs Rum Toplumunun 1960 Anayasası altında ortaklık statüsü vardır. Dolayısıyla Kıbrıs Türk Toplumu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni oluşturan iki halktan birisidir. Nitekim, BM Genel Kurulunun 3212 sayılı ve 1 Kasım 1974 tarihli kararının 3. Maddesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasal sisteminde Kıbrıs Türk Toplumunun ve Kıbrıs Rum Toplumunun var olduğu belirtilmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki iki halk olduğunu BM genel Kurulu tanımıştır. Bu nedenle Kıbrıs Türk Toplumu, devletlerarası hukukun öngördüğü , her halka tanınan “Self-determinasyon Hakkına Sahiptirler” ..
..15 Kasım 1983’te yukarıda belirtilen “Uluslararası Hukuk Enstrümanları” kapsamı içerisinde Kıbrıs Türk Halkı Devletlerarası Hukuk normları ışığında self-determinasyon hakkını kullanmıştır. BM Güvenlik Konseyi’ne göre bir halk kitlesi olan Kıbrıs Türk Toplumu, bağımsızlığını ilan etmiştir. BM Güvenlik Konseyi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını geçersiz sayan 18 kasım 1983 tarih ve 541 sayılı kararı ile BM yasasını ve uluslararası bir çok Hukuk Enstrümanını ihlal etmiştir.BM Güvenlik Konseyi Devletler arası Hukuk normlarına göre bir devlet olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti varlığını ilelebet sürdürecektir.
Sonuç olarak; aziz şehitlerimizin canı ve kanı pahasına ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız ve egemen bir devlettir. Bu devlet, Kıbrıs Türk Halkının self-determinasyon hakkını kullanması ile oluşturulmuştur. Diğer devletlerin tanıyıp tanımamalarına bakılmaksızın, devletler arası hukukta ve uluslararası ilişkilerde bir devlet olarak bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vardır ve var olmaya devam edecektir…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN TANINMASINI SAĞLAMAK İÇİN HAREKETE GEÇİLMELİDİR
Metin FAHRİOĞLU